Goethe: ‘En zor iştir bir şiiri gizlemek!’

Şiirler, dramatik yapıtlar, romanlar, öyküler, anılar, günlükler, sanata, edebiyata ilişkin yapıtlar, oyunlar, gezi izlenimleri... 83 yıllık ömre sığdırılan (1749-1832), tümü 140 ciltlik çalışmalar... Şiirleri iki bin sayfadan fazla! Şarkılar, gençlik şiirleri, mersiyeler, soneler, baladlar, kilise şarkıları, lirik, Allah’a, doğaya, -antik dönem tarzı- sanata ilişkin şiirler. Ressam, ayrıca heykeltraş, mimar, piyes muhabiri, oyuncu, yönetmen. Daha 8 yaşındayken Yunanca, Latince, İtalyanca, Fransızca, Yidişce, İbranice öğrenen bir dehâ! Hukukçu ama “tıp ve botaniğe” ilgi duyan, Sturm ve Drang akımını başlatıp yeni klasikçiliğe, yani bütünsellik düşüncesine yönelen, renk kuramı oluşturan ama “estetik felsefi idealizmin, yeni hümanizmin, romantik tiyatrosunun, klasik Alman tiyatrosunun” da başı çeken ve “granit” üzerine bile yazan... Goethe!

Gültekin Emre

“BU LEKELER FAUST’UN LEKELERİDİR!”

Frankfurt’a gelen herkese “Goethe’nin evini gezdin mi?” diye sorulurmuş. Ahmet Haşim, kente geldiği ilk gün Goethe’nin evine koşar. “Goethe ne kadar büyük bir şair olursa olsun, ölümünden 100 yıl sonra, bütün duvarları, bahçeleri, meydanları, taze sarı çiçeklerle dolduran bu neşeli ve güneşli sonbahar sabahında loş bir sokaktaki loş evinde kendine kafi bir müşteri bulabileceğini pek de” ummaz.

“...Eski bir şairden başka bir şey olmayan Goethe’yi ölümünden yüz sene sonra ziyaret edecek iki kişi bile bulunmaz” diye düşünür. Ama yanılır. “Bir mezara” girecekmiş gibi “soğuk bir ürperme ile açılan kapıdan içeriye girince hayretten” donakalır.

“Evin içi talebe yaşında çocuklardan, kızlardan, şık kadın ve erkeklerden, yaşlı efendilerden müteşekkil gayet temiz ve heyecanlı büyük bir kalabalıkla” doludur. Goethe’nin çalışma odasına vardıklarında rehber, “Üstü baştan başa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de, ‘Goethe, Faust’u bu masa üzerinde yazdı. Bu lekeler Faust’un lekeleridir!’” deyince, “kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden” taşar.

‘ROMA AĞITLARI’

Roma Ağıtları, “ölümsüz Roma!” seslenişi. İtalya gezisinden (1786-1788) doğan 24 şiir. Goethe, Weimar’daki resmi görevlerinden, çevresinden, apar topar kimseye haber vermeden İtalya’ya gider. Akdeniz kültürünü, İtalya’nın geçmişini, tarih birikimini, doğasını tanımaya çalışır. Ülkenin doğası, insanı onu daha çok ilgilendirir. 

Roma Ağıtları’nı 1785’te İtalya’da yazmaya başlar. İlk adı Erotica Romana’dır. Şiirlerin gövdesi erotik sezdirmelerle yüklüdür ama asıl son dört şiir daha erotiktir. Sevgilisi Faustina’ya, Weimar’daki aşkı Christiane Vulpus’a olan duygularını Roma kentinin tarihsel, kültürel betimlemeleriyle ele alır. 

Roma’daki yaşamı, kentin geçmiş kültürü, sevgililerine duydukları şaire bu şiirleri yazdırır. Bu benzersiz kente de âşık olmuştur çünkü Goethe. Roma’nın her şeyi; kutsal yerleri, sarayları, bahçeleri, renkli kişileri, kadınları, sevgilileri lirik, epik, dramatik, Yunan mitolojisinin de yer aldığı şiirlerde canlı, renkli bir biçimde işlenir. 

Şiirlerin erotikliği eleştirilir ama Schiller onları, “Şiir yüklü, insancıl ve naif” bulur. Die Hören dergisinde, son dört şiir hariç, yirmi şiiri yayımlar. Son dört şiiriyle birlikte Roma Ağıtları’nın tamamı, 1914’te tüm yapıtlarının eksiksiz yayımlandığı Weimar baskısında yayımlanır. 

Arif Gelen’le çevirdiğimiz (1993) bu şiirler bizi bir başka Goethe kitabına götürdü; Batı-Doğu Divanı’na. Ne yazık ki, kitabın tamamını çevirdiğimiz halde, şiirler üstünde birkaç kez daha geçemeden Arif Gelen’i kaybedince, çeviriler öylece kalakaldı.

‘BATI-DOĞU DİVANI’

Batı-Doğu Divanı (1819), Viyanalı şarkiyatçı Joseph von Hammer Purgstall’in 1812’de yayımladığı Hafız Divanı çevirisinin Goethe üzerindeki derin, büyük etkisinin ürünüdür. Goethe, çeviriyi 1814 ilkyazında okuduğunda, Muganniname, Şarkıcının Kitabı’nın ilk şiirini yazar: “Yirmi yıl yaşadım/ ve bana düşeni tattım” diye yola çıkar.

Batı-Doğu Divanı, manzum seyahatnâme olarak da değerlendirilir. Bu şiirleri esinlendiren Hafız’ın yanı sıra genç, güzel, kültürlü bir kadın olan Marianne von Willemer’e beslediği derin duygulardır.

Şiirlerdeki Suleika (Züleyha) figürü Marianne’dir. Hatem ise Goethe’dir. Hafız’ın gazellerinin ruhu şiirlerin tümüne sinmiştir. Gençlik-yaşlılık, özelle genel, sır-itiraf tezatlıkları ve şarkılar şiirde öne çıkar, Divan edebiyatında olduğu gibi hilâl kaş, ay, selvi boy, kirpik oklar, bukleli saçlar, gül, bülbül gibi metaforlar da.

Şark şiiri, özelliği, dinle ilişkisi, çerçevesi genişçe işlenir. Batılı bir şairin Doğu kültürüyle tanışmasını, içinde bulunduğu huzursuz ortamdan kaçış olarak yorumlanır.

‘GENÇ WERTHER’İN ACILARI’

Genç Werther’in Acıları (1774) Goethe’nin iki haftada ve 25 yaşında, mektuplarla işlenen, onu ünlendiren, iki bölümden oluşan romanı... 

Konusu, Goethe’nin pek çok yapıtında olduğu gibi kendi özel yaşamından esinlenmedir. Çok duygulu bir insan olan elçilik sekreteri evli bir kadına duyduğu mutsuz bir aşk yüzünden intihar eder. Bu olay yakın tanıklıkların ve yazarın yaşamından izlerle gelişir.

Burjuva yaşamına karşı duruş, doğaya sahip çıkma, insanın içindeki ruh dalgalanmalarının doğa betimlemeleriyle eşitlenmesi, duygu betimlemeleri romanın ana unsurlarıdır. Werther gibi giyinen gençler sokaklara çıkar, gençler arasında Werther gibi intiharlar ayyuka çıkar. Döneminde pek çok dile çevrilen, dünya gençliğini derinden etkileyen bir yapıttır bu.

YETİŞME DÖNEMİ

Goethe, 10 yaşında, Ezop, Homeros, Vergilius, Ovidius okur. Antik kültürle, yapıtlarla erkenden tanışır. Bin Bir Gece Masalları’nı, Alman halk kitaplarını, efsaneleri de okur. Annesi onun dini eğitimine önem verir. 1756-1763’te, Yedi Yıl Savaşları diye anılan Avrupa’yı kasıp kavuran savaşlardan da çok etkilenir. Bu süreçte Goethelerin evi Fransızlara karargâh olur. Bu karargâhın komutanı güzel sanatlara, özellikle resme düşkün biridir. Resim bilgisinin temelleri bu dönemde atılır.

Tiyatro da öyle: Gezici Fransız tiyatro grubunun oyunlarını izler ve tiyatroya duyduğu büyük ilgi de o yıllara dayanır. 11 yaşında Racine’in ve Moliere’in oyunlarından da etkilenir. Babasının baskısıyla Leipzig’de hukuk eğitime başlar. Kentte yemek yediği bir misafirhanenin genç kızına ilgi duyar, ilk şiirlerini ona yazar.

Goethe, yaşamı boyunca etkilendiği, üzüldüğü, sevindiği, hayal kırıklığına uğradığı, kızdığı duygularını imgelere dönüştürmüş. Yapıtlarında bu duygu değişmelerini, etkilenişlerini işlemiş. Leipzig’te ciddi bir ruhsal bunalım geçirmiş. Ailesinin yanında iyileşmeye çalışmış. 

Bu dönemde mistik, dini yapıtlarla ilgilenmiş. Doğayla haşır neşir olmaya da başlamış. Sonra onun oyunlarını derinden etkileyecek olan Shakespeare, ona başka kapılar açmış.

BOTANİK VE DOĞA İLGİSİ

Bir rahibin kızına duyduğu aşk, lirik şiirler yazdırmış. Weimar’da görevleri arasında yer alan madenlerle ilgilenme, minerolojiye, botanik çalışmalarına, hayvanların evrimine, metamorfoza, renklere yönelmesini de sağlamış. Bir bilim adamı gibi görüşleri dikkate alınmış, ilgi görmüş.

Weltliteratur, “Dünya Edebiyatı”, ”klasik”, “evrensel” edebiyat... Her yapıt değil. Ya? Zirvedeki, vazgeçilmez yapıtlardır bunlar. Strassburg-Leipzig yıllarında başlanan doğaya duyduğu ilgi ve merak “Die Natur” (Doğa, 1783) adlı çalışmasıyla iyice belirginleşir. Botanik, Anatomi, Optik/Renkler’e ilişkin araştırmaları, bitkilerin ilk ana biçiminin incelenmesi, “insan ve hayvan kafataslarını” karşılaştırma sonucunda “ara çene kemiğini” keşfedişi, tam bir bilimeri çalışması... 

Neden doğa, renk, bitki çalışmaları? “Kendime edebiyat dışında kıyaslama yapabileceğim ve yakından aklımı karıştıran şeyleri belli bir uzaklıktan kuş bakışı görerek karar verebileceğim bir yer aramaktayım.”

‘WILHELM USTANIN ÇIRAKLIK YILLARI’

Wilhelm Ustanın Çıraklık Yılları (1795-96), “eğitim romanı”dır. Otobiyografik yanı ağır basar. Wilhelm, zengin bir tüccar oğludur. Tiyatroyu çok seven biridir. İçinde yaşadığı ortamın ona istediği kültürü veremeyeceğini düşünür, tiyatrocu olmaya karar verir. Kukla oyunuyla kendini yetiştirmeye çalışır. Bir tiyatro oyuncusuna âşık olur. Aldatıldığını anlayınca da eski tiyatro grubuna sığınır.

Hayatı geçirdiği deneyimlerle giderek olgunlaşır. Öte yandan onun yetişmesi ve eğitimiyle görevli gizili bir kuruluş bütün davranışlarını izler. Wilhelm, tiyatroda ısrar etmeyi anlamsız bulur. Bunu sorumsuzluktan kaçma olarak düşünür. Gerçeklerle savaşmaya karar verir. 

‘SEÇİLMİŞ YAKINLIKLAR’

Evliliği, birlikte yaşamayı işleyen roman (1809), Goethe’nin bir başka başyapıtı Seçilmiş Yakınlıklar. Roman, kendi hallerinde yaşayan bir çiftin iki ziyaretçinin evlerine gelişiyle bozulan huzurlarını işliyor. Evlilik, duygu çalkantıları ve yasak bir aşkla bozuluyor.

Goethe, romanı kendi yaşamındaki karışıklıktan esinlenerek yazmış. Kahramanların farklılığı, karşıt düşüncelerin çarpışması, okuyucuyu da işin işine çeker. Walter Benjamin, romanı “çok önemli” bir yapıt sayar. Roman, Goethe’nin sanat düşüncesiyle ele alınınca, yalnızca edebiyat değil, güzellik düşüncesinin de en önemli yapıtlarından biri sayılagelmiştir.

OYUNLARI...

Ülkemizde de pek çoğu sahnelenen, ilgi gören oyunlarını nasıl saymalı, neler söylemeli? Faust’tan başlamalı bir şeyler söylemeye: Çocukluğunda kukla oyunlarından bildiği Faust efsanesini farklı bir biçimde işler kendi Faust’unda. 60 yıl üzerinde çalışır. 

Birinci bölümde coşku, ikinci bölümde Klassisizm / realizm anlayışı ağır basar. Faust, bir ortaçağ bilginidir. Yaşadığı dönemdeki tüm bilim dallarıyla ilgilenmiş ama evrenin sırrını çözememiştir. Tanrı, bu kulunun çabalarını önemser. Şeytan ise kötünün, günahın sembolüdür. Faust’u baştan çıkaracağına inanır. Faust’la bahse girer. “Ona her istediğini sağlayacak, mutlu olduğu anda da karşılık olarak ruhunu alacaktır.” Bu anlaşma oyun boyunca bütün olaylara yansır. Gençlik ve aşkla kandırmaya işe başlar şeytan.  

40’TAN FAZLA OYUN

Toplumsal yaşamı, baskıcı yönetimleri, adalet ve özgürlük kavramlarını öne çıkaran Shakespeare etkisindeki oyunu Götz von Berlichingen (1773) ilk yol açıcı oyundur. Yazdığı 40’ın üzerindeki oyunun (?) hangi birinden söz etmeli?

Clavigo’dan, Erwin ve Elmira’dan, Iphigenin Tavis’te’nden, Faust 1 / Faust 11’den, Huysuz Sevgili’den,, Suç Ortakları’ndan, Yurttaş General’den, Balıkçı Kadınlar’dan, Coşkulu İnsanlar’dan, Prometheus’tan, Kız Kardeşler’den, İslam Peygamberi üzerine şiirli oyundan mı... Ve daha başkalarından mı söz etmeli? 

Yapıtlarının tümünü ele almak hiç de kolay değil, daha doğrusu her babayiğidin harcı değil. Bir ömür yetmez bu zirveye tırmanmak için. Ancak zirvenin eteklerinde dolaşılabilir benim yapmaya çalıştığım gibi. 

‘DOĞU BATI DİVANI’

Enis Batur, “Goethe Evi” şiirinde anlatır Goethe’nin müzesini, yazdıklarını, şaire ilişkin düşüncelerini. Üstelik 6 divandan oluşan Doğu-Batı Divanı’nı yazar. “...Divan’sa-/ benimkisi de açık örtük bir bölünüşün/ ortasında ıssız geçit, duruyor.” der.

Goethe der ki, “Şiiri anlamak isteyen/ Yazıldığı ülkeye gitsin;/ Şairi anlamak isteyen/ Şairin ülkesine gitsin.”