Her yerde ezilen yine KADIN!

Fransız Devrimi’yle motto olan “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” doğduğu yerde de hayata geçmiyor!

Emel Seçen

Kadın ile dostluğun harmanlandığı ve dünyayı yönetenlerin aslında kim olduğunu, sınıfsal farklılıklara rağmen göstermeye çalışan bir film: “Between The Worlds / Ayrı Dünyalar”; birkaç pencere açarak solunması gereken bir film. İlki bir kadın yazarın, üstelik tek başına, yaşama bakışı, cesareti. İkincisi, çoğunluğu kadın olup, üretim çarkında, kendilerine ait dünyalarının içinde, kocaman kara deliği olarak. Üçüncüsü, sosyal adaletsizlik. Dördüncüsü, dünya kaynaklarının tükenişinin son eşiğinde, nüfus ve işsizliğe karşı, var olan meslekleri, bürokrasi kaldıracı ile kırk yamalı bohça gibi sunmak. Mesela, temizlik teknisyeni. Beşincisi ise ötekileştirerek, toplumsal sınıf farklılıkları yaratmak. 

İş, eğer yapay zekâ ise tam ona göre robot işi, ama kadının duygu dünyasından bu kadar ağır tempoyu sunmak, gerçekten izlerken bile yıpratıcı ve yorucu. Kendi yatağınızı bile toplamadan çıktığınız günlerde, birileri ekmek parası için ortalama bir buçuk dakikada bir yatak düzeltip, çarşaf, nevresim ve yastık kılıfı değiştiriyor. AVM, otel, kısaca insana hizmet sunan her yerde temizlik işinde ve sokakta çöp toplayanlar da dâhil olmak üzere var ama olmayan, görülmeyen, sayılmayan, insanların yaşamı. Yaşama tutunma halleri. Ve bir gün birini, parası yok diye çantanızı karıştırırken görürseniz, direkt hırsız demeyin, belki size bir başka şeyi söylemek istiyordur. Ya da sabahın beşinde, çöp toplarken türkü söyleyen birini sokakta duyarsanız, kulak verin ve bir günaydın deyin. İnsan olmanın yolu önce kendinin, insan olabilmesinden geçmekte.

EMPATİ YAPMAK İÇİN

Tanınmış yazar Marianne Winckler (Juliette Binoche) yeni romanının hazırlığı için soyunduğu yeni toplumsal rolde, aslında empatinin zirve yaptığı, kendi kimliğini hiç deşifre etmeden, onlarla aynı şekilde tuvalet temizleyerek, herkes gibi işten atıldığında, feribotta işe başlayarak ama sonunda, ister çocuklu ister çocuksuz, hayatta kalma mücadelesini sırtlanmış kadınlarla birlikte yaşıyor. Özel hayat, eğlence, tatil ve sosyalleşme yok. Gelip buraları görseler, yurt bile bulamayan gençlerimizi görseler, yazacakları kitap için sonunda tedavi görebilirler. Küresel göç sorunu Türkiye’de yaşanıyor, Fransa’da, polis tarafından Sudan vatandaşlarının sabaha karşı ayakkabılarının ve battaniyelerinin toplandığını gösterirken bizde daha insaflı. Taksim metro girişinin, İstiklal Caddesi’ne açılan yürüyen merdivenlerin altı, onların evi. Sahil boyunca özellikle Samatya, Zeytinburnu, Bakırköy istikametine doğru üst geçitlerin alt boşluklarında yatıyorlar. Ayrıca İstanbul’a baktığınızda, Avrupa Yakası’nda, Levent semti, seçkin, özel villaları ile belli bir gelire sahip insanlara ışık tutarken tam karşısı Kağıthane, emekçilerin mekânı. Yeter ki gezin, görün, içine girin. Bir gün Yenibosna otobüsünde, rastlayabilirsiniz çalışan, ekmeğinin peşinde olan insana. Ve onları yüzyıllardır aşağılayan ve tüketen sistemi kumanda edenler var oldukça “düzen” sömürmeye devam edecek. 

CANNES’DA GÖSTERİLDİ

Ve bir kadın yazar, bu soruna ışık tutmaya çalışıyor, insanda ne ruh, ne beden özgürlüğü bırakan bir iş, ama aynı işi yapıp, sonra yaşadıklarını yazabilme gücü, hem duygusal hem zihinsel hem insanda derin izler bırakan bir süreç. Bu anlamda, yazarın da üretim sürecine gönderme yaparak, içsel ve zihinsel olarak önce kafasında, sonra bedeninde, ruhunda ve ruhundan taşarak üretmesi bakımından çok önemli. Neden önemli? Çünkü gazetecilerin ve bir kitap, eser üretenlerin yaptıklarını küçümseyen kişiler için bunun aslında tamamen kişinin yaşama bakışı ve derinliği ile ilgili olduğunu vurguluyor.

Her zaman büyüleyici olan Juliette Binoche’un başrolde oynadığı filmde, kendisine Helene Lambert, Lea Carne ve Emily Madeleine eşlik ediyor. Yönetmen koltuğunda, Emmanuel Carrere oturuyor. Cannes’da Yönetmenlerin Onbeş Günü bölümünde gösterilen Ayrı Dünyalar filmi, gazeteci Florence Aubenas’nın kimliğini gizleyerek çalıştığı günleri anlattığı kitabı Le Quai de Ouistreham’dan sinemaya aktarıldı.

Ve filmin finali, sözleri Melih Cevdet Anday’a ait Sezen Aksu’nun, “Şinanay” adlı şarkısındaki gibi “Ada vapuru, yandan çarklı. Lüküs kamarada kimler oturur”gibi, filmi beklenmedik biçimde tamamlıyor.