Kulüp dizisi, dolup taşıyor!

Ellili yılları yeniden yaşamak için, dönem atmosferi özenli, oyunculukları ve senaryosu muhteşem, yönetimi doğru, hikâyesi sağlam bir dizi, başarılı olmak için gün saymadı, çıktı ve dünyayı hayran bıraktı.

Yazgülü Aldoğan

Aslında sadece bir tek şey yazmak istiyorum hakkında: Kulüp, Netflix’in yeni dizisi, izleyin; pişman olmayacaksınız! Hatta bayılacaksınız. Üzüleceksiniz. Burulacaksınız. Lavanta kokacak gözyaşlarınızı sildiğiniz mendiliniz. Nostaljiyle dolacak yüreğiniz. Ellili yıllara gidip İstiklal’de gezerken eğlenecek, ama insanların yaşadıklarını gördükçe utanacaksınız. Ailesi ve yaşamı, evi elinden alınmış Matilda’yı oynayan Gökçe Bahadır’ın gözlerindeki o hüznü, o önü açık paltosunu ne kadar da güzel taşıdığına hayran olacaksınız, bir de Mersii, deyişine. Bütün yoksulluğuna rağmen asaletine, 17 yıllık mahpus hayatına rağmen, başını nasıl da eğmediğine. 

Raşel. İlkokulda bir sıra arkadaşımdı. Yaygın bir Yahudi ismidir. Kulüp’te, yetimhanede büyüyen bir genç kızın hayata direnme biçimi olarak, asi, delidolu, hırçın. İlk kez izlediğim Asude Kelebek, seçilmiş olmanın hakkını veriyor. Ve tabii Salih Bademci, Erol Büyükburç’u andırıyor diyen olmuş. “Hep beraber, Matilda!” repliği Metin Ersoy’undur. Biraz Zeki Müren sanki, biraz üçünün karışımı? Çok başarılı. Aynı sezonda üç ayrı karakteri canlandırmak her oyuncunun altından kalkacağı iş değil, Bravo Salih Bademci. Barış Arduç, uzun bir aradan sonra tekrar karşımızda, yine yakışıklı, yine gönül çalan? Dönemin sigara tiryakiliğini yaşatacağım diye ciğerlerini paralıyor! “Yahudisin diye değil, yalan söyledin diye vurdum sana, Aysel. Kadınlar niye yalan söyler?”  

Fırat Tanış, evet kötü. Senaristlerin haksızlığı. Bu kadar simsiyah çizilmiş rollere kızıyorum. En kötü karakterin bile iyi olduğu anlar vardır, baştan sona da kötü olmamalı. Çelebi, Matilda’dan nefret mi ediyor, yoksa aşık mı? Hep mi kötü, yoksa bazen yüreği yumuşuyor mu? Metin Akdülger, Patron Orhan’da, bence aksayan tek başrol.

İSTANBUL’UN YAHUDİLERİ

Netfix’in bu son dizisi, dış pazarlarda çok tutacak ve rekora koşacaktır. Dünyanın her yerindeki Yahudilerin yüreklerine dokunacak biçimde bir dönemin acılarına parmak bastığı için. Türkiye’nin içinde bulunduğu milliyetçi muhafazakâr iklimde böyle bir dizi yapmak cesaret işi olduğu için. Eleştirmen Viktor Apalaçi’nin yorumunu özellikle merak ediyordum. “Sinemamızda bugüne kadar 50’li yılların gayri müslimleri hakkında yapılmış en gerçekçi film. Diziyi izlerken ailemin yaşadıklarından izler buldum” diyor. Onun da babası Balkan Harbi’nden geri dönmediği için yetim kalmış. Daha sonra da Varlık Vergisi’ni ödeyemediği için Erzurum Aşkale’de ölmemiş ama çok acı çekmiş. Viktor Bey, 6-7 Eylül olaylarını da çocukken yaşamış ve ölümden tesadüfen kurtulmuş! Bunlar tarihimizin utanç duyduğumuz noktaları, bir tek bu değil ki zaten!

ÖZENLİ BİR EKİP

Dizinin bu kadar başarılı olmasını ekip işine bağlıyor; projenin mimarı Rana Denizer’e; danışmanların başında gelen Mois Gabay’ın yönlendirmesine, daha önce de başarıları sabit 6 kişilik senaryo ekibine, Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce’nin yönetmenliğine; haklı. Şahane kadınların işi bu. Ben müzikleri de çok yerinde buldum, adeta bir müzikal. Sefarad şarkıları da var, Kenan Doğulu da Fazıl Say da. Her biri ayrı titretiyor yüreğin tellerini. Viktor Bey, Ladino dilinin telaffuzundaki titizliğe de hayran kalmış. Bir Beyoğlu sevdalısı olarak ben de sanat yönetimine hayran kaldım, eski Beyoğlu’nu hissediyor, adeta İstiklal’e çıksanız o halini bulacakmış gibi oluyorsunuz. Tabii nerede?

Size diziyi anlatmamak için kendimi nasıl da zor tutuyorum, sağından solundan çekiştiriyorum. Çünkü geçin izleyin, tadınızı kaçırmayayım diyorum. Neredeyse katilin kim olduğunu yazan sinema yazarlarından olmak istemiyorum! Ama şu kadarını söyleyebilirim: Kulüp, adeta Maksim Gazinosu. Çalışanların çoğu gayri müslim. Kadınlar her zamanki gibi örseleniyor, acılar çekiyor; aşkları da anne oluşları da mutluluk değil, acı veriyor. Kadınlar mutsuz da erkekler mutlu mu, onların da baba çatışması, her dönem sürüyor.

YENİ BÖLÜMÜ BEKLİYORUZ

İlk altı bölüm su gibi akıp gidiyor. Dizi tuttu, koşmuyor, uçuyor. Dünyada TOP 10’da birinci oldu!  İkinci altı bölüm için sağdan soldan duyduğum tek eleştiriyi yazarak sonlandırmalıyım: Hiç mi iyi Müslüman yoktu? Belki 6-7 Eylül yağmalamalarında komşularını saklayan, evlerinin önünde durup “Burası Müslüman evi!” diye saldırganlara engel olanları gösterirler. Raşel İsrail’e gitti, dönecek mi? Matilda Kulis’in patroniçesi oldu. O fare deliğinden çıkacak, daha iyi yaşayacak mı? Orhan’ın gerçek kimliği afişe olacak mı? Netflix iyi ki var. Fatma ve Bir Başkadır’dan sonra KULÜP! İkinci bölümü için şimdiden heyecanlıyım, aksiyon yüksek olacak, Türkler ise daha kötü!!!