Gerçek annelik vazgeçmeyi bilmektir

Paralel Anneler, Pedro Almodovar’ın, neredeyse favori oyuncusu Penelope Cruz’u oynatmak için yazdığı, prömiyerini Venedik Film Festivali’nin açılışında yapmış son filmi. Aynı zamanda, İspanyol sinemasının melodram seven yönetmeninin en siyasi filmi. CHP’li kadınlar Bergen’i izledikleri gibi kadın sorunlarını ve siyaseti bağdaştıran bu filmi de topluca izleyebilirler!

Yazgülü Aldoğan

Filmin gösterileceğini duyduğumda heyecanlanmak için yeterince neden var: Almodovar, İspanyol sinemasının aslarından bir yönetmen. 7. kez başrol verdiği ve senaryosunu onun üzerine kurduğu, vazgeçemediği oyuncusu Penelope Cruz, gerek yaş aldıkça artan güzelliği gerek yeteneğiyle müthiş bir oyuncu.

Zaten Venedik Film Festivali’nin açılışında prömiyeri yapan bu filmdeki rolüyle de ödül kazandı ve Oscar adaylığı konuşuluyor. Daha ne olsun? Tek ikircikli nokta filmin adının “Madres Paralelas” yani bire bir paralel anneler, filmin konusu hakkında çağrıştırdığı, paralel annelikten kastedilen ne? Filmi izlemeden konusunu okumamak gibi bir ilkem vardır ve o yüzden yazarken de mümkün olduğu kadar içeriğine girmem, baştan sona filmi anlatanları da okumam! Ama ip ucu vereyim: Filmde aynı kaderi paylaşan pek çok anne var. Ama ikisi özellikle aynı yolda, aynı acıları çekiyor. Filmin başlarında zaten doğum sahneleri de var. Erkek yönetmenler kadınların doğurmak için ne kadar zorlandığını göstermeyi seviyor. Bir taraftan doğal, bir taraftan da haksızlık gibi, kadın doğururken mutlu sonla bitse de çok acı çekiyor!

İSTEYEREK, İSTEMEYEREK

Filmdeki ikinci hamilenin adı, Ana. Türkçesindeki rastlantısallık bir yana, Ana’nın (Milena Smit), Janis’in (Penelope Cruz) tersine ana olmak gibi bir derdi, isteği yok. Janis, 40’lı yaşlarında, fotoğrafçı ve fotoğraflarını çekerken tanıştığı adli antropolog Arturo’dan (İsrael Elejalde), onun evli olduğu için istememesine rağmen, kazara hamile kalmış ve son şansı olduğu için doğurmaya kararlı. Adli antropolog da nedir diye ben de merak ettim: İspanya İç Savaşı’ndan kalma belgeleri, izleri, toplu mezarları araştırıp buluyor Arturo. Janis’in de ailesinin yaşadığı kasabada böyle bir toplu mezar var; kasabanın erkekleri bir gece Falanjistler tarafından alınıp mezarları kazdırılarak öldürülüp topluca gömülmüş. O erkeklerin anaları, karıları olan kadınlar bu mezarların bulunup hepsinin kendi yerlerine gömülmesini ve huzura kavuşmasını istiyor. Burada konu dallanıp budaklanıyor: bir yanda annelik, cinsellik, aşk, kadınlık, öte yanda savaş, ölüm, siyaset, dram. Konu paralel biçimde zamanın akışına doğru yürüyor. Bebekler doğuyor, annelik modelleri değişken, nedenleri farklı. Mezarlar araştırılıyor, aşklar deşiliyor, her şey birbirine karışıyor ve sonunda düğüm çözülüyor, izler buruk da olsa tadını çıkarırsınız, benden ip ucu bu kadar.

OYUNCULUK VE YÖNETİM

Filmde, sadece Penelope değil, kadınların en küçük rolden en büyüğüne, hepsi şahane. Milena Smit’in de müthiş bir gelecek vaat ettiğini söylemeli, duru bir güzelliği, sakin bir oyunculuğu var. Annesi rolündeki Aitana Sanchez-Gijon’un da Almodovar’ın klasik oyuncularından biri olduğu düşünülürse o da elbette farklı kayıplar veren bir anne rolünde inandırıcı. Cıvık cıvık olmayan bir melodram çıkarmış Almodovar. Meraklanıyor, üzülüyor, ayakları üzerinde durma çabasındaki, acılarını vakur bir biçimde yaşayan kadınlara hayranlık duyuyor, onlara acı çektirenlere kızıyorsunuz. Erkeklerin çok da yükseltildiği bir film değil bu, bir kadın filmi.

TOPLUCA İZLEMELİ 

Kadınlar Kolu Başkanı Aylin Nazlıaka CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu Bergen’i izlemeye götürmüş, ne kadar da iyi etmiş, Bergen de kadına yönelik şiddetin sinemadaki en iyi işlenmiş örneklerinden biri oldu. Başkanla değilse bile, kendi üyeleriyle topluca Paralel Anneler’i izlemeye gidebilirler çünkü bir yandan da bir siyaset dersi gibi. İyi izlemeler herkese.