İşçi sınıfı yazarı Orhan Kemal! Işık Öğütçü’nün yazısı...
İşçi sınıfının dünyada bir dinamik güç olarak ortaya çıktığı 19. yüzyıl ve etkin-iktidar olma yoluna gittiği 20. yüzyılda, bir yönüyle toplum bilimsel bir yönüyle toplumcu bir bakışla bu sınıfın Türkiye’deki varlığını kaleminin esas gündemi olarak belirleyen Orhan Kemal (15 Eylül 1914-2 Haziran 1970) işçi sınıfının yazarıdır. Edebiyatımızın yüz akı “Bir Başka İnsan”dır. Aramızdan ayrılışının 52. yılında özlemle ve sevgiyle anıyorum.
Işık ÖğütçüYAŞASAYDI İŞÇİLERİ NASIL YAZARDI?
Babamın ölümünün üzerinden 52 yıl geçti. Bu yılın son iki buçuk yılı salgının hayatımızı kapadığı yıllar olarak anılacak. Salgının dünyayı sardığı ve Türkiye’de de yer ettiği günlerin başlangıcında başta sağlık emekçileri olmak üzere, tarım, lojistik gibi alanlarda çalışan emekçilerin canlarını ortaya koyarak insanlık için koşturmaları bana yine babamı hatırlattı.
Bu sorunun yanıtı hiçbir zaman olmayacak ama “Yaşasaydı bu işçileri nasıl yazardı?” diye sormaktan kendimi alamadım. Ama hiç kuşkum yok ki, Orhan Kemal yine en dipte olanlara, güvencesizlere bugün de sayfalarını açardı.
Edebiyatımızda emek araştırmaları ile ilgili bir tarama yaptığımızda da Orhan Kemal’in ilk eserinden son eserine kadar işçi sınıfını anlatma konusunda kesin bir süreklilik ve işçi sınıfı penceresinden hayata bakma konusunda da tutarlı bir tutum içinde olduğu görülecektir.
Roman ve öykülerinden yola çıkarak yapacağım örneklemelere geçmeden önce son söyleyeceğim sözü şimdi söyleyebilirim: Orhan Kemal, işçi sınıfının yazarıdır.
Orhan Kemal’in ilk öykü kitabı Ekmek Kavgası (1949) adlı kitabıdır. Çoğu kitabının olduğu gibi bu eserin adı bile içerik konusunda bize mesajını sunuyor. Üstat, daha ilk kitabından bize izleyeceği yolun ne olacağını söylüyor.
İşçi sınıfının dünyada bir dinamik güç olarak ortaya çıktığı 19. yüzyıl ve etkin-iktidar olma yoluna gittiği 20. yüzyılda Orhan Kemal, bir yönüyle toplum bilimsel bir yönüyle toplumcu bir bakışla bu sınıfın Türkiye’deki varlığını kaleminin esas gündemi olarak belirler.
Yazar, makineleşme, kentleşme, göç, fabrika, toplumsal karşılaşmalar gibi olgulara ve onun sonucu olan eylemlere bakar.
Bu yönüyle Grev (1954) kitabı işçi sınıfının en güçlü direniş biçiminden ismini alır. Kitabın basıldığı dönemde DP iktidarının açık baskıcı tutumunu hatırlarsak bu yıllarda “Grev” adını vermesi dahi cesur aydın örneği olarak da görülebilir, görülmelidir.
Kitaba adını veren öyküde iplik fabrikasındaki grevi haber alan devlet görevlisinin yanıtı o yıllarda işçi sınıfı ve onun hak arama eylemine karşı sistemin tutumunu çok iyi özetler: “Grev mi dediniz? Dehşet!”
ORHAN KEMAL’İN DEMİRDEN, ÇELİKTEN İNSANLARI
Orhan Kemal’in ilk romanı Baba Evi (1949) otobiyografik yönüyle öne çıksa da yazarın makineleşme olgusuna açık değindiği ilk eser olarak dikkat çeker:
“Makineyi seviyordum. Makine, insan kolunun gelişmesi, insanın en namuslu dostu, yardımcısı, kölesiydi ama makineden gene de korkuyordum.”
Romanın devamı olan Avare Yıllar’da ise genç adamın hayata tutunma çabası içinde ağır kol işçiliği yapanları tanıması söz konusudur.
Yazarın yaptığı tarif alın teri ile geçinen bu sınıfla bağ kuran kişinin en gerçekçi şaşkınlığıdır: “Bu türlü ırgatlık dokumacılıktan da zordu. Bu işleri görenlerin ben ve benim gibilerden çok başka, demirden, çelikten insanlar olduklarını anlamıştım.”
GÖZ OLGUSUNA DEĞİNEN İLK ROMANCIMIZ
Edebiyatımızda göç olgusuna değinen ilk romancı olarak da öne çıkan Orhan Kemal, kırsalın kendi içinde göçünü anlattığı Bereketli Topraklar Üzerinde romanıyla köylülükten işçiliğe akan insanları ve onların nasıl güvencesiz bir yaşama sürüklendiğinin de altını çizer.
İşçilere olan sevgisini anlatının atmosferine hakim kılan yazar bunu yaparken bir şeye dikkat eder. Bu çalışan sınıfı abartmaz. Zaafları, yalnızlıkları, küçük hesapları ile ele alır. Nihayet romanın üç köylü-işçi kahramanından sadece bir kişi ustalaşarak köyüne varabilir.
İŞÇİ SINIFIN ZAAFI VE MURTAZA!
İşçi sınıfın zaafından söz etmişken, kendi sınıfına düşman, çıkarını bilmeyen bir emekçi tipine uygun düşen bir tip aranacaksa Murtaza’dan daha iyisi yoktur, sanırım.
Kahramana verdiği isimden, göçmenliğine varana kadar Orhan Kemal’in çok iyi işlediği bu görkemli romanda, yazar; babasının tersine, kendi sınıfıyla yan yana yürüyen Hasan’ı da umut bağladığı işçi olarak çizer. Sokağa inen otoritenin işçi sınıfının tepesinde dolaştığı bir zamanın romanıdır, Murtaza.
Mekânı yine Adana olan ve küçük el üreticilerin makineleşmeye yenilip işçi kitleleri arasına katılmasını anlatan Eskici ve Oğulları, kente yaşanan akın, dilenciyle dolan sokaklar ve kent küçük esnafının günden güne azalan ekmeğini Topal Eskici’nin oğlunun ifadelerinden okuruz.
Orhan Kemal’in kalemi pamuk (kütlü) tarlalarına iner. Roman, elindeki her şeyi kaybeden ve oğullarıyla beraber mülksüz bir şekilde çalışmaya başlayan Eskici’nin işi “boyalı işportaya” dökmesi ile sona erer.
Bereketli Topraklar Üzerinde romanında ustalaşarak köye dönen İflahsızın Yusuf’un oğlu Memet, Gurbet Kuşları romanında İstanbul’a çalışmak için gelir. Bu sefer taşradan kente göç olgusunu okuruz.
Ama yazar, gericiliğin ve feodal ilişkilerin göç eden “yayla memleket uşakları” üzerindeki etkisine de dikkat çeker. 1950’lerde inşaatı temel sektörlerden biri haline getiren iktidarın da altını çizer.
GECEKONDU OLGUSU VE SOL HAREKETLER!
Gecekondu ve minik de olsa sendika adına çabalar bu romanda daha görünürdür. Memet, babasına göre bilinçli bir işçi-usta tipi çizer. Bu romandaki gecekondu olgusunun özellikle 1970’lerde yükselen sol hareketlerin gündemine girdiğinin altını çizmek gerekir.
Orhan Kemal’in yine birbirinin devamı olarak okunabilecek Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği romanları da 1950’lere doğru giderken emekçi sınıfların siyasal seçeneksizliğini ve bu durum karşısında sınıfsal çıkarına uymayan ortamlarını anlatır.
Romanda toprak işgali ve onun yarattığı sonuçlar da ele alınır. Romanın baş kişileri arasında Muzaffer Bey olsa da söylediğimiz gibi Orhan Kemal köy ve kent yoksullarını roman atmosferinde sevgiyle işler.
Orhan Kemal’in ölümüne yakın Bir Başka İnsan adını verdiği ama sonra Kaçak olarak değiştirdiği Habip’i anlattığı yeni bir roman yazmıştı.
Devamında da, Hanımın Çiftliği’ni yakan “kaçak” Habip’in sınırın ötesinden dönüp daha bilinçli bir tutum sergilemesini anlatacak, direniş ve kazanım daha bilinçli ve örgütlü eylemlerle olacaktı. Ama yaşamının sona ermesi buna izin vermedi.
İlk eserinden son eserine kadar ki tutumuna baktığımızda aslında Orhan Kemal, edebiyatımızın yüz akı “Bir Başka İnsan”dır. Aramızdan ayrılışının 52. yılında özlemle ve sevgiyle anıyorum.