19. Marakeş Film Festivali: Fatih Akın’ın kesişen dünyaları
Fas'ın Marakeş kentinde düzenlenen 19. Uluslararası Marakeş Film Festivali sona erdi. İşte film festivalinden notlar…
Mehmet BasutçuFatih Akın, ister sıradan olsun ister olağandışı, çelişkileri bol yaşam öykülerine el atmayı seven bir sinema insanı. Filmlerinde işlediği karakterleri yargılamaktan çok anlamaya çalışan, sözcüğün birincil anlamıyla sevgiyle kucaklayan has bir hikaye anlatıcısı...
Hem gerçekçi, hem de düşsel dünyalar arasında gidip gelen duyarlı epik dilinin dürtüsüyle, melodramla flört etmekten kendini alıkoyamayan, dört dörtlük bir mizansen cambazı...
Bu özellikleriyle de farklı eleştirilere zemin hazırlayan, birbirinin zıttı tepkilere âdeta davetiye çıkaran, özgüveni sağlam bir yönetmen...
ÖZ YAŞAM ÖYKÜSÜ
Wagner'in müziğine ve işlediği destana göndermede bulunan "Rheingold" adlı bu film, Fatih Akın sinemasının tipik bir örneği. Her şeyin birbirine geçtiği devingen kurgusu; kendini ciddiye almıyor gözükse de, toplumsal ve siyasal boyutlarıyla çok katmanlı olan içeriği ve gerilimli örgüsüyle alabildiğine özgür ve özgün bir öz yaşam öyküsü. Giwar Hajabi, bugün Almanya'da yaşayan, rap müziği dalında "Xatar" (Tehlikeli) takma adıyla ün yapmış İranlı bir Kürt. Kartviziti şişkin, geçmişi hareketli, kabadayı bir müzikçi... Esrar kaçakçılığından silahlı hırsızlığa kadar birçok suç işleyip sekiz yıl hapis yattığı sırada kendi müziğini ve markasını oluşturmayı başarmış zengin bir iş adamı...
YEŞİLÇAM GİBİ
İranlı Kürt müzisyen bir ailenin ilk çocuğu olan Giwar, dağ başında sürdürülen silahlı direniş sırasında, bombalardan kaçan annesinin sığındığı bir mağarada, 1980'lerin başında gözlerini dünyaya açmış. İlk duyduğu sesler, bombaların boğuk yankıları ve yarasa çığlıkları olmuş. İmam Homeyni'nin baskısından kurtulmak için Irak'a sığınan besteci babasının orada da tutuklanıp işkence gördüğü hapishanede, daha küçücük bir çocukken, annesiyle birlikte mahpusluğu tanımış...
Kızıl Haç'ın yardımıyla önce Paris'e sonra Bonn'a yerleşmişler... Almanya'da bir klasik orkestranın şefi olan babası, daha genç bir kemancı kadına aşık olup gidince, annesi ve küçük kız kardeşiyle birlikte yaşam savaşı vermek zorunda kalmışlar. Mahalledeki kimi Türk kökenli çetelerin zorbalığına, pazuları ve yumruklarıyla direnmiş yeni yetme Giwar... Porno film kasetleri ve esrar satarak ailesini 'geçindirmeye' soyunmuş, yerel mafyalarla kurduğu ilişkileri sağlamlaştırmış...
Evet, alın size değme Yeşilçam senaryo yazarına parmak ısırtacak kadar renkli bir özyaşam!...
Fatih Akın, Giwar Hajabi'nin yazdığı otobiyografiden yola çıkarak kaleme aldığı senaryoyu, yapımcı kasketi sayesinde alabildiğine özgürce çekmiş. Çok ta iyi yapmış. Bir Hollywood ya da platform yapımı olsaydı, "Rheingold" herhalde bu kadar keyif vermezdi...
TEPKİ GÖREBİLİR
Karşıt sert tepkilere, önyargılı hatta ahlakçı değerler adına yapılacak bir dizi eleştiriye de kuşkusuz göğüs germek zorunda kalacak olan Fatih Akın, aslında, kahramanını ne yüceltiyor, ne de suçlayıp cezalandırıyor. Yaşadığı kabusları, maruz kaldığı baskıları, çaresizliğini, direnç gücünü ve çılgınlıklarını, kara mizahın akıcılığıyla bir şehir destanına dönüştürüyor. Yan karakterleri işlerken de aynı tarafsızlığı sergiliyor. Örneğin, Kürtlerin Hollanda'daki mafya babasını yorumlayan Uğur Yücel'in kan ve can kattığı acımasız karakter bile, bir noktada insanlığını tüketemiyor...
Fatih Akın, bir zamanlar Yılmaz Güney'in yaşamını anlatmayı da düşünmüştü. Sonra olmadı...
Umarım, bir gün sinemamızın bu çok renkli ve önemli adını özgürce beyaz perdeye aktarma olanağı bulur...