Gündüz Vassaf’tan ‘Ressamın İsyanı’
Gündüz Vassaf’ın ilk romanı olan ve yedi yılda yazdığı Ressamın İsyanı (Everest Yayınları), kurmacanın denemeyle, anının biyografiyle buluştuğu benzersiz bir roman; sanata ve özgürlüğe yazılmış bir aşk mektubu. 16. yüzyıl resmine yeni bir yön vererek sanat tarihine damgasını vuran Caravaggio’dan yola çıkan bir arayış ve aşk hikâyesi.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiFotoğraf: LYVIA MORGAN
Ressamın İsyanı, 16. yüzyıl resmine yeni bir yön vererek sanat tarihine damgasını vuran Caravaggio’dan yola çıkan bir arayış ve aşk hikâyesi. Romanın ana karakteri, “Azize Lucia’nın Gömülüşü” resmiyle büyülenir ve kendini Caravaggio’nun hayat hikâyesine kaptırır; ülke ülke, tablo tablo gezerek yanıtların peşine düşer:
Biyografisini yazanların hayatını magazinleştirmesi, her anlamda devrimciliğinin görmezden gelinmesi içinde büyük bir öfke uyandırır. Üstelik Caravaggio’nun ölümü de yaşamı gibi büyük bir sır perdesinin arkasındadır: Girdiği düello, İtalya içinde kaçışı, nihayet ortadan kayboluşu – resmi açıklamalardaki çelişkiler bir şeylerin örtbas edildiğini göstermektedir.
Caravaggio ile takıntılı bir ilişki kuran ana karakter, aslında onun tabloları üzerinden kendi hayatının izini sürmekte, onun ölümüyle ilgili gizemi tutkuyla çözmeye çalışırken, kendi ölümlülüğünden kaçmanın bir yolunu aramaktadır.
Bu esnada Caravaggio’yla kurduğu bağ, yeni bir aşk öznesiyle sınanır: Kanlı canlı bir şekilde karşısında olmasına rağmen, Lara da yüzyıllar önce kaybolan ressam kadar gizemlidir...
Gündüz Vassaf’ın ilk romanı olan ve yedi yılda yazdığı Ressamın İsyanı (Everest Yayınları), kurmacanın denemeyle, anının biyografiyle buluştuğu benzersiz bir roman; sanata ve özgürlüğe yazılmış bir aşk mektubu.
‘ROMAN YAZACAĞIMI DÜŞÜNMEMİŞTİM’
- Ressamın İsyanı, yazımı 7 yıl süren bir roman. Zaman içinde neden bu kitabı yazdığınıza ilişkin yanıtlarınız değişti mi?
Değişti hatta bir ara bırakmayı da düşündüm çünkü neden yazdığımı anlayamadığım da oldu. Nedenlerin bir tanesi kendimden bir anlamda kopya çekmekti. Yani bir kitap yazmak için en kötü neden.
Bir ara Jakarta’da bir yazarlar toplantısındaydım, kendime “Oğlumuza ne desem ki ‘Babam dedi ki’” diye hatırlasın diye sordum. Ona, “Yapabilirsen öyle üç günlüğüne değil birkaç aylığına belki daha fazla başka dilleri, kültürleri, ülkeleri tanı” demeyi düşündüm. Sonra da “Peki bunu sen niçin yapmıyorsun” dedim kendi kendime. Öğüdüm hoşuma gitti.
BM Barış Gücü’nde çalışan kuzenimin Mostar’da bir evi vardı, bu düşüncelerle Mostar’a gitmiştim. Köprü gördüğüm gün beni cezbetmişti. Günde 8 saat, 10 saat köprünün başında not defterime yazmaya başladım. Kitap olacağını da bilmiyorum ama yazmaya başladım ve kitap oldu.
Sonra yine oğlumuza verdiğim öğüdün devamı olarak bir arkadaşım beni Sicilya’da dolaştırdı. Bir yer bulmak için sonra Orticia’da Siracusa’nın ada kısmında bir yer bulundu, yerleştim. Yine kitap yazmayı düşünmemiştim.
‘CARAVAGGIO’LA YAPILAN HAKSIZLIKLARA İSYAN ETTİM!’
- Oraya giderken Caravaggio var mıydı aklınızda?
Hem var hem yoktu. Ondan bir yıl önce Boston’daki müzede Caravaggio var mı diye birdenbire aklımdan geçmişti. Gittim, yoktu. Orada bıraktım. Sonra Caravaggio ile ilk karşılaşmam Ortigia’daki kilisede oldu. O güzel Sicilya güneşinde kapkaranlık, kasvetli bir yer, resim de kapkaranlıktı ve beni hiç cezbetmedi. Derken sürekli gitmeye başladım ve Mostar köprüsünde olduğu gibi notlar tutmaya başladım. Zamanla anlatıcı bir roman kahramanına dönüştü.
‘RESSAMIN İSYANI’NI ANNEM, BABAM VE DAYIMA İTHAF ETTİM’
- Tabloyu açımlamanızı rica etmeden önce romanın bölümleriyle devam edelim. Dört bölümden oluşuyor. O bölümleri özetler misiniz?
“Ortigia” adlı İlk bölüm kahramanımızın Türkiye’den ayrılmaya mecbur kaldıktan sonra gittiği Ortigia. “Lara” adlı ikinci bölüm dini bir törenle tanıştığı bir kızla başlayan aşkı. Üçüncü bölümde Paris, Londra, Viyana, Roma’da Caravaggio’nun resimlerinin peşindeyiz.
Napoli Körfezi’ nde “Procida” adasındaysa Caravaggio’nun ortadan kaybolmasıyla başlayan mezarsız, tanıksız esrarengiz ölümü.
- Romanınızı ailenize ithaf ediyorsunuz.
Yaşamımı şiirselleştiren babam Ethem Vassaf’a (1898-1970), inandığını eleştirebilen dayım Zekeriya Sertel’e (1890-1980) ve ağacın kırık dalına tırmanmak üzereyken bana “Dur düşersin !’’ demeyip “Ne olabileceğini düşündün mü?’’ diyen annem Belkıs Halim Vassaf’a (1904-1998).
Soldaki resim: AZİZ-LUCIA’NIN GÖMÜLÜŞÜ’ / CARAVAGGIO
Sağdaki resim: CARAVAGGIO
SIRACUSA’NIN AZİZESİ LUCIA!
- Kitabın kapağı’nda “Azize Lucia’nın Gömülüşü” adlı, romanın da merkez noktalarından biri olan tabloya geçersek…
Mezar kazıcılarını devleştiren Caravaggio, Azize Lucia’yı gömmeye gelen cemaattekileri eciş bücüş resmetmiş. Ne duygu seli ne infial. Gömme töreni için kiralanmış yasçı gibiler. Yerde yatan Azize Lucia, işkencelerden geçmesine rağmen dehşeti yansıtmıyor. Şehit kahramanlara benzer tarafı yok. Sıradan bir ölü. Resminde din gelgeli yok.
Yüzlerini seçemediğimiz figürler Vatikan’ın yozlaştırdığı Tanrı’yı gömen İsa ve havarileri mi? “Azize Lucia” tuvalinde en büyük yeri orada olması beklenen meleklere değil, boşluğa ayırmış. Boşluğa dayanamayan, boş düşünüp boş konuşmaya meyilli bizlere, boşluğu düşün, demiş.
‘BEN VE KAHRAMANIM OUTIS, CARAVAGGIO OLDUK!’
- Tüm bu süreçte siz ve romanın anlatıcı kahramanı romanda Caravaggio’yu kardeşiniz, hemşeriniz kılmışsınız adeta.
Hayatını okudukça Türkiye’de arkadaşlarıma yapılan adaletsizlik, dünyada adaletsizlik, piyasa sanatçılarının yaklaşımları, hepsi Caravaggio’da birleşti. Düşünce mücadelesi veren, bir kısmı hapiste olan nice Caravaggio ve onun aracılığıyla düşünceleri nedeniyle kazıkta yakılan Giordano Bruno ile birleşti.
CARAVAGGIO DEVRİMİ!
- Devrimci yönü de hayli vurgulanıyor Caravaggio’nun. O döremde Kilise karanlığına karşı mücadele etmek cesaret işi kuşkusuz. Bazıları kaçak dövüştüğünü söyleyebilir ama ben çok akıllıca ilerlediğini duyumsadım. O dönemin karanlığında işi çok zor.
Hakkım olmasa da Caravaggio adına teşekkür ederim, bence de öyleydi. Engizisyonun hüküm sürdüğü o dönemde, o resimlerle hayatta kalabilmek çok güç. Satır altı çok şeyler var resimlerinde.
Vatikan’ın resimlerin nasıl yapılacağını buyurduğu, engizisyon işkencelerinin, kafa kesmeli infazların döneminde Caravaggio’nun işi zor.
‘RESİMLERİYLE GELECEĞE MEKTUP YAZMIŞ. MESAJLARINI RESİMLERİNE USULCA YERLEŞTİRMİŞ!’
Resimleri görülsün isterken, işbirlikçi ressamlar gibi olmak istemiyor. Kilise, onun resimleriyle ideolojisini kitleler nezdinde yaygınlaştırdığını sanırken, Caravaggio Vatikan propaganda dilinin arkasından kendi dilini konuşturuyor. Mesajlarını resimlerine usulca yerleştirmiş.
Vatikan’ın okuryazar olmayan kitlelere yönelik kullandığı resmi kendi diline uydurmuş. “Sanat sanat için mi, toplum için mi?” tartışmasını geçersiz kılmış.
Cervantes’in romanda, Shakespeare’in tiyatroda kurduğu empatiyi resme ilk getiren olmuş, sanatına dünya görüşünü yansıtmış ancak Shakespeare gibi kaytarmamış. Vatikan’ı sarsıp şaşkına çevirmiş.
Resimleriyle geleceğe mektup yazıyor. “İşte ben,” diyor, “işte dostlarım, işte ezilenler.” Günümüze gelen altmış kadar resminden 15’inde otoportresi. Kiminde, kendini günün sefaletinin tanığı olarak resmetmiş, kiminde kafası kesilen mağduru. İsa’nın mucizesine sırtını çevirmiş, Davut’u zaferine pişman etmiş. Müzisyenler tablosunda kardinallerin içoğlanlarından çaresiz bir genç olmuş.
Bir bakıyorsunuz mesajının farkına varır gibi olunca işine el koyup resimlerini kiliselerden indiriyorlar, bir bakıyorsunuz dehasının etkisinde, başta papanın yeğeni Scipione Borghese gibi kardinallerin koleksiyonlarına alıyorlar.
Dindar ressam olarak bilinmesi kamuflajının başarısı. Başkaları katledilir, işkence görür, hapse atılırken Caravaggio Vatikan’ı cezbesine kaptıran dâhi.
‘ÖLÜSÜNÜ GÖREN YOK, MEZARI YOK!’
- Caravaggio’nun öldüğünü değil öldürüldüğünü düşünmenizin nedenini anlatır mısınız?
Belki daha çok yaşamış, izini kaybettirmiştir. Ölüsünü gören yok. Mezarı yok. Tutuştuğu düelloda birisini öldürdükten sonra Napoli’ye kaçar. Oradan Malta, Sicilya’da Siracusa, Messina, Palermo, tekrar Napoli ve 1610’da ortadan kaybolması. Ömrünün son 3 yılında koşuşturmaya rağmen sürekli resim yapmış.
CARAVAGGIO: ‘USTAM DOĞADIR’
- Ustam doğadır demiş bir ressam Caravaggio. “Azize Lucia’nın Gömülüşü”nde de bu anlamda usta bir yöntem uyguladığını anlıyoruz. O gömü törenini farklı ritüelize etmiş. Kahramanların ışığı, boşluğu, duruşları ile mesaj vermiş adeta. Resmiyle evet konuşmuş.
Martin Scorsese “O olmasaydı, resimlerini görmeseydim film yapamazdım” der.
- Caravaggio’nun o satır altı mesajlarını açar mısınız?
Düzenin uşağı olmayı reddeden sanatçının derdi, kendini ele verip canına okunmadan yaratıcılığını sürdürebilmek.
RESSAMLARIN VE KARDİNALLERİN İÇ REKABETİ
- Roma’da üç bin ressam var diye yazıyorunuz, kadrolu Vatikan ressamları gibiler..
Evet, Sipariş bekleyen, resimlerinde şehit azizlerin propagandasını yapmakla yükümlü üç bine yakın ressam.
Cinsel tatminsizlikte olanların ki kilisede çok var, iştahını kabartıyor yaptığı resimlerle. Ve resimler de tırnak içinde dini resimler olduğu için onları rahatlıkla asabiliyorlar.
Düşünün model olarak Meryem Ana yerine o günlerin ünlü bir fahişesini kullanıyor.
‘NÂZIM HİKMETSİZ YAŞAYAMIYOR TÜRKİYE. KİM OLURSA OLSUN. FAŞİSTİ DE, İSLAMCISI DA, LAİKİ DE, ASKERİ DE. CARAVAGGIO DA ÖYLEYDİ.’
- Caravaggio’yu Nâzım Hikmet’e benzetiyorsunuz romanda. Bunu anlatır mısınız?
Caravaggio ve Nâzım Hikmet 400 yıl arayla iki örnek. Caravaggio İtalya’da Vatikan teröründe, Sovyetler Birliği’nde Stalin’in, otomobil kazasına kurban edilerek öldürülmesini istediği Nâzım Hikmet Moskova’da. İkisinin de hayatı tehdit altında.
Türkiye’deyken de devlet, şairi vatan haini ilan eder, hapse atar, ölmesini isterken devlet ricali halktan gizlediklerini kendi aralarında okurlar. Şair Sovyetlere kaçar. Rejimin propagandasında kullanılırken cesurca eleştirdiği için de katlini de planlarlar.
Nasıl Nâzım Hikmet, Türkiye’de vatan haini olduysa, bugün de Tayyip Erdoğan reklamlarında kullanıyorsa Nâzım Hikmetsiz yaşayamıyor Türkiye. Kim olursa olsun. Faşisti de, İslamcısı da, laiki de, askeri de. Caravaggio da öyleydi. Son kertede sanatkarın ölüsü dirisinden makbul. Bugün ikisi de dünyanın kültür mirası.
- Caravaggio’ya baş belası ressam diyorlar. Çok kıskanılmış sevmeyeni çok.
Tek başına, tek tabanca. Diğer ressamların aksina atölyesi çırakları yok. Resim yapmadığı zaman asillerden, koleksiyoncularından uzak sokak hayatı yaşıyor. Eğleniyor, içiyor, geziyor. Bir yandan da yeni bir dil yaratabilmiş. Çok para kazanıyor ama cebinde kuruş yok, yaşıyor, harcıyor.
- Bohem denilebilir mi?
19. yüzyılın diliyle evet bohem diyebiliriz. Çünkü dönemindeki bütün sanatçılar zengin olmaya, malikane sahibi olmaya, aristokratların arasına girmeye çalışıyor. Caravaggio oralı değil. Mesela bir kıyafeti var hep siyah giyermiş, siyah pantolon, siyah ceket. Başta güzel bir kıyafet fakat iyice yıpranana, bir dilenci kıyafetine dönüşene dek onu giyiyor.
Soldaki fotoğraf: LYVIA MORGAN
‘CARAVAGGIO’NUN İNSANLARI KENDİSİ GİBİ SOKAK İNSANLARI, EZİLEN KİŞİLER’
- Uçların yaşandığı bir döneme resimleriyle damga vurmuş Caravaggio’nun yaşadığı dönemi, döneminin günlük manzaraları ve insanlarını anlamak sanatını, sanatının öznelerini anlamak için de şart kuşkusuz. Önce insanlarını anlatır mısınız?
Ezilen kişiler… Caravaggio da sokak insanı. Biraz önce isabetle değindiğiniz gibi “Benim ustam doğadır” demiş. Rönesans’a kadar sanat tanrının, dinin diliydi. Papadan özgürleşmesi Caravaggio’yu bekledi. Dönemin önde gelen ressamlarından, kıskançlığıyla ünlü Carracci, resimle ilgili fikri sorulduğunda, “Troppo naturale,” fazla doğal, diye eleştirdiği Caravaggio’nun doğallığı, ileride onun hayranı olacak ressamların iltifat nedeni. Donatello, Botticelli, Artemisia, Cranach, Goya, Klimt…
“Azize Lucia”nın tepesindeki boşluğa melek koymasını isteyenlere, “Melekler varsa gösterin, yapayım,” sözleriyle meydan okuyan, düzeni tehdit eden Caravaggio’nun Meryem modelleri fahişeler. Azizlerinin ayakları çıplak, elleri, tırnakları kirli, kıyafetleri yırtık.
Resimlerinde kendini bulan halk kiliseye akın eder. Portrelerini yapsın diye kardinaller peşinden koşar. Genç ressamlar Caravaggio’yu örnek alırken, düzenin suyundan gidenler tahammül edemez.
Vatikan efsanelerini kutsallaştırmıyor. Cesaretinin sanat tarihinde örneği yok.
- Toplumsal gerçekçi tam anlamıyla.
- Denilebilir.
‘RESSAMIN EVRENİ... YIL 1592-1606... ROMA SOKAKLARI KARGA TULUMBA!’
- Dönemi ise kıran kıran dinle hemhal!
Öyle, Katolik, Protestan, Tanrı tutkularının savaşçılarından geçilmeyen bir dönem. Tarihe, resimleriyle pencere açmış Caravaggio’nun Roma’da yaşadığı 1592-1606 yılları günlük yaşamının sahnesi.
Vatikan’ın Protestanlara karşı sanatla nasıl mücadele edileceğinin kararlaştırıldığı Trent Konseyi’nden sonra, Caravaggio döneminde Vatikan’ın amacı, din savaşlarında Protestanlara mümin kaptırmamak. Yarıya yakınını 50 yıldan az zamanda Protestanlığa kaybetmişler.
Vatikan karamsarlığından silkinmeye başlamış, yeniden şahlanıyor. Caravaggio’ya talep büyük. Kiliselerde asılı resimlerine heveslenip el koyan kardinaller onları koleksiyonlarına katıyor.
Mahallesine yakın Campo de’ Fiori Meydanı’nda 658 kişi asılmış, yakılmış, kafası kesilmiş. İşkenceden geçirilen, ipten sallandırılan günahkârlar cabası. Caravaggio gibi sanatçıların infazları seyretmeleri istenmiş ki, Hıristiyan şehitlerini dehşetin gerçeğinde resmedebilsinler.
Burada yaşadığı yıllarda Roma sokakları karga tulumba: Papa IV. Sixtus’un deyimiyle “vahşi hayvanlar gibi” çete halinde dolanan dilenciler, yankesiciler, savaşlar olmadığında paralı askerlerle kapışan polisler, nüfusun üçte ikisinin erkek olduğu şehirde her 10 kişiden biri Rönesans’ın kültürlü fahişelerini aratan kavgacı orospularla pezevenkler, sokak tiyatrocuları, cambazlar, kumarbazlar...
Papa’ya hükmetme rekabetinin gerginliğinde İspanyol ve Fransız askerlerinin sıradan mahalle kavgaları, diş çeken berberler, Palazzo’larında Roma orjilerini aratmayan eğlenceler düzenleyen kardinaller, meydanlarda yakılan engizisyon mağdurları...
Şehri 8 günde terk etmezlerse asılmalarına çıkan emir iptal edildikten sonra kalan Çingene falcılar... Açlıktan ayaklananlar, Vatikan’ın yaptırdığı abidelere saldırıp heykelleri yıkanlar, İsa’nın katili denen, gettolarda yaşama mahkum Yahudiler...
Papanın jübile yılı için taşradan günahlarını affettirmeye gelen, sokaklarda yatacak yer bulamayan, yalınayak, aç, bulabildiklerinde ekmek ve incire talim eden, Roma nüfusunun dört beş misli köylüler, kiliselerde mucize peşinde hacılar...
‘DEMOKRAT MASKELİ DİKTATÖRLERİ SEÇİMLERLE MEŞRU KILDIĞIMIZ TÜRKİYE, BU KONUDA ŞERBETLİ. BU, BENİ CARAVAGGIO’YA YAKLAŞTIRDI.’
- Tanrıların, dinin, o sistematiğin günümüz totaliter sistemleriyle benzeştiğine de dikkat çekiyorsunuz romanda. Romanın günümüze göndermelerine ilişkin neler söylersiniz?
Türkiye’de o kadar alıştık ki totalitarizmler yaşamaya, Vatikan engizisyonu, totalitarizmi bana hiç de yabancı gelmedi. Demokrat maskeli diktatörleri seçimlerle meşru kıldığımız Türkiye bu konuda şerbetli maalesef. Bu şerbet beni Caravaggio’ya yaklaştırdı.
- Romanda sadece Caravaggio’nun çevresini değil tarihi bir perspektifle dönemin dünya dengelerini de resmediyorsunuz. Bu tarihi yapıyı anlatır mısınız? Bizans-Osmanlı düzlemindeki tarihi aralık gibi..
Ortigia’da beni sadece Caravaggio değil Bizans da ağırladı Osmanlı’da.. Bir ara Siracusa, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti. Ardından işte Cem Sultan oralardan, Vatikan’dan geçmlş.Osmanlı donanması İtalya baskınlarında.
Yarı Amerikalı yarı Türk, ömrü Boston’la İstanbul arası geçmiş kahramanımız orada Osmanlıya daha bir Avrupalı gözüyle bakabiliyor. Osmanlının vahşetinin Avrupa’daki korkusunu da dile getirebiliyor.
- Kesik kafalar demişken Caravaggio’nun ünlü kesik kafalarına ilişkin neler söylersiniz?
Acısı.Vatikan’ın vahşetine tepkisi. Romalıların katlettiği, kaydı kuydu olmayan uyduruk şehitlerinin kamuflajında günün kurbanları.
Soldaki fotoğraf: LYVIA MORGAN
PAPA’YA MEKTUP!
- Romanın sonunda da Papa’ya bir mektup var!
İsyanının doruk noktası. Giordarno’yu yaktılar kazıkta! İstediği din savaşlarının sona ermesi. Keza Caravaggio’nun ölümü.. 400 yüzyıl gecikmiş bile olsa Galileo affedilmiş. Kahramanımız da Papa’dan selefleri adına özür bekliyor. Change.org’un yardımıyla Türkiye’de başlayan dünya çapında bir imza kampanyası, İtalya, İngiltere ve başka ülkelerde genişleyecek. Katılımı kolaylaştırmak için kitapta imza metni ve QR kodu Papa’nın posta adresi de: Via del Pellegrino, Città del Vaticano,
00120.
- Romanda kahramanın bir sorgulaması da şöyle: Caravaggio resmettiklerine inanıyor mu?
Vatikan’a mektup yazıyor her seferinde. O mektubu ileriye de yazıyor. Roma’da imparatorluktan kalma abideler var. Tarihin, edebiyatın, eserlerin yaşayacağını görüyor.
‘DÜZENE, YALANCI SANAT ANLAYIŞINA İSYANI VAR. ONUN İÇİN RESİM YAPIYOR!’
- Nedir Caravaggio’ya resim yaptıran?
Para. Kendini gösterme hırsı. Putları kırması. Michelangelo’yla yarışı. Michelangelo’yla yarıştıranlara meydan okuması. İsyanı büyük. Düzene isyanı. Sanat anlayışına tepki. Vicdanı. Hepsi. Hiçbiri. Resim yapmadan duramaması. Hayatını sanatı üzerine kurmuş. Caravaggio’nun yaşamı resim yapmak değil, yaratmadan duramamak.
Her gittiği yerde resim yapıyor. Kendini tutamıyor. Anlatacakları var. Yaşadığı döneme, bugüne, herkesin farklı anladığı, belki de kimsenin anlamadığı resimleriyle mektup yazıyor.
‘ÇAĞDAŞ SANATA OLDUĞU KADAR ÇAĞDAŞ EDEBİYATA DA İSYANIM VAR!’
- Caravaggio’nun, kahramanın ve yazarının bütünleşen, çağlar arası izlekte bileşen isyanını açarsak, çağdaş sanat ve edebiyatın benimsediği yaklaşım, totaliter düzen, sistem, dinin karanlığı ve günümüz düzleminde iklim krizine de temel eleştirileriniz var romanda. Bu eleştirileri burada da dile getirir misiniz?
Çağdaş sanata olduğu kadar çağdaş edebiyata da isyanım var. Hepimizi oyalayıcı bir edebiyat hüküm sürüyor. yi, Sürükleyici, lezzetli, bizi dünyadan koparmaya yönelik bir edebiyat türü. İşte bozacının acısını anlatsa yaşamın bütününden soyutluyor. O bireyin yaşadığı başka acılar da var. Yaşadığı ortamdan soyutluyoruz ve sadece o masalın içinde ona bir kimlik atfediyoruz.
Hız soktuk edebiyatımıza. Fast food, fast seks derken fast edebiyat.Yazarların kahramanlarına hapsedilmeye alıştık. Çağdaş yazar birey saplantılı. Onu okurken sayfalardan silkinip, “Yahu kahramanı âşıkken dünyasında neler oluyordu” diye sormak aklımızdan geçmiyor.
Romanların bildik gidişiyse yaşam karşıtı. Günümüzün romanı başı, sonu, ortası olan formülle yazılıyor. Bazen usulca, bazen aniden değişen hava, bulut, denizde dalga gibi, roman da yaşam akışkanlığında olsun istiyorum.
Sanattan beklediğim, sanatçıyı kendisinden kurtarması. O kadar acı ki. Sanat sanayii, kültür sanayii ve para çok önemli oldu. İkincisi ideolojilerin çöküşünden sonra yani Sovyetler Birliği’nin çöküşü bir anlamda sol ideolojinin de çöküşüyle beraber gitti. Onu terkedince de yerine piyasa tüm gücüyle girdi.
Sanata ihtiyacımız var. ‘. Birey Don Quijote’yle başladı, totaliter rejimlerde susturuldu, ’68 kuşağıyla canlandı, günümüzdeyse kimlik şaşkınlığında uzatmalara oynuyor. ‘’Ben, ben, ben’’ haddini bilmezliğimize yeter. “Bireyi yüceltmeye son verdiğimizde, yaratıcılığımızın yeni dillerinde tiyatro, şiir, roman gibi miadını doldurmuş kalıplardan özgürleşen sanat çok katılımlı olacak.
Yeni iletişim teknolojileriyle eserin her sunuşunda değişmesini de sağlayan interaktif boyutu ekle, ne eser ne de kişi adı aklımıza çakılacak. Piyasa sanatı müşteri bulamayacak.
Romanımda kahramanımın kendi koşullandırılmışlığına, kendisine de isyanı var. Kendi cinselliğine, aidiyetliklerine isyanı var. O aidiyetlikleri giderek sorgulayan ve soyunan birisi.
Ve iklim krizi kesinlikle romanın önemli sorgulamaları arasında. Türümüzü sorguluyorum. Bir de Gaugin’in resminde yazıyla “nereden geldik, kimiz, nereye gidiyoruz” diye sorması…
DİN VE KADIN...
- Ayırarak sorarsam, romanınızın din ve kadın konusundaki önermelerine ilişkin neler söylersiniz?
Asırlardır farklı bir varlık gibi algıladığımız kadını aşağılamışız. Lévi-Strauss:“Kadın âdet görmese yaşam kaos olurdu” demiş. Durkheim da lafı düzene oturtup, “Dinler de olmazdı” demiş. Biri antropolojinin, diğeri sosyolojinin kurucusu, ikisi de sosyal bilimlerin kutsal ataları. Kutsal kitapların erkek peygamberleri, kadın düşmanlığının itibarlı emanetçileri… Kadınlarsa erkeklerden dindar!
- Esra ve Lara nasıl bir boyut romanda. Kahramanın bu aşklarını anlatır mısınız?
Aşk tecrübeden tecrübeye, maceradan maceraya geçtikçe başka türlü aşık oluyor. Esra ilk aşkı, senin için her şeyi yaparım dediği ergenlik aşkı.
Lara’yla kendiliğinden ortaya çıkan bir ruh haliyle birlikte yarattıkları, belki onlardan başka kimsenin anlayamayacağı başka bir aşk dili.
- Sizin özyaşamınızdan esintileri sormamak olmaz.
Kitabın başında Leonardo da Vinci’den bir alıntı var “Her ressam kendisini resmeder” diye. Hepsi uydurma, hayalgücü bile olsa gene de yazarın kendisidir. Samimi de olsa, yalan da söylese kendisidir. Caravaggio dünyasından kendi günüme çıkmak çok zor oldu, 7 yıl az değil. 7 yıl sonra mağaradan çıkmış gibiyim bir anlamda. Neleri kaçırmışımın açlığında okumaya, film seyretmeye başladım. Seyahat etmek istiyorum.
- Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi?
Kahramanımız bir yerde ‘’Ölünceye kadar yaşamak’’ diyor.
Ressamın İsyanı / Gündüz Vassaf / Everest Yayınları / 672 s. / 2023.