‘Markopaşa Yazıları ve Ötekiler’

Kısa süre önce yitirdiğimiz usta yazar Hikmet Altınkaynak’ın yayıma hazırladığı, Sabahattin Ali’nin dergi ve gazetelerde yayınlanmış, edebiyat, sanat ve politika alanında yaşadığı döneme ayna tuttuğu ve günümüzde de tartışılan pek çok soruna değindiği bütün yazılarının toplandığı yetkin bir toplam Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (Yapı Kredi Yayınları). Altınkaynak, 16. basımı yapılan kitabın girişinde dört ayrı ön sözle, Sabahattin Ali’nin yapıtları ile ilgili bir inceleme yazısına ve yazarın doğumundan ölümüne değin yaşamının önemli noktaları ile ilgili bir kaynakçaya yer veriyor.

Güven Kaya

Sabahattin Ali’nin dergi ve gazetelerde yayınlanmış bütün yazılarının toplandığı kitap. Çalışmayı yapan Hikmet Altınkaynak, 16. basımı yapılan kitabın girişinde dört ayrı önsözle, Sabahattin Ali’nin yapıtları ile ilgili bir inceleme yazısına ve yazarın doğumundan ölümüne değin yaşamının önemli noktaları ile ilgili bir kaynakçaya yer vermiş.

Araştırmacı, önsözlerinde çalışmalarını ve bu çalışma sırasında karşılaştığı kimi sorunları dile getirirken kitabın yeni baskıları sırasında Sabahattin Ali ile ilgili öğrendiği kimi yenilikleri de eklemiş.

Özellikle “Dördüncü Önsöz”ün son bölümünde, yazarın ölümüyle ilgili olarak araştırmacı gazeteci Hıfzı Topuz’dan naklettiği anekdotu kitapta yinelemesi, isabetli olmuş.

Kitabın son bölümünde de kitap üzerine yazı yazmış olan dört yazarın - Alpay Kabacalı, Oktay Akbal, Hasan Pulur ve Etem Ütük - yazılarına yer vermiş.

Sabahattin Ali, yazınımızda öteden beri öykü ve roman yazarı olarak tanınmaktadır. Yaşamıyla ilgili biyografik bilgileri ise araştırmacıların yaptıkları çalışmalardan öğreniyoruz.

Bunun dışında, onun romancılığı ve öykücülüğü dışındaki fikirlerini ve çalışmalarını merak eden okuyucular, yine zorunlu olarak bu konuda daha kapsamlı monografik çalışmalar yapmış olan değerli araştırmacıların yapıtlarına başvurmaktadırlar.

Yani okuyucu yazarını, ikinci kişilerin yorumlarının ve fikirlerinin süzgecinden geçmiş yorum ve yargılarla öğrenmiş oluyor. Onun bu andaki özgün fikirlerini, romanlarında ve öykülerinde olduğu gibi yazarla baş başa kalarak öğrenemiyor. Bu, Sabahattin Ali’nin bu yönünün bilinmemesi bakımından bir eksiklik.

Oysa Hikmet Altınkaynak, Sabahattin Ali’nin bu alandaki çalışmalarını derleyerek okuyucusuna sunmak gibi saygın bir hizmette bulunarak bu eksikliği gidermiş.

Araştırmacının çalışmalarından yola çıkarsak Sabahattin Ali’nin yazılarına genel olarak baktığımızda Markopaşa dışında pek yoğun olmadığı görülmektedir. Hatta buna ek olarak bir şey daha söylemek gerekirse birkaçının, okuyanda sanki isteksizce ve zorlama ile yazılmış yazılar olduğu izlenimini uyandırıyor.

Bunun nedeni Alpay Kabacalı’nın dediği gibi belki bu tür yazılar yazmaktan hoşlanmıyor olması ya da bu tür yazıların bir getirisi olmadığını görünce öykü ve romana daha çok zaman aymış olması. Belki kişiliğinin bir yansıması olarak, bu tür ısmarlama yazılara ödün vermiyor olması.

Bununla birlikte özellikle emek verdiği yazılarında, sağlam ve önemli düşünceler ileri sürdüğünü, edebiyat, sanat ve politika alanında yaşadığı döneme ayna tuttuğu gibi, kimi yargılarında günümüzde bile tartışılan pek çok sorunlara değinmiş olduğunu söyleyebiliriz.

ESKİ - YENİ KONUSU

Sabahattin Ali, 1935 yılında, Yücel dergisinde kendisiyle edebiyat konusunda yapılan bir söyleşide eski-yeni konusuna değinirken bir soru üzerine şöyle söyler: “Eski edebiyat her içtimai hadise gibi, devrinin mahsulüdür. Kitleden uzak kaldığı için ölen o devirle beraber ölmüştür..”

Sabahattin Ali’nin bu yargısı edebiyat alanında belli bir dönemde epey tartışılmış, zaman zaman epey gürültü koparmış. Aslında yapılan tartışmaların çoğu daha çok yüzeyseldi; ya toptan bir inkar ya da toptan bir benimseme.

Bu yönde Sabahattin Ali’nin, dönemin sanatçılarından biraz farklı düşündüğünü görüyoruz: Ona göre artık bu edebiyatla ilgilenecek olanlar araştırmacılardır. Onun deyimi ile “filologlar”dır. Oysa, Sabahattin Ali’ye göre bütün bunlara karşın yeni nesilde “eski edebiyatın ruhu” hala sürmektedir.

Görüldüğü gibi, ona göre, bu kafayla devam edenler, biçim ne olursa olsun, özde değişiklik olmadığı sürece “…edebiyat denecek toplu bir şeyimiz yoktur..” (s.32) Bu durumda şiirde olsun, nesirde olsun yeni bir şey bulmak olanaklı değildir. Yazar, ayni konuda yaptığı bir başka konuşmasında, eski-yeni çekişmesini “.. bugünkü edebiyatımız bugünkü cemiyetimizin bir örneğidir..” dedikten sonra hemen şunu ekler: “İleri hamleler, geriye doğru çeken mürteci kuvvetler dövüş halindedir..”(s.34)

Sabahattin Ali, yeni yayın hayatına giren “Görüş” dergisi ile ilgili Resimli Ay’a yazdığı bir yazısında yukarıdaki düşüncesini çok daha önce söylemişti.

Daha yazısının başında: “Ankara’da Görüş isimli bir mecmua çıkıyormuş… Fakat sukutu hayale uğradım: Görüş mecmuası hanendei şehir hafız Burhan Bey’i alaturkadan okutturulan bir “Alibaba”ya bir “Voyvo”ya benziyordu.. “ diyerek, derginin bir yenilik getirmediğini belirtiyor.

Yazarlarından söz ederken de: “..Kudsi Bey (Ahmet Kutsi Tecer) bazen kapanmayı, karanlığı o kadar seviyor ki bu zulmette onun kendini gördüğünden bile şüpheliyim..” dedikten sonra “Nerdesin” adlı şiirini eleştiriyor ve “..Kudsi Bey kıymetli bir gençtir, kendisinden böyle çocukluklar beklenmezdi..” diyor. (s.64-65)

İsmail Hakkı’nın (Baktacıoğlu) “Metafizik” başlıklı yazısı hakkında “Kant’ı karıştırmadan felsefi yazı yazılmayacağı hakikatine erişenlerden olduğu besbelli..” (.64) diyor.

Yazının devamında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Şiir Hakkında” başlıklı uzun yazısından söz ederken böyle kesin yargılı sözlerin sakıncalı olduğunu ima ederek “… Ahmet Hamdi Bey’in ...Fakat artık bu: “Yapmamalı, yazılmamalı”lardan o kadar bıktık ki “yaptım, yazdım”lara o kadar hasretiz ki..” demekten kendini alamıyor.

Burhan Bey’in “Bediiyat Nedir” başlıklı yazısı için “.. yazdıkları makaleyi okumak beni epeyce yordu. Zaten bütün mecmuayı okumak için Türkçe bilmek kâfi değildir, her yazının içine çerez kabilinden Frenkçe kelimeler serpilmişti..” diyerek genel olarak dergide kullanılan dili de eleştirir.

Yine Hüseyin Cahit’ten söz ederken ise “Serveti Fünun’da aynı makamda şarkı söylemişti..”(s.65) diyerek yazarının kendini tekrardan başka bir şey yapmadığını belirtir.

Sabahattin Ali’nin çeşitli dergi (Varlık, Tercüme, Yurt ve Dünya, Yeni Türk) ve Ulus gazetesinde yazdığı yazıları edebiyat ve sanat yapıtları hakkındadır.

Bunlar arasında Rıfat Ilgaz’ın şiirleri hakkında Yurt ve Dünya’da (s.122) çıkan yazısı dışındaki yazıları...

Varlık’ta çıkan Kunut Hamsun (s. 68), Shakespeare’in kimliği hakkında yazdığı üç yazı (s.74, S.80, S.85)...

Burhan Toprak’ın hazırladığı felsefe kitabı (s.92)...

Ulus Gazetesinde Max Kemmerich’ten yaptığı kısa bir çevri (s. 96)...

Goldini’nin Ankara Halkevi’de temsil edilen “Otelci Kadın” adlı oyunu (s.98)...

Ve yine “Toska” operası hakkında yazdıkları (s. 101)...

Tercüme dergisinde, biri Ali Kamil Akyüz tarafından Almanca aslından değil de Fransızca gibi ikici bir dilden kötü bir şekilde yapılan Goethe’nin Werther çevrisi üstüne yazdığı bir yazı...

Ve Friedrich Hebel’in Türkçe’ye çevrilen “Gyges’in Yüzüğü” hakkında yazdığı yazısı...

Yurt ve Dünya’da, “İyi Anlaşılan Bir Konferans” başlığına karşın bir açılış nedeniyle köylüye verilen bir konferansın kimse tarafından anlaşılamadığının ima edildiği eleştirel bir yazı (s.114)...

Ve yine “Yarı Münevver” başlığı ile, yaşadığı dönemde yazarlık taslayan yarı aydınların eleştirildiği bir yazı (s.124)...

İgnazio Silona’nın Fontamara romanının çevrisinin tanıtımı ile ilgili bir yazı...

Ve Yenitürk’de Sofokles’in Antigone tragedyası ile ilgili bir yazı yer almaktadır.

MARKOPAŞA VE DEVAMI...

Sabahattin Ali, toplumsal yazılarına A. Metin takma adıyla Tan gazetesinde başlamıştır. Hikmet Altınkaynak burada Sabahattin Ali’nin üç yazısını saptamıştır:

“Bu Memleketi Kurtarmak İçin” başlıklı yazısında artan nüfus karşısında “Bu vatan yüz milyonu besler, doğru! Ama bu günkü haliyle on sekiz milyonu zor besliyor..”(S.127) diyerek ülkede gıda üretimindeki soruna değinir.

“Milliyetçinin Tarifi” başlıklı yazısında, Sabahattin Ali, Muharrem Fevzi Togay’ın İspanya iç savaşı konulu yazısındaki yanlış tutumunu eleştiriri. “Hürriyet Meselesi” başlıklı yazısında ise “Hudutsuz hürriyet yoktur, başkasının hürriyetiyle hudutludur..” (s.133) diyerek herkesçe bilinen o sözü yineledikten sonra “Falih Rıfkı Atay’ın bu konuda yazdığı bi yazının “ inkılapçı ruha aykırı” olduğunu söyler.

Sabahattin Ali, Markopaşa ve onu devamı olan dergilerde toplam 37 yazısına yer vermiş. Aslında bir mizah ağırlıklı olarak tanınan Markopaşa ve devamı olan dergilerde Sabahattin Ali’nin yazıları mizah ağırlıklı olmaktan çok ağırbaşlı yazılar.

2 Aralık 1946’da yazdığı “Yabancı Sermaye” başlıklı yazısında o yılların gazete haberlerinde çıkan Amerikan yardımı konusunda şunları söylüyor:

“Yurdumuza tekrar yabancı sermaye gelecekmiş. Gazeteler bu haberi verirken cümbüş ediyorlar… dört sene Seferberlik’te, ondan sonra üç sene İstiklâl Harbi’nde, yabancı sermayenin bizi sürüklediği yarı müstemlekelikten kurtulmak için dövüştüğümüz söylendi … Bütün bunların sonu buna mı varacaktı? El açıp davet edecek olduktan sonra , yabancı sermayeyi ne diye düğün bayramla kapı dışarı ettik?..” (s. 137-138)

MARKOPAŞA, MERHUMPAŞA, MALUMPAŞA, ALİBABA...

Sabahattin Ali’nin Markopaşa, Merhumpaşa, Malumpaşa, Alibaba ve “Asıl Büyük Tehlike Bugünkü Ehliyetsiz İktidarın Devamıdır” başlıklı tek yazısının yer aldığı Zincirli Hürriyet’te, CHP iktidarının son dönemlerindi kabine değişiklikleri sonucu partinin siyasal çizgisindeki genel değişikliği ele alır.

Bunlar arasında önemli olanlardan biri Köy Enstitüleri sorunu idi. Bilindiği gibi, Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Âli Yücel'in 1946'da, Milli Eğitim Bakanlığından ayrılması ile son bulur.

Recep Peker kabinesinde Milli Eğitim Bakanı görevine getirilen Reşat Şemsettin Sirer Köy Enstitülerini Köy Öğretmen Okullarına dönüştürür. Bu okullar, Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954'te tamamen kapatılır.

Sabahattin Ali, 24 Şubat 1947de yazdığı “Ne inkılapçılık” başlıklı yazısında Enstitülerin statüsündeki ilk değişikliği ele alırken kısaca şöyle söylüyor:

“İlköğretim seferberliği yapıldı. Memleketi kalkındıracak tek yok budur, dendi. Köy Enstitüleri’nde sahiden uyanık gençler yetiştirilecekti. Ümit verici adımlar atılmıştı. Bir de baktık ki, bu kültür yuvaları, eski medreselere rahmet okutan bir yobazlık baskısı altına alınıyor… ne inkılapçı insanlar; milletçe yirmi beş senede aldığımız yolu, yirmi beş haftada nasıl da gerisingeriye gidiverdiler” (s. 155)

LANET OLSUN!

Hemen bu yazının ardında 10 Mart 1947’de yazdığı “Lanet Olsun” başlıklı yazı ise, sanki bunu tamamlar niteliktedir.

Yazının giriş bölümünde Sabahattin Ali: “Kendi menfaatlerini milletin menfaatlerinden üstün tutanlara, kendi hak edilmemiş emeklerini yiyebilmekte devam etmek için milletlerini kölelik zincirleri, cehalet karanlığı, korku uyuşukluğu içinde bırakmaya çabalayanlara lanet olsun…” dedikten sonra son paragrafında yazısını şöyle tamamlar:

“Kendi sattıkları devletin sözde dostluğunu kendi milletine mazur gösterebilmek için yurtlarına kavi ve korkunç düşmanlar icat edenlere ve memleketini yakın tehlikelere sokmak isteyenlere lanet olsun..” (s.158-159)

Kitapta, Sabahattin Ali’nin insanı ciddi ciddi düşündüren ve dünden bugüne Türkiye’de nelerin değişip nelerin değişmediğini okuyucunun önüne seren, önemli pek çok yazısı var.

Bunların yanında yazar kimi gülünesi olaylara da yer veriyor: “Gütenberg Matbaası” (s.162) başlıklı yazısı bunlardan biri.

Hükümetin baskısı ile hiçbir matbaa “Markopaşa”yı basmak istemez. Onlar da pratik bir çare bulurlar ve teksir makinesi ile basıp dağıtımını yaparlar. Buna da Gutenber Matbaası adını verirler. Yine, Markopaşa’nın yerine Malûmpaşa’nın çıkmağa başladığı ilk sayısında “Bir Gazete Çıktı" başlıklı bir yazı yazar.

Sabahattin Ali, bu yazısında derginin başına gelenleri sayıp döktükten sonra bir anekdota yer verir:

Gazetenin matbaası kiralanmış adamlarca çeşitli defalar basılır, bayiler tehdit edilir. Hatta bayideki dergiler yırtılıp atılır. Yine bir ilde, dergi aleyhinde böyle bir gösteri yapılacağı haber alınır.

Ancak dergi o gün geç çıkmış ve bayilerdeki yerini alamamıştı. Göstericiler, bunun farkında olmazlar ve yine gösteriye devam ederler.

Bu kez Malumpaşa yerine, ona benzeyen Ulus gazetesini yırtıp parçalarlar. Neden sonra işin farkına varılınca ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıkar:

“Dün.. gazetesi aleyhinde bir miting tertip edilmişse de, idari makamlar mani olmuşlardır..”

Bunlar arasında en ilginç olanlardan biri de, derginini bir haberi ile ilgili: Derginin kimi sayılarının dağıtımı Ankara ve Samsun’da yasaklanır. Bunun üzerine Markopaşa başlığının altında şu haber vardır: “Ankara ve Samsun’dan başka dünyanın her yerinde satılır”.

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler / Sabahattin Ali / Yayına Hazırlayan: Haz. Hikmet Altınkaynak / Yapı Kredi Yayınları / 152 s. / (1. Baskı: Cem Yayınları / Ekim 1998).