Lermontov’un Oset arabacısı: Gaito Gazdanov! Sabri Gürses’in yazısı...
Lermontov Kafkaslardaki Rus sosyetesini anlatmıştı, Gazdanov Uçuş’ta Avrupadaki Rus sosyetesini anlatır.
Sabri Gürses / Cumhuriyet Kitap EkiOrhan Pamuk kahramanı bir bozacı olan Kafamda Bir Tuhaflık’ta Lermontov’un Zamanımızın Kahramanı romanından bir alıntı yapar: “Asyalılar... düğünlerinde önce yemek yer, boza içer... Sonra kavga ederler.” Niye yapar bu alıntıyı? Rus edebiyatına mutat selamlardan birini göndermek üzere mi, yoksa romanın çelişkili yapısına dikkat çekmek için mi?
Sonuçta bu roman tam bir sömürge edebiyatı örneğidir, Kipling’in, Condrad’ın eserlerine benzer bir oryantalizm ürünüdür. Romanda “Asyalı bir kızı” beğenip ailesinden kaçıran bir subayın boş trajedisi anlatılır, yazarın romanın adındaki “kahraman” sözüyle ironi ya da eleştiri yapıp yapmadığı da belirsizdir.
(Bu romanın günümüzde yazılmış versiyonu, Bret Easton Ellis’in American Psycho’su sayılabilir. Psycho “sapık” diye çevrildi Türkçeye, ama Psikopat daha yerinde olabilir, bizim zamanımızın ‘kahramanı’ budur.
Lermontov’un romanında kaçırılan kadın kendiliğinden hastalanıp ölür, Psycho’da kahraman öldürür. Lermontov’daki düello anları Ellis’te rastgele ateş ederek insan öldürmeyle karşılık bulur.)
Puşkin’i savunan şiiriyle kahramanca ünlenen Lermontov’un bu romanında Ruslar bir düğüne konuk olur, boza içer, sonra kız kaçırırlar - Pamuk buradan da kurabilirdi romanını, o zaman Lermontov alıntısını bozada alkol olup olmamasına, Müslümanların onu içip kavga çıkarmasındaki ironiye değil (Onur Bilge Kula’nın bozanın bu şekilde konulaştırılması üzerine güzel bir makalesi var), Ruslarda kız kaçırma teması üzerine kurardı.
Bu oryantalist Rus klasiği bölge tasvirleriyle, dönemin tarihini, yaşayışının boşluğunu, Rus aristokrasisinin alışkanlıklarını anlatmasıyla çekicidir ama okur tarafından pek üzerinde durulmayan önemli bir yönü daha vardır. Rus olmayan öteki halkları işaret eder.
Lermontov’un kahramanını görev noktasına götüren arabacı Osettir, roman onun var gücüyle şarkı söyleyerek arabayı sürdüğü bir noktada başlar. Sonra çok garip bir ifade gelir: “altı öküz ve birkaç Oset kiraladım. Bir tanesi benim bavulumu sırtlandı, diğerleri bağırmaktan başka bir şey yapmadan öküzlere yardım etmeye başladı.” Kafkas halklarının durumu daha iyi ifade edilemezdi.
Yolculuk devam ederken, Osetlerin -Amerikan kızılderilileri gibi- votka bağımlısı olduğunu öğreniriz: “Böyledir bu halk!” dedi, “Rusça ekmek demeyi bile bilmezler, ama 'Subay, votka ver!' demeyi öğrenirler. Tatarlar bence daha iyi: onlar da içer ama...”
Sonra kahramanın yol arkadaşı daha kesin bir karar verir bölge halkları hakkında: “‘Dangalak bir halk!’ dedi. ‘İnanmıyor musunuz? Ellerinden hiçbir iş gelmez, hiçbir eğitim almaya yetenekleri yok! Bizim Kabardinler ya da Çeçenler çaresizce kalın kafalıdır ama en azından hayduttur, çıplaktır, bunlardaysa silaha karşı en ufak heves yoktur: Hiçbirinde doğru dürüst bir hançer bulamazsınız. Halis mulis Osettir bunlar!’”
Yazarın / kahramanın şu cümleyi kurduğu nokta da etkileyicidir: “Arabacılarımızdan biri Yaroslavlı bir Rus köylüsüydü, diğeri Osetti.” Osetlerin ismi cismi, yeri yurdu yoktur. O yüzden, Oset kökenli 20. yüzyıl yazarı Gaito Gazdanov’u okurken nasıl bir isimsizliğin içinden çıkıp geldiğini hatırlamak yararlı olabilir.
Lermontov’dan yüzyıl kadar sonra, 1903'te Petersburg'da doğan yazarın babası İvan Sergeyeviç Gazdanov Osetya'nın önemli bir asker ailesinden geliyordu. Annesiyse devrimci amcası Muhammed İosif Nikolayeviç Abatsiyev’in evinde büyümüştü. Osetler için uğrak bir yer olan bu evde doğan Gaito, bu Osetçe adı babasının bir arkadaşından aldı.
Osetya 18. yüzyıl sonunda - Lermontov romanını yazarken - Rusya’nın bir parçası olmuştu. Petersburg’da büyüyen Gaito’da özel bir Osetlik bilinci gelişmedi bu yüzden, ama yaşadığı ev 1905 devrimine, meşrutiyet demokrasisine destek veren Osetleri ağırlıyordu.
Babasının işi sebebiyle ülkenin dört bir yanına, Sibirya'ya, Belarus'a, Ukrayna'ya, Tver’e, Smolensk'e seyahat ediyordu Gazdanov ailesi. İyi, entelektüel bir eğitimle liseden mezun olan Gazdanov 1919 yılında, Bolşevikleri benimsemeyen babasının etkisiyle Beyaz Ordu’ya gönüllü olarak katıldı ve İç Savaşın bütün felaketine tanık oldu.
Beyazların yenilmesi üzerine, 1920 yılında, ülkeden kaçan Vrangel birlikleriyle birlikte Türkiye’ye, Gelibolu’daki Rus askeri kampına geldi. İvan Lukaş’ın Goloye Pole, Gelibolu adlı kitabında anlattığına göre bu dönemde göçmen Rusların hayatı Gelibolu’yla İstanbul arasında geçiyordu.
17 yaşındaki Gazdanov o sırada Heybeliada Ruhban Okulu’nda bulunan Rus Okulu’na girdi. Bir süre sonra okul Bulgaristan’a taşında ve Gazdanov’un Avrupa macerası böyle başladı.
Hayatı birçok açıdan Nabokov’un hayatına benziyordu: Ama ondan dört yaş büyük olan Nabokov askere gitmemiş, aynı yıl ailesiyle İstanbul üzerinden Berlin’e gitmişti. 1923’te Nabokov Berlin’deyken, Gazdanov göçmen işçi olarak Paris’teydi, Sorbonne’da okuyordu.
İlk öykülerini göçmen dergilerinde yayınladı, ilk romanı Claire’le Bir Akşam’la 1929 yılında ismini duyurdu. Bu kitabı okuyan Gorki ona övgü dolu bir mektup gönderdi ve Gazdanov bu mektuba yanıt verirken, “Rusya’yı çok az tanıyorum, ama Rusya benim vatanım ve Rusça’dan başka bir dilde yazamam” diye yanıt verdi. Bir Oset-Rus göçmen edebiyatçının ruh halini yansıtması açısından ilginç bir sözdür bu.
Ölmeden önce bir mektubunda “Ne yazık ki Osetçe bilmiyorum… Paris’te okudum, ama anadilim Rusça kaldı” dediğine göre, bu kimlik bölünmesi onun edebiyatını etkilemişti. Ama Avrupa’da faşizmin yükseldiği, Paris’te bulunan Zamyatin’in, İlya Ehrenburg’un Sovyet kimliğiyle faşizme karşı uluslararası örgütlenme çabalarına katkıda bulunduğu bu yıllarda durum farklıydı.
Gazdanov, Gorki’ye Rusya’ya dönmek istediğini yazdı (Nabokov’un asla yapmayacağı bir şey), ama Gorki’nin ani ölümüyle bu dönüş gerçekleşmedi. Gazdanov’un Uçuş adlı ikinci romanı tam da bu dönemde, 1939’da yayınlandı.
Bu roman Rus göçmenlerinin Avrupa hayatının rengarenk bir manzarasıdır. Yürümeyen evlilikler, yüksek sosyete alışkanlıkları, incecik ayrıntılarla iç içe giren dışı ve içiyle zengin hayatlar…
Roman zarif bir şekilde Anna Karenina’nın ve oğlunun olası Avrupa hayatı gibidir - lirik bir yasak aşk üçgenini anlatır. Gazdanov’un ilk romanı Claire’le Bir Akşam daha çok Rusya hatıralarına yaslanıyordu, Uçuş’ta Rusya silik bir hatıra olarak yer alır.
Uçuş’u okuyanlar, yazarın üslubunun, o zaman da fark edildiği gibi, Nabokov’la yakınlığını görecektir; ama Nabokov bu yakınlıktan hoşlanmamış olabilir, Yetenek’te iğneleyerek anlattığı göçmen edebiyatçılardan biri de Gazdanov olabilir. Daha tuhafı ondan gerçek hayatta hemen hiç bahsetmemiş olmasıdır.
Nabokov Yetenek’le Rusçaya ve Avrupa’ya veda ederken, Gazdanov geride kaldı. Fransız direnişçilerine katıldı, Sovyet partizanlarına destek verdi. Varoluşçu havada yazdığı romanları savaş sonrasında yayınlandı.
5 Aralık 1971'de Münih'te, Nabokov’dan altı yıl önce öldüğünde, onun tersine hep Rusça yazmıştı. Lermontov’un arabasını süren Osetin artık bir ismi vardı: Gaito (Gayto) Gazdanov.