Filiz: Kitaplarım tiyatroya bir gıdım merhem olsun
Üç kez üst üste “Tiyatroya Emek Ödülü”nü alan, 144 oyun yazan, Bilimsel Tiyatro Atölyesi’nin kurucusu Hayrettin Filiz, tiyatro tarihine geçti.
Serdar AğırTürk tiyatrosu tarihine 21 yıl hizmet veren, beş yılda 11 kitap yayımlayan ve kuruluşundan Ayvalık Belediye Tiyatrosu’nun üst kurul üyesi olarak sanatsal sorumluluğuna devam eden Hayrettin Filiz, üçüncü kez “emek ödülü” ile onurlandırıldı. Hayrettin Filiz ile kazandığı ödül çerçevesinde söyleşi yaptık.
Muhalif bir kalem olduğunuzu sanatın siyaset üstü, bağımsız bir yapı olması gerektiğini savunduğunuzu herkes biliyor. Sanatın ödüllendirilmesi konusundaki görüşlerinizi merak ediyoruz?
Sanat ödülleri her zaman tartışılagelmiş bir konudur. Çünkü ödüllendirme, bir çeşit boyunduruk altına almaktır aynı zamanda. Ancak ödülü verenlere bakmalıyız bu durumda. Aynı amaç doğrultusunda mücadele verdiğimiz meslektaşlarımızın bize boyunduruk takmak için bu ödül değerlendirmesini yapmış olmaları mümkünsüzdür. Bilakis, ne Yeni Tiyatro dergisinin ne de Direklerarası ödül jürisinin yaptığı şeyin arkasında tutkularından vazgeçmemiş meslek çalışanlarını bir araya getirmek ve umut ve cesaret tazelemekten başka bir kaygı taşımadıklarını hepimiz biliyoruz. Para ödülü vermiyorlar ki midemiz bulansın. Ya da bir tatil çeki değildir verilen. Bizim karşı olduklarımız, kendi düdüğünü çaldırmak, ya reklamını yapmak ya da sanat üretenini kontrol altında tutmak için cazip ödüllerle yol kesen yapılardır. Üçüncü kez “emek ödülü” ile onurlandırıldınız. Bunun nedeni nedir sizce? Bunun yanıtını yıllar önce Ernesto Che Guevara çok sade bir dille vermişti aslında. Ne diyordu Comandante, “Hiçbir şey yolunda gitmedi. Ama hiçbir şey de benim yolumdan edemedi.”… Che’nin dediğine Anadolu’da şöyle diyorlar sanırım: “Su varsa, un varsa, bir de ıspanak, herkes börek yapar. Gel de bu barbarların güneşe ateş ettiği karanlık zamanlarda umudunu dik tut da sana sanatçı diyelim!” Vazgeçmemiz için burnumuzdan getirilen bin tane yaşamsal nedenimiz varken, bu cehalet yağmurunda her şeyini uç uca ekleyip bir şemsiye yap ve kalbini koru da görelim çapın neymiş diyesim var… Ben, yenilmeyi bilmeyen bu umutlu inadıma ödül verdiklerine inanıyorum. Kitaplarımın acı içinde kıvranan ülke tiyatromuza bir gıdım merhem olmasını umabilirim. Yazdıklarımın etkisini zaman gösterecektir ama bendeki etkisini söyleyebilirim isterseniz… Yorgunluktan bayılacak gibi olsam da, kitabımı okuyup bana güzel sözler söyleyen bir okuyucumun sesi bütün yorgunluğumu alıyor, bildiğim bu! Ekranlar bizim mezarımız olmadan uyansak keşke! Bütün çabam, ardımızdan gelecek bilime inanan, evrensel değerlere saygılı, gelişmenin ve ilerlemenin bütün insanlıkla birlikte olacağını tartışmayan o tek bir çocuğun umudunu yeşil tutmak üzeredir, benim için başka hiçbir şey bu denli önemli değil!
Hayrettin Filiz’in yazdığı, yönetmenliğini Fatih Elgay, Genel Sanat Yönetmenliğini ise Erkan Cılak’ın üstendiği "Sabah Olmadan" oyunu, Yılın En İyi Tiyatro ekibi ödülünü kazandı.
Oyun ve kitap yazarlık daha ne kadar sürecek?
Yazacağım bu kesin, çünkü BTA’dan sonra beni heyecanlandıran Ayvalık Belediye Tiyatrosu’nun mücadelesinde yer alan bir kimliğim var artık. Bilen bilir, ben ait olduğum topluluğun çıkarlarını yükseltecek ne varsa oraya doğru yürüdüm her zaman! Bu bazen bir basın bülteni yazmaktır, bazen duraklara oyun afişi asmak ya da bir oyun yönetmek… Gerektiğinde sahne kurmak ya da yerleri süpürmek, koşullar ne gerektiriyorsa artık, hiç fark etmez! Tiyatro sadece sahnede replik atmak değil ki! Bu yüzden, türlü sıkıntıları göze alarak çabalayanların yanına sızmış, bencillik edip iş zamanı kenara kaçanlardan, her şeye bir bahane bularak topluluğun hızını yavaşlatanlardan kendini geliştirmeyen tembellerden, topluluk çıkarlarını ihmal ya da kasıtla incitenlerden hiç hoşlanmadım hayatım boyunca, varsın onlar da benden hoşlanmasın. Öldüğüm güne kadar da egosunu beslemekten sanatsal karakterini aç bırakan bu tip sahne ibişleriyle mücadele etmeye kararlıyım. Yoksa ne olur, ben söyleyeyim size neredeyse ömrümün dörtte üçünü geçirdiğim sahnenin yüzüne bakamam bir daha, o annemizdir bir çeşit ve annem beni ayıplasın istemem. Hiçbir şeyden bu utanca maruz kalmaktan korktuğum kadar korkmuyorum. Yani, şimdiye kadar yaptıklarımın tümünü unutup, kendimi geliştirmeye, her öğrencimden yeni şeyler öğrenmeye devam edeceğim. Yazan kalemimi, kalbime yakın olan gömlek cebimde taşıyacağım demektir bu! Ne zaman bunalsam ya da sıkılsam, ucu kalbime batsın da kendime geleyim diyerekten… Yazacağım, çünkü “Mürekkebin akmadığı yerde kan akar” sözüne inanıyorum.