‘Hiç’ yolculuğuna tanıklık
Uğur Yücel, önceki akşam Neyzen Tevfik’i canlandırdığı tek kişilik “Hiç” oyunuyla KüçükÇiftlik Park Bahçe Tiyatrosu’ndaydı. Neyzen Tevfik’in hayat hikâyesine ve dünyasına ışık tutan oyunda Uğur Yücel, şairi anekdotlar, hicivler ve şiirler ile anlattı.
Öznur Oğraş ÇolakUğur Yücel, Neyzen Tevfik rolüyle önceki akşam KüçükÇiftlik Bahçe Tiyatrosu’ndaydı. Neyzen Tevfik’in hayat hikâyesine ve dünyasına ışık tutan oyunda Uğur Yücel, şairi anekdotlar, hicivler ve şiirler ile anlattı biz seyircilere... Yaklaşık bir saat sahnede hiç teklemeden, rolü ise deyim yerindeyse üstüne giymiş başarılı bir oyunculuk sergileyen Yücel’i tiyatro sahnesinde seyretmek çok güzel bir deneyimdi.
Oyunun özetine gelirsek: “Kimine göre aklın sınırlarını zorlamış (!)bir deli, kimine göre meyhanede bir veli, serseri ruhundan üflediği ‘Ney’i, içmeden duramadığı ‘mey’i ile, iç yolunda bir melami, hiç yolunda bir derbeder... O, ‘Hiç’liğin Kralı: Neyzen Tevfik...”
Asıl adıyla Tevfik Kolaylı ama namı diğer Neyzen Tevfik, yaşamı boyunca sara hastalığı ve yoksullukla mücadele etmiş, 28 Ocak 1953’te ise çok sevdiği İstanbul’da gözlerini yummuş.
Bir elinde neyi, diğer elinde rakısı, dilinde taşlaması ile hiciv sanatını kullanarak şiirlerinde yaşamı boyunca toplumdaki eşitsizliğe, haksızlığa, zulme, siyasi - dini baskı ve çıkarcılığa değinmiş usta.
“Hiç”liğin Efendisi Neyzen Tevfik, “Bu kadar zor olduğunu fısıldasalardı yaşamın, geldiğim gibi giderdim anamın karnına” der.
Marmara Denizi kadar rakı içtiği rivayet edilen Neyzen Tevfik’in oyunda, zulme baş kaldıran, toplum kurallarını hiçe sayan, başına buyruk, sınır tanımaz Bektaşi tekkesinden akıl hastanesine uzanan hiçlik yolculuğuna tanık olduk.
Tevfik’in şiirlerindeki yergi ve taşlamaları onu bu türde Nefi ve Eşref’ten sonra en önemli üçüncü edebiyatçı konumuna getirmiş. Şiirlerinde sık sık, 1900’de yazdığı “Sahne-i Ömrümden Nefs-i Emmareye Hitabım” şiirinin ilk kıtasındaki gibi müstehcen sözlere ve bu yolla yapılan taşlamalara rastlanır ki oyunda da bu şiire değindi Yücel:
“Âlemin bağ-zarını s...m!
Sümbül ü verd ü nârını s...m!
Andelib-i nizarını s...m!
Hasılı nev-baharını s...m!”
Neyzen Tevfik’in, Osmanlı döneminde yazdığı eserler defalarca jurnallenmesine ve tutuklanmasına sebep olmuş. Cumhuriyet döneminde ise yine mevcut rejime ve Atatürk’ün devrimlerine, ilkelerine karşı çıkanlara göndermelerde bulunmuş, Atatürk’ün ölümünden sonra 1938’de “O ölmedi” adlı şiiri kaleme almış usta. Oyunda, Uğur Yücel’in okuduğu şiir uzun bir alkış aldı:
“Tanrı ölmez, O dilerse görünür bir müddet,
Kaybolunca O’nu kalbinde bulur her millet.
Biliyormuş kaderin cilvesini evvelce,
Bütün ecram-ı sema yasla büründü o gece.
Yaklaşan bir acı önce güneşi korkuttu,
Ay tutuldu diyemem, gökyüzü matem tuttu.
Ata geçtin ebedin mevki-i müstahkemine
Bir direktif veriyor arza, beşer âlemine!
Bize ilham ile isal ediyor her haberi,
Ki O’nun kudret-i külliye, emirber neferi.
Bağladı dar-ı fenanın ebede telsizini,
Güdelim açtığı yollardan mübarek izini.
Atatürk’ün beşere sunduğu peymanı budur:
Atatürk’e inananlar er olur, sulhu korur!”
Uğur Yücel oyunun sonunda dakikalarca ayakta alkışlandı. Rakısını gökyüzüne doğru kaldırdı, alkışları ve selamı ustaya gönderdi.
Uzun lafın kısası oyundan bize kalan: Neyzen Tevfik’in hayat hikâyesinin yanında, dostlarını da tanıdık ve ustanın yaptığı gibi biz de onun gözünden hic¸ten hepe varmaya c¸alıştık.
MEBUS ŞİİRİ!
Kendine riyakârlık yapan bir mebusa da şu ünlü dörtlüğünü yazmış usta:
Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler…
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
‘Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us dediler!’