Edebiyatta kediler! Zeynel Kıran’ın yazısı... (22 Aralık 2022)

Edebiyat tarihi, bilim insanlarının “Felis silvestris catus” adını verdiği kedilerle yazarlar arasında tutkulu bir ilişki olduğunu yazar. Ezop’tan beri edebiyatçılar kedileri hep sevmişlerdir. Kediler de onları, özellikle çalışma odalarını. Colette’den Paul Léautaud’ya Doris Lessing’ten Bilge Karasu’ya, Truman Capote’den Enis Batur’a, Lewis Carroll’dan Gürsel Korat’a Ernest Hemingway’den Lale Müldür’e, Baudelaire’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, daha nice yazarın yapıtlarında kedilerden söz edildiğini, onların gündelik yaşamını zenginleştirdiğini, onlara esin kaynağı olduğunu biliyoruz.

Zeynel Kıran

Lotüs’e

GAUTHIER: ‘FİLOZOF GİBİ BİR HAYVAN’

Kediler Eski Mısır’da tanrı, Paris’te tanrıçadır. Paris kedileri her zaman onurlandırmıştır; onun için de dünyanın en güzel kedi mezarlığı Paris’tedir. Kedigillerin bu en küçük üyesi kedi, dünyanın en vahşi, en canlı, Baudelaire’in dediği gibi en “elektrikli” en esin verici ve en kaprisli yaratığıdır; sanki en yüksek noktasına dek acı çekmek ve yaşamdan haz almak için programlanmıştır. Her şeyden önce dişi, yani kadındır ve kadının tüm zarafetini taşır üzerinde. Ölüme karşı o kadar dirençlidir ki yedi¹ canlı olduğu söylenir. Kedileri büyük bir tutkuyla seven ve her türden kedisi olan, onları büyük bir dikkatle inceleyen Paul Morand “kedilerin her zaman büyük bir giz olarak kalacağı” sonucuna varmıştır.

Belki de kediyi bu kadar çekici yapan şey, onun bu gizeminden kaynaklanmaktadır. Eski Mısır’dan günümüze kedi insanları büyülemiş, kendine çekmiştir. Yeri gelmiş insan onu tanrılaştırmış, yeri gelmiş şeytanlaştırılmıştır ama kedi her zaman tüm inançların konusu olmayı sürdürmüştür. İnsan ona pek çok felsefi erdemler yüklemiş, etrafında efsaneler yaratmıştır.

Pek çok yazara göre, varlıkları insana huzur verir, insan için bir rehber, sadık bir dosttur. Sevilmekten, okşanmaktan başka bir çıkarı yoktur. Kedilerle konuşmak, onlara dokunmak çok önemlidir; ama en önemlisi bunların zamanlamasıdır.

Fransız yazar Théophile Gauthier’nin deyimiyle, “kedi düzen ve temizlik hastasıdır; alışkanlıklarına bağlı sakin, sessiz, filozof gibi bir hayvandır; onun dostluğuna layıksanız dostunuz olur ama asla köleniz olmaz”.

Amerikalı yazar Mark Twain ise “Tanrının yarattıkları arasında kırbaçla dize gelmeyecek tek bir yaratık varsa o da kedidir. İnsan kediyle çiftleştirilseydi bu insanın hayrına olur, kedi ise zararlı çıkardı. Sahi siz hiç sirk hayvanı olarak kedi gördünüz mü?” der.



DA VINCI: ‘HER KEDİ BİR SANAT ESERİDİR’

Edebiyat tarihi, bilim insanlarının “Felis silvestris catus” adını verdiği bu sevimli yaratıklarla yazarlar arasında tutkulu bir ilişki olduğunu yazar.

Colette’den Paul Léautaud’ya Doris Lessing’ten Bilge Karasu’ya, Truman Capote’den Enis Batur’a, Lewis Carroll’dan Gürsel Korat’a Ernest Hemingway’den Lale Müldür’e, Baudelaire’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a nice yazarın yapıtlarında kedilerden söz edildiğini, onların gündelik yaşamını zenginleştirdiğini, onlara esin kaynağı olduğunu biliyoruz.

Ezop’tan beri edebiyatçılar kedileri hep sevmişlerdir. Kediler de onları, özellikle çalışma odalarını. “Crazy” adlı kedisinin ölümünden sonra on iki yaşındayken ilk şiirini yazan Ernest Hemingway, kedilerin “çok farklı bir namus anlayışı olduğunu, insanların şu ya da bu biçimde duygularını gizlediklerini, kedilerin bunu asla yapmadıklarını” yazmıştır.

Pek çok yazar kedilerinden esinlenmişler, bazen sözü onlara bırakıp “ben” demelerine izin vermişlerdir. Jean Cocteau için “kedi evin ruhudur”Jules Verne, “kedilerin yeryüzüne inmiş ruhlar olduğuna inanır, kedinin bir bulutun üzerinde yürüyebileceğini düşünür”. Ama kediler için en güzel sözü Leonardo de Vinci söylemiştir: “Her kedi bir sanat eseridir.”



KADINA DÖNÜŞMÜŞ KEDİ SÖYLENİ!

Kediye adanmış zengin dünya edebiyatını okuyunca yazarın ister erkek ister kadın olsun doğası gereği, kediyi özellikle dişi olarak tanımladığına tanık oluruz, çünkü eril olma özelliği köpeğe özgüdür.

Yazarların düş dünyasında en sık yinelenen kadına dönüşmüş kedi söylenidir; belki de bu nedenle kedi hep kadının özü olarak görülür, kedi kadınla özdeşleştirilir. Bunun dışında, kedi kendini yazarın hayatının ve yapıtının vazgeçilmez bir yardımcı ögesi olarak dayatır.

 


HUXLEY: ‘İNSANLARI BETİMLEMEK İÇİN ÖNCE KEDİLERİ GÖZLEMLEYİN!’

Şairlerin prensi Stéphane Mallarmé günlüğüne şunları yazmıştır: “Bembeyaz sevimli mi sevimli bir metresim var, adı ‘Kar’. Cins, güzel bir kedi. Her sabah onun pembe burunun öperim. Yazarken o da masamın üzerinde dolaşır ve kuyruğu yazdığım dizelerimi siler.” Aldous Huxley ise yazarlara şunu öğütler: “İnsanları betimlemek istiyorsanız, önce kedileri gözlemleyin”.

Dünya edebiyatının ünlü kedileri olarak Hippolyte Taine’in filozof kedisini, Honoré de Balzac’ın “Beauty”sini, Natsuma Soseki’nin “Vahşi Japon”unu, Truman Capote’nin adsız kedisini, Charles Baudelaire’in “Benim Güzel Kedim”i, Louis Ferdinand de Céline’nin “Bébert”ini, Lewis Carroll’ın “Chester”ini, Edgar Allan Poe’nun “Kara Kedi”sini, Charles Perrault’nun “Çizmeli Kedi”sini ve May Sarton’un “Tom Jones”unu sayabiliriz.

 


BAUDELAIRE VE ‘BENİM GÜZEL KEDİM’

Ben sadece “Benim Güzel Kedim”den söz edeceğim: Aşktan güzelliğe her şey Baudelaire için acı ve düş kırıklığı olmuştur. Yaşamı ve ölümü hüzün vericidir. Hasta, yaşamın yıprattığı, çağdaşlarının tanımazlıktan geldiği, alay ettiği, yargıladığı Baudelaire hiç kuşkusuz Fransız edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.

Baudelaire kadınları, kedileri ve insanı kendinden geçiren her şeyi büyük bir tutkuyla severdi.

“Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.” (Paris Sıkıntısı²).

Kötülük Çiçekleri’nde3 kadını çok değişik biçimleriyle görürüz. Ama o hiçbir zaman kadını hor görmemiş ve ikinci sınıfmış gibi davranmamıştır. Hatta onun şiirinde doğrudan kadını çağrıştırmayan yaygın bir dişilik ayrımsarız. Büyük ölçüde dişiliği çağrıştıran simgeleri görürüz, örneğin kedileri.

34 numaralı “Kedi” şiiri “siyah Venüs” adını verdiği Jeanne Duval’i, 51 numaralı “Kedi” şiiri yeşil gözlü Maurie Daubrun’ü anımsatır. 66 sayılı “Kediler” şiiri ise sevdiği tüm kadınlara adanmış gibidir.

Baudelaire, Yapma Cennetler (Les paradis artificiels)4 başlıklı denemelerinde kedilerden “gözleri gizem dolu” yarı-tanrılar, şehvetin en somut örnekleri, bilginin simgeleri, tapınmanın en yücesine layıktır, diye söz eder. Gerçekten de dizelerinde kedileri Baudelaire’den daha iyi anlatan bir şair yoktur.

 


KEDİLER

“Ağırbaşlı âlimler ve ateşli âşıklar/ En olgun çağlarında, severler, onlar gibi/ Üşüyen ve sokağa çıkmayan kedileri,/ Ki evlerin gururu, tatlı sert huyludurlar.

 

Bilimin ve her türlü hazzın eski dostları,/ Ararlar karanlığın susku ve dehşetini;/ Kul köle olsaydılar, Erebos her birini/ Cenaze habercisi at yerine koyardı.” (Çev. Erdoğan Alkan)

 


KEDİ

“Gel, güzel kedim, aşk kalbimin üstüne gel;/ Şu tırnaklarını da içeri çek,/ Maden ve akik alaşımı gözlerine, bir yol,/ Tatlı gözlerine dalayım, bırak./ Parmaklarım başını, esnek sırtını, şöyle/ Dilediği gibi okşadığı an/ Ve elim elektrikli gövdende coşkuyla.” (“Kedi 34” Çev. Sait Maden)

“Beynimin içinde gezinir durur/ Evinde rahat gezindiği gibi,/ Güzel, güçlü, hoş, sevimli bir kedi/ Miyavlar, sesi pek hafif duyulur/ Öyle yumuşak, usuldür tınısı.” (“Kedi 51” Çev. Sait Maden)

Kötülük Çiçekleri’ni ithaf ettiği Théophile Gauthier, “Baudelaire kedileri çok severdi. Onların kadınsı, nazik ve yumuşak okşayışlarını arardı hep. Bu tatlı, gizemli ve sevimli dostlarının sfenks gibi uzanmış hallerine bayılırdı” der:

“Sonsuz bir düş içinde uykuya dalmış gibi,/ Issızlıkta uzanan kocaman sfensksleri/ Düşünürken çok soylu bir tavır takınırlar;” (“Kediler”, Çev. Erdoğan Alkan)



TAINE’İN FİLOZOF KEDİSİ!

Yazımızı Taine’nin filozof kedisiyle bitirelim. Tarihçi, filozof ve yazın eleştirmeni olan Taine (1828-1893) kedi üzerine, biraz dinlenmek, biraz okuru eğlendirmek için olağanüstü güzel bir dille bulunması zor bir metin yazmıştır: Bir Kedinin Yaşamı ve Felsefi Düşünceleri (Vies et opinions philosophiques d’un chat).

Taine de kedileri çok severmiş. Onlar hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “Filozoflarla kedileri çok uzun süre inceledim. Kedilerin bilgeliği filozoflarınkilerden kat ve kat üstün.”

Yazar bu kısa metininde “samanlıkta bir fıçı içinde doğan” erkek bir kedinin gözünden “ben” birinci kişi adılını kullanarak, bu dünyanın kurallarını, gücün ne olduğunu ve insanlarını anlatır: “Yemek yiyen kimse mutludur; yediğini sindiren kişi daha mutludur; bu yediklerini sindirirken uyuklayan çok daha mutludur.” Acaba bu kedi sizce sağcı mı, solcu mu?



KEDİSİZ KALMAYIN!

Kediler konusunda toplum ikiye bölünmüştür: Kedi severler ve kedi karşıtları. Kedi karşıtlarına pek güvenmeyin. Kötü kahinlere ve umut tacirlerine çok benzerler. Kedi severler iyi insanlardır, onlara inanın. İlkeleri estetikten yanadır. Kedileri sevmek her zaman olayları iyi tarafından almak ve aşırıya kaçan ve aykırı düşünceleri iyileştirir.

André Malraux Kültür Bakanıyken, Bakanlar Kurulu toplantılarında defterine durmadan kedi resimleri çizermiş. André Breton, Jacques Prévert, Jean-Baptiste Colbert, Vladimir Lenin, Winston Churchill, Charles de Gaulles de kedi severler grubundandır.

Ama Cengiz Han, Napoleon Bonapart, Benito Mussolini, Adolphe Hitler, Joseph Goebels gibi bazı isimler kedileri sevmezdi. İşin garibi Sigmund Freud da kedileri sevmezdi. “Kedilerin, kadınların ve azılı katillerin ortak noktaları olduğunu”, söyler.

Bunlar ulaşılması zor bir ideali ve bize çekici gelen sevme yetisini temsil ederler” diye de eklemiştir. Kedi ise “Kendini sevmek bencillik değildir. O bilgeliğin minik bir göstergesidir.” der.

Kedisiz kalmayın...

¹ İngilizler dokuz canlı, derler.

² C. Baudelaire / Paris Sıkıntısı (Spleen de Paris) / Çev. Tahsin Yücel / Yapı Kredi Yay. / 2018.

C. Baudelaire, Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du mal) Erdoğan Alkan, Ahmet Necdet, Sait Maden tarafından Türkçeye çevrilmiş, değişik yayınevlerince basılmıştır.

C. Baudelaire, Yapma Cennetler (Les paradis artificiels) çev. Yakup Şahan, Telos yay., İstanbul, 2008.