Matematik güzeldir! Y. Bekir Yurdakul’un yazısı...
Sümeyra Güzel’in çocukların yanı başına oturup hepsini kocaman, tadına doyulmaz, bitmese hevesiyle içinde kaybolacakları bir oyuna çağırırcasına hoş ve sıcak bir dille kaleme aldığı iki yapıtını okurken matematikle kendi yolculuğumun duraklarından da birer birer geçtiğimi belirtmeliyim. Bir kitabı “iyi”, “başarılı” kılan özelliklerden biri değil midir zaten orada kendinizden de anlar, duygular bulmanız?
Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap EkiMatematikle tanışmamız da aslında okul yıllarının kapıyı çalmasından epeyce öncedir. Belki de onunla doğuyoruz, ne dersiniz? Tıpkı dil gibi. O bebeklik-çocukluk yıllarımızda önümüze / yanımıza gelenlerin neredeyse her hareketinde, her söz ve tutumunda kendini belli eder matematik.
“Bir elde beş parmak, iki elde on...” oyunundan bilmem kaça kadar saymalar, parmaklarla şaşırtmacalı “Bu kaç?” oyunundan uyku saatlerine, keki pastayı bölüşmelerden çizgilere neredeyse her anımızda koşar bizimle matematik.
Sonra okul yılları sökün eder. Çocukluktan oraya taşınan heves, hâlâ sağ (gömülmemiş) olan merak duygumuzun beslediği hayal kurma becerimizle inanılmaz tat alırız adı biraz zor gelse de “soğuk yüzü”nü henüz kimsenin burnumuza sokmadığı matematikle yolculuğumuzdan. İlişkimiz sevgi bağları içinde sürer gider.
MATEMATİK BENİM İÇİN...
İlkokul birinci sınıftaydı Zeynep; yaz tatiline çeyrek kala epeyce bir sohbetin ardından bir defterle döndü yanımıza odasından. Ne yapıyordu? “Problem çözüyorum!” dedi. Defterde sıra sıra problemler! Öğretmeni mi vermişti? “Yo,” dedi, “kendim yazdım.” Asıl şaşkınlığı, defterine verdiği adı okuyunca yaşadım: “Matematik Benim İçin Problem Değil!”
Sümeyra Güzel’in Bir Matematik Hikâyesi’nin ardından kaleme aldığı dizinin ikinci kitabını görünce Zeynep’le o ilkbahar ikindisindeki sohbetimizi anımsadım.
Şu da gelmedi değil aklıma: Yoksa o da mı tanımıştı Zeynep’i? Yeğenim Zeynep’i değil ama “Zeynepler”i tanıyordu Sümeyra Güzel! Henüz ceplerinde herhangi bir kesin yargı olmaksızın harflerin ve rakamların dünyasını eğlenceye çeviren çocuklarımızı...
Sonra ne mi oluyor? Bu bayram havası, bu oyun-eğlence dünyası çabucak geride kalsın diye sanki elimizden geleni ardımıza koymuyor, çocuklarımızla matematik denen oyunun (bilimin) arasına aşılmaz, sarsılmaz duvarlar örüyoruz.
Ve sorular dolduruyor dünyamızı: “Matematik nerede karşıma çıkacak? Kim icat etmiş bunu? Kullanmayacağım şeyi niye öğreniyorum?..”
Desen (ortadaki): GÖKÇE YAVAŞ ÜNAL
ÖDEVİN SOĞUK YÜZÜ
Hadi, bir koşu başka bir ilkokula, yine birinci sınıfa gidelim. Aylardan yine mayıs...
Öğretmeni o günün ödevi olarak, “Elimdeki parayla beş diş fırçası, iki kutu macun aldım. Macuna şu kadar para verdiğime göre, bir diş fırçasının ederini hesaplayın.” gibi bir soru da sormuş. Bir dolu işlem var. Kim uğraşacak.
Ayla da doğruca babasına sormuş. Akıllı çocuk, ödev (Oyun, “ödev” oldu bile!) çabucak bitsin istiyor.
“Kendin çözmeye çalış. İşlemi yaparsan bir diş fırçası kaçaymış bulursun. Akşam sonuca birlikte bakarız.” diyerek dışarı çıkmış babası.
Annesine koşmuş bu kez. “Anne, diş fırçası kaça satılıyor?” Onca işin arasında ne bilsin annesi Ayla’nın derdini! “Belli olmaz ki kızım. On liraya da var, yüz liraya da...” deyince defteri kapatıp oyun başına geçivermiş Ayla.
Akşam babası matematik ödevini ne yaptığını sorunca ateş gibi yanıtlamış: “Belli olmaz ki baba! On liraya da fırça var, yüz liraya da...”
GÖRÜNENE ALDANMAMALI
Zeynep’in, Ayla’nın matematikle yolculukları Sümeyra Güzel’in “Hayattan esinlenen her problem, zihnin sınırların keşfetmek için tasarlanmış bir oyundur.” deyişiyle akraba, hiç değilse tanıştır.
Matematikten köşe bucak kaçanlarla matematiksiz yapamayanları bir araya getirip tatlı tatlı sohbet ettiren bu iki yapıtla yazar aslında hayatımızı kolaylaştırmanın ona yeni renkler katmanın en önemli anahtarıyla bizi yeniden tanıştırırken bu yolculuğu edebiyatın, dilin sıcaklığı içinde zarafetle dolaşarak yapıyor.
Bir yandan “işlem becerimizi değil düşünme becerimizi geliştirmeye” çağırıyor, bir yandan da yolunca yordamınca yolculukların sunacağı mutluluğu fısıldıyor. Bizim için özenle hazırladığı matematik otobüsüne hepimizin binmesini sağlamak içinse titizlikle ve sevgiyle çabalıyor.
Dahası cevabını bulmak için çabaladığımız her soruyla zihnimizi şımartmaktan keyif almaya bekliyor bizi...
Sorunlara farklı bir pencereden bakmamızı, bakmakla görmenin farkını fark etmemizi, hiçbir problemin göründüğü gibi olmadığını söylüyor.
Evet, yalnızca matematikte değil toplumsal yaşamda, bireyin sorunlarında da hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
OYUNA ÇEVİRSEK!
Sümeyra Güzel’in çocukların yanı başına oturup hepsini kocaman, tadına doyulmaz, bitmese hevesiyle içinde kaybolacakları bir oyuna çağırırcasına hoş ve sıcak bir dille kaleme aldığı iki yapıtını, Gökçe Yavaş Önal’ın matematiğin evinden t/aşırdığı gülümsemeleri eşliğinde okurken matematikle kendi yolculuğumun duraklarından da birer birer geçtiğimi belirtmeliyim.
Hem çok iyiydim matematikte hem de çok kötü! Hayatın içinde; oyunda, işte, düşüncede, günlük yaşamda hiç “kavga”mız yokken “ders” olunca neler oluyordu da başka kılıklara bürünüyordu güzelim matematik.
Oysa kendisi de şiir olan bu yolculuğa bir oyunda yitmek gibi, yepyeni dizelerle bir şiiri örmek gibi soyunsa öğretmenlerim; Sümeyra Güzel’in yaptığı gibi, oyuna çevirseler, hesaba, nota boğmasalar hayatımız boyunca hep el ele olacağımız bu güzelim bilim alanını, olmaz mı?
Dahası örneğin Gaus otursa sıranın bir yanında, bir yanında Öklid; başka bir köşede Cahit Arf olsa, yanında İbn-i Sina... En arka sırayı Thales’le Pisagor’a versek... Problemleri oyuna Sümeyra Güzel çevirse... Dersimizi dinlemeye gelen Atatürk de Gaus’un yanına geçse...
Bir Matematik Hikâyesi (150 s. / 10+ / 2. baskı 2021) / Ben Bu Problemi Çatır Çatır Çözerim (152 s. / 10+ / 2022) / Sümeyra Güzel / Resimleyen: Gökçe Yavaş Önal / Tudem Yayınları