JULIA QUINN İLE ‘BRIDGERTON SERİSİ’ ÜZERİNE...

ABD’nin Seattle kentinde yaşayan, iki çocuk annesi Quinn, ilk romanı Splendid’den (1995) bu yana tarihi romans türünde kitaplar yazıyor. Quinn ülkemizde ve dünyada, kaleme aldığı eğlenceli ve tarihi aşk hikâyeleriyle tanınıyor. “Kendimi bir feminist olarak görüyorum,” diyen yazar, kadın kahramanlarını tarihe ve dönemin şartlarına meydan okuyan bireyler olarak kaleme alıyor. İlk ayında en çok izlenen (82 milyon kişi) Netflix dizilerinden biri olan Bridgerton Serisinin (Epsilon Yayınevi) yazarı Julia Quinn ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Gülçin Aras

- Tıp okurken tam zamanlı yazmaya nasıl karar verdiniz? 

Harvard’daki son yılımda doktor olmaya karar verdim. Bu yüzden iki yılımı tıp öncesi tüm gereksinimlerimi tamamlayarak geçirdim. Yaklaşık üç ay tıp fakültesine gittim. Yazıya odaklanmak ise yaşamım boyunca verdiğim en doğru karardı!

- Dizide, Bridgerton serisinin ilk kitabı Yüreğe Söz Geçmiyor’u içeren bir senaryo ile karşı karşıyayız. Dizi ve kitap arasındaki farklılıkları biraz anlatır mısınız?

Dizi için kitaba birebir sadık bir uyarlama diyemeyiz. Yine de karakterler romandakinden farklı bir yapıda değiller. Genel olay örgüsü de aynı. En büyük fark, romandan bağımsız olarak birkaç yeni karakterin eklenmiş olması. 

Örneğin; Kraliçe Charlotte. Bir de bazı karakterlerin derinliklerine daha çok inilmiş. Romanlarım ana karakterlere oldukça sıkı bir şekilde odaklanıyor, ancak bir televizyon dizisi bu odağı genişletmenize ve ikincil karakterlerle daha fazla zaman geçirmenize izin veriyor. 

Sonuç olarak, Yüreğe Söz Geçmiyor kitabında gördüğümüzden çok daha fazla Anthony, Benedict, Colin, Eloise ve Penelope görüyoruz.



‘FEMİNİSTİM’

- 19’uncu yüzyılda kadınların kariyerlerinin evlilik üzerinden inşa edildiği bir dönemde, Bridgerton kadınları toplumsal normlarla savaşarak bu çizginin dışına çıkmaya çalışıyor. Bu feminist bakışınızın temeli?

Kendimi bir feminist olarak görüyorum! Bu yüzden bu temalar kitaplarımda hep yer alacak.

- Kitapta güzellik kurallarını belirleyen ya da onaylayan bir kraliçe yok, dizide böyle bir karakter yaratılması fikri nasıl ortaya çıktı? Böyle bir otorite nasıl kuruldu?

Senaryo yazma sürecinin bir parçası değildim. Kraliçe Charlotte karakterinin gelişimini ya da ilhamının nereden geldiğini bilmiyorum. Ama bununla birlikte kesinlikle onu çok sevdiğimi söyleyebilirim! Yazarların bu karakteri diziye dâhil etmeye karar vermesine çok sevindim.



‘PENELOPE, ELOISE VE FRANCESCA’NIN KARIŞIMIYIM’

- Eloise Bridgerton ilk kitapta, yok denecek kadar az yer aldı. Dizide ise son derece güçlü, hayallerinin peşinden koşan ve maceracı bir kadın. Sizin gözünüzde Eloise nasıl biri?

Eloise, serinin ilk kitabında pek görünmüyor. Ama dördüncü kitapta onu önemli ve büyük bir ikincil karakter olarak görüyoruz. Ardından beşinci kitabın ana kahramanına dönüşüyor. Bana göre dizinin yaratıcıları kitapları okumaya devam ediyor çünkü ekranda gördüğümüz karakterler kesinlikle kitaplardaki karakterin aynısı.

- Kendinizi bir karakter olarak konumlandırmak isteseniz kim olurdunuz?

Sık sık Penelope, Eloise ve Francesca’nın bir karışımı olduğumu düşünürüm.

- Türk okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

Sizinle tanışmak için saygının bitmesini bekleyemeyeceğim. Hemen şimdi tanışalım!