Londra Senfoni Orkestrası’nın daimi şefi Pappano ve liderlerinden Simovic’ten özel açıklamalar

Britanyalı bestecilerin pek çok eserinin dünyaya ilk seslendirilişini gerçekleştiren LSO’nun takviminde her zaman İngiliz müziği gündemini korur.

Ozan Binici

“Her müzisyen tek başına bir mükemmelliği temsil eder ve her ferdin bireysel katkısı, duygusal ve entelektüel zekası bir araya geldiğinde olağanüstü bir durum gözlemlersiniz. Böyle müzisyenlerle çalışırken sınırınız gökyüzüdür.”

1996 yılından bu yana Londra Senfoni Orkestrası’nı (LSO) birçok kez yöneten ve bu sezon itibarıyla Britanya ve dünyanın en gözde senfonik topluluklarından olan Londra Senfoni Orkestrası'nın (LSO) daimi şefi Sir Antonio Pappano, orkestra üyelerine ilişkin duygu ve düşüncelerini bu sözlerle tanımlıyor.

LSO, 2024-25 sezonunu 11 Eylül’de, bir dünya prömiyeriyle açıyor. İskoç besteci James MacMillan'ın orkestra için "Konçerto" adlı eseri bir LSO siparişi. Elgar (Keman Konçertosu), Chopin (2. Piyano Konçertosu), Saint-Saëns (3. Senfoni) ve Rahmaninoff (1. Piyano Konçertosu) yorumlarıyla açılış konserlerinin solistleri Norveçli kemancı Vilde Frang, İngiliz orgçu Anna Lapwood ve Pekin doğumlu piyanist Yuja Wang.

“Orkestra şefleri size başka başka yapıtları bir araya getirip program oluşturmanın ne denli büyüleyici bir his olduğunu söyleyecektir” diyen Pappano, düşüncelerini “Ne var ki; doğru birleşimi bulmak önemlidir. Mesela James MacMillan’ın ilk seslendirisini yapacağımız eserinin ardına, kuzeyden; İskoçya’dan esintiler taşıyan bu yapıta, Sibelius’un çok yakışacağını düşündüğüm Birinci Senfonisini seçtim. Bu potada tipik Sibelius vari doğa çağrışımlarını ve o toprakların ilkel tarihini duyuyorum. MacMillan'ın da müziğinde benzer unsurları ortaya koyacağını düşünüyorum. Programın bir diğer yapıtı ise Nielsen'in Atina ziyaretinden ve Ege Denizi üzerindeki gün doğumundan ilham alan Helios Uvertürü. Çok güzel bir resim. Öyle değil mi? Yani bu birleşimin aklımda nasıl çalıştığını görüyorsunuz: Işık, gökyüzü, güneş ve doğa.” sözleriyle tamamlıyor.

İNGİLİZ MÜZİĞİ

Pappano; özgün dokunuşların yanı sıra orkestranın geçmişine, tarihine kesinlikle sadık kalınması gerektiğini vurguluyor, arşive girip o orijinal enerjiyi, naturayı görmenin gerekli olduğuna inanıyor. 

Britanyalı bestecilerin pek çok eserinin dünyaya ilk seslendirilişini gerçekleştiren LSO’nun takviminde her zaman İngiliz müziği gündemini korur. Orkestranın bu yılki izlencesine baktığımızda Ralph Vaughan Williams, Edward Elgar, William Walton ve Elizabeth Maconchy'den yapıtlar programda göze çarpıyor. Nitekim İngiliz müziğini, özellikle 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyıla geçiş sürecine olan özel ilgisini her fırsatta belirten Pappano; Elgar’ın keman ve çello konçertolarını yönetmeyi sabırsızlıkla beklediğini dile getiriyor.

Vaughan Williams’ın Senfonileri döngüsü; 1. ve 9. senfonilerle sürüyor.

Opera sahasında mühim bir birikim ve ilginin sahibi olan maestronun bu bağlamdaki dokunuşu elbette göze çarpanlar arasında yer alıyor.

KONSER VE SEMPOZYUM

LSO’nun daimi misafir şefi François-Xavier Roth’un batonu altında, bestecinin dilini bu denli özümsemiş bir ismin yönetiminde, Beethoven’ın 1. Senfonisini dinleyecek olmak ayrıksı bir deneyim doğrusu. Alman bestecinin müziğine tutku derecesinde bağlı olan ve onu kendi döneminin bir devrimcisi olarak nitelendiren Roth; Beethoven’ın senfonilerini kendi dönemindeki radikal, modern müziğin muhteşem örnekleri olarak tanımlıyor.

2025’de Roth’un yönetiminde, Pierre Boulez’in 100. doğum yılına ithafen gerçekleştirilecek olan LSO Oda Müziği Topluluğu konseri ve sempozyum sezona iz bırakacak hareketler arasında.

THOMAS’IN 80. YAŞI

“LSO 24 yaşımdan beri hayatımın ayrılmaz bir parçası. Bu orkestrayla aynı sahneyi paylaşmak mı? Bunu anlatmaya kelimeler yetmez” diyen Michael Tilson Thomas ile yine yeniden bir araya gelecek olan orkestra üyeleri -dile kolay tam yarım yüzyıl orkestrayla güçlü bir bağ kuran bu usta ismin- 80. doğum gününü kutlayacak. Programda Thomas’ın “O, bence müziğini çalan herkesin hayatını değiştiriyor” sözleriyle tanımladığı Mahler’in ihtişamlı 2. Senfonisi yılın öne çıkan bir diğer konseri.

'MÜZİĞİN BRİTANNİCA'SI'

LSO’nun liderlerinden olan kemancı Roman Simovic kendisiyle gerçekleştirdiğim söyleşide, sezon öncesi duygu ve düşüncelerini dile getirdi. 2010’dan bugüne Sir Collin Davis, Andre Previn, Bernard Haitink, Valery Gergiev ve Simon Rattle gibi usta isimlerle çalışma olanağı bulduğunu vurgulayan Simoviç şunları söyledi: “Diyebilirim ki; bu dönemlerin her biri orkestra üyeleri için büyük bir değişim ve gelişimdi. Dağarcığımız, ufkumuz genişledi. Mesela Gergiev ile 6 yıl Rus müziği yazınına eğildik. Rachmaninoff, Tchaikovsky gibi bestecilerin yapıtlarını Gergiev’in batonu altında seslendirmek eşsiz bir deneyimdi. Bir keşifti bu. Keza; Simon Rattle’ la Alman repertuvarını en ince ayrıntılarına kadar tecrübe ettik. Bruckner, Mahler, Brahms gibi besteciler için seriler kurguladık. Onun rehberliğinde bu yapıtlara ses vermek sıra dışıydı. Pappano ile de yeni bir süreç olacak. Kendisiyle çalışmayı bir ayrıcalık olarak görüyorum. Engin bilgi birikimi ile adeta müziğin Britannica’sı diyebilirim. Her prova sonrası, her konser sonrası kendisine hep aynı şeyi söylüyorum. 'Bugünümüz dünle aynı değil. Bugün de bize çok şey kattın.' 

Elbette bir maestronun başarısını sadece mesleki donanımı, becerisi değil aynı zamanda sosyal yanı da belirler. Pappano çok sıcak kanlı, içten biri. Yapıcı. Orkestra ile diyaloğu kusursuz. Herkes onu çok seviyor. Her zaman gülümsüyoruz, neşe içinde çalışıyoruz. Bu çok önemli. Öyle değil mi?

Ayrıca; Royal Opera House’daki direktörlüğü sırasında da seyirciyle çok sıcak bir iletişim kurdu. O, işini yapmakla kalmadı; adeta dinleyicileri eğitti, insanlara dokundu. İngiliz seyircisi onu çok ama çok seviyor.

Birbirinden özel müzisyenlerden oluşan orkestramızı yoğun bir çalışma takvimi bekliyor. Pappano’nun karakteristik, etkili bir dokunuşuna tanık oluyoruz. Bu sene ki izlencemize baktığınızda bu teması net bir şekilde görebilirsiniz."

GENÇLERE ÖĞÜT

LSO’da çalmanın yanında, solo kariyerini de başarıyla sürdüren Simovic’in, orkestranın etiketi altında yayınlanan ve Paganini’nin 24 Kaprisini seslendirdiği albüm adeta bir referans kaynak. Güç olmasına karşın en popüler eserler arasında kendine yer bulan bu eseri bugüne dek pek çok isim kaydetti. Simovic’e; “Sence bu yapıtı en iyi kim veya kimler yorumladı?” diye sorduğumda kısa bir süre duraksadıktan sonra Shlomo Mintz ve Itzhak Perlman’ın kayıtlarını beğendiğini söyledi. Kendi yorumunun da oldukça etkileyici olduğunu belirttiğimde ise; “Teknik yapı bir yana. Her kaprisin bir öyküsü var ya. Ben bu öyküleri iyi anlattığımı düşünüyorum” dedi Roman Simovic.

Gerek İstanbul gerek Ankara’da konserler veren kemancı Türk seyircisinin yabancı olmadığı bir isim. Şöyle söylüyor Simovic: “Çok sıcak kanlısınız. Hani konuştuğunuzda, sizi karşınızdaki kişinin gerçekten ama gerçekten dinlediğini hissedersiniz ya, gözlerinizin içene içine bakar, size jestleriyle karşılık verir. İşte o samimiyetiniz benim içime işledi. Motivasyonumu artırdı."

Kendisine LSO gibi en gözde senfonik topluluklardan birinde çalabilmek için gençlere ne gibi öğütler verebileceğini sorduğumda öncelikli olarak altını çizdiği husus "çalışmak" oldu. Gençlere şu öğütleri verdi: “Çok çalışın. Herkesten çok çalışın. Kapasitenizi en üst düzeyde kullanın. 

Bunu Royal Academy of Music’te olan öğrencilerime de her zaman öğütlerim. Çaldığınızı kaydedin. Tekrar tekrar dinleyin. Başka insanlara çalın. Aynı eseri başka yorumculardan dinleyin. Repertuvar bilginizi kuvvetlendirin. Özellikle orkestra edebiyatınız zengin olsun. Eserlerin teknik, karakteristik özelliklerinin yanında, öyküsünü, tüm ayırtılarıyla, nüanslarıyla, ifade dünyasıyla en ince detayına dek tanıyın. Besteciyi tanıyın. Mesele sadece gördüğünüzü çalmak değil. Yapıtı anlamak. Onu her enstrümanıyla hazmetmek.

Unutmayın. Sizinle gençken ilgilenirler. Zamanı iyi değerlendirmek gerek. En iyi olmaya gayret edeceksiniz. O sahneye çıkıp 2500 kişiye çaldığınız anı yakalayabilmek için uzun süre çalışmak gerekiyor. Benim için de bu böyleydi. Bu süreç kolay değil. Ama yılmamak gerek. Terinize, göz yaşı ekleniyor zaman zaman. Sıkıntılı, bunalımlı süreçler yaşıyorsunuz. Ama biliyorsunuz işte. Bunun olması gerekiyor. 

Benim kuşağıma göre çok şanlısınız da. Günümüz teknolojisi bizlere birçok imkan sağlıyor. Düşünsenize müzik dinleme platformları sayesinde pek çok sanatçı ve orkestra parmaklarınızın ucunda. Avucunuzun içinde. İstediğiniz eserin partisyonunu indirebiliyorsunuz. Bu günümüz dünyasının nimeti. 

Benim kuşağım bu olanaklara sahip değildi. Örneğin; kaset vardı benim zamanımda. Beğendiği bir sanatçıyı, orkestrayı dinlemek için dünyanın bir ucuna giderdi insanlar. Bu oldukça zahmetli. Hem zamanınızdan hem de maddi gücünüzden alıyor. Ama yapmamız gerekiyordu. Şimdi öyle mi? Fakat; üzülerek gözlemliyorum ki; bu imkanlardan pek faydalanılmıyor. Oysa bunlar birer şans. Sizin gelişiminiz için birer rehber. Kendinizi geliştirmek, hayatınızı planlamak için güzel olanaklar. Faydalanmak lazım."

Söyleşimizi sonlandırmadan önce yeni sezonu büyük bir heyacan içinde beklediğini söyleyen Roman Simovic gazetemiz aracılığıyla Türk dinleyicisine selamlarını iletiyor. En kısa sürede buluşmayı dört gözle bekliyor.