Gerçeklikle sanat arasında bir tiyatro insanı, Molière!

Katolik yobazlar tarafından “insan kılığına girmiş bir iblis, bir hovarda, ibretlik işkencelere layık bir kâfir” olarak nitelenen Molière (15 Ocak 1622 / 17 Şubat 1673), XIV. Louis’nin tiyatro ve müziğe olan tutkusu sayesinde ölüme mahkûm edilmekten kurtulmuş ama sonraki hemen bütün oyunlarında dolaylı yoldan da olsa güçlü düşmanlarını hicvetmekten vazgeçmemiştir. Molière’in hastalık ve ölüm temaları üzerine yazmış olduğu görkemli komedisi Hastalık Hastası’nı oynarken ölmüş olması kısa sürede efsaneleşmiş, günümüzde tiyatro ve sanat çevrelerinde sıklıkla anılan, bazen de arzulanan bir ölüm şekli olarak belleklere kazınmış, mesleğini bütün zorluklara karşın sonuna dek sürdürmeye kararlı her aktörün gözünde bir yiğitlik sembolü olmuştur.

Ferda Fidan

Çizim: Pierre Mignard

BAŞYAPITI ‘HASTALIK HASTASI’

Molière’in (15 Ocak 1622 / 17 Şubat 1673) 17 Şubat 1673’te, Hastalık Hastası oyununun dördüncü temsilinden birkaç saat sonra ölmesi bu yapıtın alımlanmasını günümüze kadar etkilemiştir. Bu yüzden üzerine dramatik bir boyut eklenmiş olsa da, Molière’in “vis comica”sının zirveye eriştiği bu başyapıt, görücü usulü evliliklere, güçlülere, doktorlara ve yobazlara yönelik eleştirilere kadar, tiyatrosunu karakterize eden bütün öğeleri içermektedir.

Hastalık hastası olan Argan, cahil doktorlar tarafından verilen her türlü ilacı alır. Yardımcı olması için çağırdığı hizmetçi Toinette’in gelmemesi üzerine: “Zavallı bir hasta böyle tek başına bırakılır mı hiç?” der.

Oysa ilk sahnelerden itibaren, Argan’ın aslında gayet sağlıklı olduğunu ve hastalık takıntısının ardında müthiş bir ölüm korkusunun yattığını anlarız.

Yardımına kimse gelmeyince: “Aman Tanrım! Beni burada ölüme bırakacaklar!” diye yakınır. Hatta ölümün sahtesi bile onu endişeye sürükler: “Ölü numarası yapmak tehlikeli değil mi?” diye sorar yakınlarına.

TİYATRO SANATININ ALEGORİSİ

Hastalık Hastası tiyatro sanatının bir alegorisi sayılabilir. Argan’ın kızı Angélique’in sevgilisi Cléante müzik öğretmeni kılığına bürünerek doğaçlama bir rol oynar. Argan’ın küçük kızı Louison ise babasının dayağından kaçmak için ölü rolü yapar.

Üçüncü perdede bu kez Toinette, Argan’ı takıntısından kurtarmak için doktor rolü yapar. Bilinçsizce hasta numarası yapan Argan’ın kendisi ise karısı ve kızının arkasından ne diyeceklerini duymak için iki kez ölü taklidi yapar. Piyes baştan sona “tiyatro içinde tiyatro” kuralına uygun olarak seyreder.

Molière için tiyatronun sağaltıcı bir fonksiyonu vardır ve amacı antik tiyatronun “castigat ridendo mores” formülüne uyarak, insanı insana göstermek, ona zaaflarının ne kadar gülünç olduğunu işaret etmektir.

Argan’ı saplantısından kurtarmak için çaba sarf eden kardeşi Béralde tiyatroyu çare olarak önerir: “Sizi rahatlatmak için bu günlerde Molière’in bu konudaki komedilerinden birini izlemeye götürmek istiyorum.”

METATİYATRO KAVRAMINA

BOYUT ATLATTI!

İnanılmaz modern bir yaklaşımla, Molière metatiyatro kavramına boyut atlatırken kendi adını oyuna dahil ettiği yetmezmiş gibi, düşmanlarının saldırılarına da Argan’ın repliklerinde yer verir: “Şu Molière’in komedilerindeki oyuncular da ne küstah adamlar! Tıpla dalga geçmek onlara mı kalmış? Tam sersem bunlar ve doktorlar gibi saygıdeğer beyefendileri sahneye koymalarını gülünç buluyorum.”

Bu repliğin bizzat Molière tarafından söylendiğini düşünürsek, oyunun ilk izleyicilerinin kendilerini nasıl bir ayna oyunu karşısında bulmuş olduklarını tahmin edebiliriz. Üstelik, iki kez ölü taklidi yapan hastalık hastası Argan rolündeki Molière, dördüncü temsil sırasında gerçekten hastalanarak götürüldüğü evinde birkaç saat sonra gerçekten ölecektir.

GERÇEKLİK İLE SANAT

ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ...

Tiyatro tarihinde gerçeklikle sanat arasındaki ince çizginin bu derece silindiği başka bir oyun yoktur. Zaten oyunda tiyatro gerçeklerin ışığa çıkarıldığı bir sanat olarak gösterilir.

Asıl oyuncular Argan’ın mirasına konmak için planlar yapan ikinci eşi Béline gibi riyakâr insanlardır. Tiyatro ise onların maskelerinin çıkarıp atıldığı bir gerçeklik mekânıdır.

Angélique Toinette’e sevgilisi Cléante’ın ne kadar açık sözlü olduğunu överken Toinette mesafe koyar: “Ha ha! Bu tür sözler bazen biraz şüpheli olabiliyor. Aşk oyunları gerçeğe çok benzer ve bu konuda müthiş komedyenler görmüşlüğüm var.”

Argan kızı Angélique’i şapşal bir doktor adayıyla evlenmeye zorlayarak bencilliğini sıkılmadan ilan eder: “Bu güçsüz ve hasta halimle (…) muayene ve reçete konularında kolaylık olsun diye, doktor bir damat ve akrabalar edinmek istiyorum.”

HALKIN SAĞDUYUSU VE MOLIèRE!

Kızının onayını almak umurunda değildir. Ama karşısında ona cesurca kafa tutan, Molière’in hemen tüm oyunlarındaki uşak ve hizmetçiler gibi, halkın sağduyusunu temsil eden Toinette vardır.

Damat adayının ne kadar varlıklı olduğunu öğrenen Toinette, büyük zenginliklerin altında korkunç yolsuzlukların yattığını ima eder: “Bu kadar zengin olduğuna göre çok insan öldürmüş olmalı!” Ve Argan’a bu evliliğe karşı çıkacağını söyler: “Bir efendi ne yaptığını bilmezse, aklı başında bir hizmetçinin onu hizaya getirmeye hakkı var.”

Ama Toinette iyi bir babanın kızını asla zorla evlendirmeyeceğini ekleyince, Argan “Ben iyi bir insan değilim, canım isterse kötü de olurum!” diyerek üste çıkar.

‘TARTUFFE’ VE ‘DON JUAN’DA

DİNSEL GÜÇLERE CEPHE ALIR!

Molière’in Tartuffe ve Don Juan oyunlarında açıkça cephe aldığı dinsel güçler bu yapıtları uzun süre yasaklatmayı başarmışlardır. Kara giysileri ve kullandıkları latince deyimler ile katolik rahipleri andıran dönemin hekimleri de toplum üzerinde müthiş bir güç sahibiydiler.

Bu yüzden görünüşte dönemin paragöz ve bilgiç hekimleriyle alay eden Molière, aslında üstü kapalı bir şekilde Kilise’nin toplum üzerindeki despotça baskısını da yargılar.

Béralde’ın Argan’ı ikna etmeye çalıştığı sahnedeki repliklerin ardında asıl söz konusu olan din baskısı altında sağduyusunu yitirmiş bireyin acınası durumudur. “Tıbba inanmıyor musunuz yani?” diye sorar kardeşine Argan“Tüm sahne inanç kavramı üzerine kuruludur. “Riski kendine ait olmak üzere isteyen istediği şeye inanır” der Béralde.

MOLIièRE’İN ÖZGÜR DÜŞÜNCESİNİN

İFADESİ ‘BéRALDE’...

Sahne sözcüksel ipuçları ile doludur; Béralde hem tıbbi hem dinsel anlamı olan muğlak terimler kullanır: “Sağlığım için inanmam gerektiğini sanmıyorum” dediğinde, Fransızca metindeki “salut” sözcüğü hem “vücut sağlığı”, hem de dinsel anlamda “ruhun kurtuluşu” anlamına gelir.

Daha sonra geçen “secours” sözcüğü ise Argan’ın gereksinim duyduğu tıbbi yardımları işaret etse de “ölüm döşeğindeki mümin için yapılan ayin” anlamına da gelir. Argan’ın dayanılmaz bağnazlığını yeren Béralde’in sözleri sonuçta Molière’in özgür düşüncesinin ifadesidir.

KATOLİK YOBAZLARA GÖRE ‘İBLİS,

HOVARDA, İBRETLİK İŞKENCELERE

LAYIK BİR KAFİR’Dİ!

Bu tavır 17. yüzyıl Fransa’sında cesaret isteyen bir duruştu. Katolik yobazlar tarafından “insan kılığına girmiş bir iblis, bir hovarda, ibretlik işkencelere layık bir kâfir” olarak nitelenen Molière, salt XIV. Louis’nin tiyatro ve müziğe olan tutkusu sayesinde ölüme mahkûm edilmekten kurtulmuş, ama sonraki hemen bütün oyunlarında dolaylı yoldan da olsa güçlü düşmanlarını hicvetmekten vazgeçmemiştir.

Molière’in hastalık ve ölüm temaları üzerine yazmış olduğu bu görkemli komediyi oynarken ölmüş olması kısa sürede efsaneleşmiş, günümüzde tiyatro ve sanat çevrelerinde sıklıkla anılan, bazen de arzulanan bir ölüm şekli olarak belleklere kazınmış, mesleğini bütün zorluklara karşın sonuna dek sürdürmeye kararlı her aktörün gözünde bir yiğitlik sembolü olmuştur.