Erol Manisalı: ‘Fatih’in bir parçasıyım!’
Erol Manisalı yeni kitabı Fatih’ten Beyoğlu’na Benim İstanbul’umda (Tarihçi Kitabevi); Atilla İlhan’dan, Demir Özlü’ye, Aytekin Kotil’den, Nurettin Sözen’e, Müjdat Gezer'den, Cavit Orhan Tütengil’e, Hayrettin Karaca’dan, Server Tanilli’ye dostlarla yaşamının geçtiği, kimi zaman Çınaraltı’nda, kimi zaman Asmalımescit’te ya da Pera Palas’ta bulunduğu bu kenti farklı bir gözle anlatıyor. İstanbul Üniversitesi’ndeki 55 yıllık akademik yaşamı boyunca Fatih’in bir parçası olan; üniversitelerinden otellerine, derneklerinden sendikalarına konferans vermediği, sohbet etmediği köşesi kalmayan, 1979’da Başbakan Ecevit’e kabul ettirdiği “İstanbul Dünya Ticaret Merkezi Projesini” gibi pek çok projesiyle kente hizmet eden, 1984-1994 yılları arasında her ay çıkan Middle East Business and Banking dergisinin kurucusu ve yayıncısı olan Manisalı yakın tarihte anılarla dolu keyifli bir serüvene davet ediyor.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki
Fotoğraflar: VEDAT ARIK
BİREYSEL İLİŞKİLERİN VE TOPLUMSAL OLAYLARIN RESMİGEÇİDİ!
- Anılarınızla bileşik bir semt ve yakın tarih panoraması çizdiğiniz kitabınızda zamanın öncül semtlerinden Fatih’i sınırlarını genişleterek Beyoğlu’na kadar uzatıyorsunuz. Öncelikle size bu kitabı kaleme aldıran duyguları anlatır mısınız?
Fatih’ten Beyoğlu’na Benim İstanbul’um’u yazdım çünkü gözümü açtığım Haseki Hastanesi’nden Beyazıt’ta üniversitede 50 yıllık öğrenimi ve akademik hayatımı yaşadığım bu mekân aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ortadoğu’nun, Avrupa’nın hatta dünyanın uzantısı olan olaylar dizisinin bir parçası oldu.
Ayrıca sokaklarında Perşembe Pazarı’ndan Kapalıçarşı’sına, Sarayburnu’ndan Yenikapı’ya bireysel ilişkilerin ve toplumsal olayların sıralandığı resmigeçit yaptığı fotoğraf kareleri halinde art arda dizilmişlerdir.
Yabancı dostlarıma Sulukule’yi gezdirirken, Kariye Müzesi’ni anlatırken, Kapalıçarşı’da onlarla birlikte alışveriş yaparken yalnız konuklarım değil ben de çok şey öğrendim.
50 yıllık eğitim ve akademik hayatım boyunca Sahaflar’dan eskici dükkanlarına her mekanın, her sokağın bir parçası oldum. Piyer Loti’yi anlatırken sanki Piyer Loti yanımdaymış gibi hissettim.
Haliç’deki güzelim Rahmi Koç Müzesi’ni dolaşırken yalnız ürünleri değil ürünlerin gerisinde yatan zihniyeti, duyguları değerlendirdim.
KÜLTÜREL EYLEMLERİYLE SADE VATANDAŞ EROL MANİSALI!
- Sizden alıntıyla “sade vatandaş Erol Manisalı’nın mekânlarla ilişkisini” nasıl ortaya koyuyor kitabınız?
Sade vatandaş Erol Manisalı daha ortaokul çağlarında iken Yenikapı Çakıl Gazinosu’ndaki zamanın ünlü şarkıcılarını deniz kenarından dinlerdi. Yenikapı’da sandal kiralanan günlerde denize açılırdı. Yenikapı tren istasyonundan kömürlü trene binip Florya’ya denize giderdi.
Arkadaşlarıyla birlikte ortaokuldayken Saraçhane su kemerlerinin üzerinde yürürdü. Lisedeyken Millet Kütüphanesi’nin bahçesinde Cavit Orhan Tütengil ile sohbet ederdi. Aksaray’da Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın kitabevinde onunla çene çalardı.
Vefa Lisesi’nde kültür kolu başkanıyken İstanbul Erkek Lisesi’nden Turgay Olcayto, İstanbul Kız Lisesi’nden Necla Arat ile kültür etkinlikleri yürütürdü. Kapalıçarşı’da ve Sahaflar’da çok sayıda yakın arkadaşı vardı. Ve Türkiye Deniz İzcileri Birliği’ni kuranlar arasında oldu.
‘İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’NDE 50 YILDA, 30 BİN ÖĞRENCİYİ EĞİTTİM’
- Artık sınırlarında yaşamasanız da doğduğunuz bu ilçeden hiç kopamamanızın nedenleri nelerdir? Fatih’in sosyal ve odağında da yer aldığınızı imlediğiniz mesleki yaşamınızdaki yerini, semte hizmetlerinizi burada da anlatırsanız neler söylersiniz?
Neden mi Fatih’in bir parçası oldum? Ondan hiçbir zaman ayrılmadım. Çünkü hayatımın 50 yılı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde geçti. 30 bin öğrenciyi eğittim.
Kars’tan Erzurum’a, Lefkoşa’dan Selanik’e, Sofya’dan Bakü’ye çok değişik yörelerin insanlarını, kültürlerini, zevklerini, alışkanlıklarını, huylarını anlama, öğrenme olanağını bir laboratuvarda çalışır gibi inceledim.
Anadolu’dan gelen gariban öğrencilerin Fatih çevresindeki öğrenci yurtlarında sosyal hayata nasıl katıldıklarını, siyasetteki etkinliklerini nasıl geliştirdiklerini onlarla konuşarak gözlemledim.
Dünyanın en büyük, en zengin, en karizmatik çarşısı Kapalıçarşı’yı ilkokuldan bugüne kadar santim santim inceledim ve onun bir parçası oldum. Cağaloğlu ve medya dünyası hayatımı işgal eden en önemli boyutlardan biri oldu.
‘DP DÖNEMİNDE BAŞLAYAN BOZULMA VE AKP SONRASI FATİH’İN ESKİ FATİH’LE İLGİSİ YOK!’
- Fatih ilçesine yabancı biri değilim ömrümce sınırlarında yaşadım/ yaşıyorum. Size kıyasla ben son yıllardaki dönüşümünü gözlemleyebiliyorum fakat sizin Fatih’le hukukunuz çok daha eski elbette. Sizinki nasıl bir Fatih’ti, nasıl bir dinamiğe sahipti ve İstanbul’a nasıl bir değer katıyordu?
Özellikle AKP sonrası Fatih eski Fatih’ten siyahla beyaz kadar farklı bir kimliğe bürünmüş, eski kozmopolit dünya kültürel mekanı Fatih bugün az gelişmiş ülkelerden kaçan kaçakların yoğun bir sığınmacı bölgesi haline dönüşmüştür.
Ayrıca siyasal İslamcı odaklar Fatih merkezli etkinliklerini AKP döneminde iyice arttırmışlardır.
- Pek çok alanda sancılı seyretmiş yakın tarihimizde ilçenin özellikle DP ile başlayan ve AKP döneminde de hızla gerçekleşen siyasal, yapısal ve toplumsal dönemler arası dönüşümüne ilişkin değerlendirmeleriniz kitabınıza nasıl yansıdı?
DP döneminde özellikle yolların değiştirilmesi ve genişletilmesi ile başlayan fiziki bozulma AKP döneminde tamamen sosyal ve kültürel bir çöküş yönüne sapmıştır. Şiddet olayları yoğunlaşmakta ne idüğü belirsiz yabancı kaçaklar ortalıkta kol gezmektedirler.
- İlçenin özellikle göç dalgasıyla derinleşen sorunlarına ilişkin önerileriniz ve öngörüleriniz nelerdir?
Türkiye’ye gerçek bir demokrasi gelmedikçe, bugün merkezi hükümetin İstanbul yerel yönetimiyle düşmanca kavgası sürdükçe Fatih’in sorunu hiçbir zaman çözülemez. Balık baştan kokar misali önce Türkiye’de katılımcı demokratik bir düzenin uygulanması gerekir. İstanbul için en önemli önerim, yerel yönetimin bağımsızlığıdır.
ÖMÜRLÜK DOSTLUKLAR VE PROJELER...
- O dönemin dostlukları, ömürlük anılar nasıl yer alıyor kitabınızda? Kimler geldi kimler geçti?
Son 60 yıllık hayatım boyunca Fatih’te ve Beyoğlu’nda siyaset, kültür, akademi, sanat ve medya çevrelerinden yüzlerce dostum oldu.
İlhan Selçuk’tan Atilla İlhan’a, Oktay Ekşi’den Orhan Koloğlu’na pek çok yakın dostla Fatih ve Beyoğlu mekanlarında beraberliklerimiz oldu. Bulvar Pastanesi’nden Pera Palas’a pek çok mekanda yörenin kalbur üstü çevreleriyle bölge sorunlarını tartıştık.
Ayrıca 1979’da Başbakan Ecevit’e önerdiğim İstanbul Dünya Ticaret Merkezi Projesi onaylandıktan sonra İstanbul Valiliği, İstanbul Belediyesi, İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası ile toplantılar yürüttüm.
Aytekin Kotil zamanında İstanbul Belediyesi’nde başlayan süreç uzun süre devam etti. Bu vesile ile İstanbul kentinin Fatih, Beyoğlu ve Yeşilköy başta olmak üzere tüm sosyal sorunlar masaya yatırıldı.
İşin koordinatörü olarak bu etkinlikleri yürütürken Haliç’ten Ayamama deresine kadar bütün bölgenin sorunları masaya yatırıldı. Ve son nokta; AKP, Dünya Ticaret Merkezi’nin de bir parçası olduğu için, Atatürk Havalimanı’nı kazmayı vurarak tasfiye ederken, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi’ni de yok etti.
‘İSTANBUL, FATİH VE BEYOĞLU İLE BİR DÜNYA İSTASYONU!’
- Dönemin Fatih-Beyoğlu hattının yoldaşlığına yanı sıra mahkemeleri ve kitapçılarıyla dahi merceğe aldığınız Beyoğlu’nun da yaşamınızdaki yerine ilişkin neler söylersiniz?
Beyoğlu’nu da İstanbul’a kattığımız zaman bu kentin neden dünyanın en karizmatik kültürel ve siyasal derinlikleri olan bir ulu çınar olduğunu görürüz. On binlerce yılı aşan uygarlık sürecinde İstanbul kenti Fatih ve Beyoğlu hattıyla bir dünya istasyonu olmuştur. Bu istasyonda kadim Roma’dan Orta Asya’dan gelenlere: Vikinglerden uzak doğudan gelenlere herkese bir geçit resmi yaptığını görürüz.