Edebiyatla, edebiyatın dilini kullanarak konuşmak! Ülker İnce’nin yazısı...

Hayatın En Yakın Benzeri (Can Yayınları), Harvard Üniversitesi’nde Uygulamalı Edebiyat Eleştirisi öğreten ve The New Yorker dergisinin kadrolu yazarı olan James Wood’un dört konferansından ve dört bölümden oluşuyor. En ilginç yanı bana göre Wood’un edebiyat okurluğunun ne olduğunu, kendi kişiliğini nasıl etkilediğini kendi okuma deneyimlerine dayanarak anlatmış, edebiyat okurluğunun eğitici ve dönüştürücü etkisinin nereden kaynaklandığını açıklamış olmasından kaynaklanıyor.

Ülker İnce

EDEBİYAT OKURLUĞU BİR EĞİTİM, BİR TERBİYE!

James Wood’un yazdığı, dört konferansından ve dört bölümden oluşan Hayatın En Yakın Benzeri adlı kitabın bana etkileyici gelen yönlerini tanıtmak için yazıyorum bu yazıyı.

James Wood edebiyat okurluğunu adeta bir eğitim, bir terbiye olarak görüyor. “Birincisi”, diyor, edebiyat okurluğu, hayatın örüntüsünü kavramamıza yardımcı olur. Çünkü kendi hayatlarımız tek tek anlardan oluşur ve tek tek anların tek başına bir örüntüsü yoktur, bir anlamı da yoktur ancak bitmiş bir hayatın örüntüsünden söz edebiliriz.

“Bir hayat öyküsünün örüntüsü olmamak gibi bir tuhaflığı vardır ya da daha doğrusu sona erinceye kadar hayatın şimdisi dışında bir şey yoktur, ölümden sonra bütün örüntü görünür hale gelir,” demektedir.

EDEBİYAT OKURLUĞU BİR ÖZGÜRLÜK ALANI!

Hayatlarımızı bir bütün halinde göremezken “kurmaca hayatların pek çoğunun başını ve sonunu görürüz.”

İkincisi, edebiyat okurluğunun insana bir özgürlük alanı sunduğunu söyler J. Wood. “Çünkü”, der, hayatta size izin verilmeyen her şeyin düşünülebileceğini, her şeyin yazılabileceğini, düşüncenin tam anlamıyla özgür olduğu düşüncesini kitaplardan öğrenirsiniz.

Normal hayatta insanları yargılarsınız ama kurmaca kahramanlarını - onlar ister katil, ister hırsız, ister dolandırıcı olsun - yargılamayı erteler, öncelikle onları anlamaya, onlarla duygudaşlık, yakınlık kurmaya, onların görüşlerini, acılarını paylaşmaya çalışırsınız. Normal hayatta. arkadaş olmayacağınız kahramanlarla arkadaş olur, onları anlamaya çabalarsınız.

BAKTIĞINI GÖRMEK!

Edebiyat okurluğunun insana kazandırabileceği bir başka yetenek kitabın ikinci bölümünde ele alınmış: “Gözlem Yapma Yeteneği”. “Normal hayatta nesnelere ya da doğal dünyaya ya da insanlara bakmak için o kadar çok zaman harcamayız ama yazarlar harcar,” diyor Wood.

Böylece edebiyat okurluğunun, baktığını görme eğitimi yerine de geçebileceğine işaret ediyor.

Yaşar Kemal’in romancılığı için şaka yollu söylenen bir şey vardır, onun romanlarında bir çınar yaprağının ağaçtan düşüşünün kırk sayfa sürebileceği, söylenir (Sürebilir elbette çünkü yazarlar hiçbirimizin yapmayacağı şeyi yapıp bakar ve izlerler).

Kitabın üçüncü bölümü “Her Şeyi Kullanmak” başlığını taşıyor. Hangi her şeyi, nerede kullanmak? Bir edebiyat metnini yorumlarken bildiğiniz yorumlama yöntemlerinin birini ikisini değil, hepsini birden kullanmaktan söz ediyor yazar ama aynı zamanda bunlar da yetmeyebilir, bir şey daha kullanmanız gerekir, diyor. O şey de hayattır.

VE HAYAT YENİDEN BAŞLAR!

Bunu bir örnekle pek güzel açıklamış. 19’uncu yüzyıl deneme yazarı Thomas de Quincey’nin “Macbeth’de Büyük Dış Kapının Çalınışı” başlıklı denemesinden söz ediyor:

O denemede Quincey, Macbeth oyununun ikinci perdesinde kral öldürüldükten sonra dış kapının çalınmasının ne anlama geldiğini, nasıl bir etki yarattığını açıklamaya çalıştığını ama bulduğu açıklamaların hiçbirini beğenmediğini, yeterli bulmadığını söylemektedir.

Anlama yetisiyle bunu çözemez. “…anlama yetim bunun herhangi bir etki yaratmayacağını söylüyordu, ama ben, bir anlamı olduğunu seziyordum” ve “Bekledim... bu sorunun peşini bırakmadım,” der.

Sonunda “estetik bir sorun kısmen … hayatla çözülür”. De Quincey, kapının çalınması olayının etkisinin ne olduğunu bir gün keşfeder. Sokakta bayılmış bir insanın kendine geldiği anın etkisinin ne olduğunu kavrar birden. Bu çok etkileyici bir andır. Kişinin bayılmasıyla askıya alınan hayat, kendine gelmesiyle geri dönmüş, yeniden başlamıştır.

Quincey bu gözlemini Macbeth’e uygular: Ona göre, Macbeth’de cinayetin işlenmesiyle askıya alınan hayat kapının çalınmasıyla geri dönmüştür, kapıyı çalan şey hayatın ta kendisidir, çalınan kapının sesi de hayatın atmaya başlayan nabzının sesidir. Böylece o an çok etkileyici bir ana dönüşür. Hayatın kaldığı yerden devam edeceğinin hatırlatıldığı bir an olarak.

HAYATA BAK VE EDEBİYATLA KENDİNİ BUL!

James Wood, edebiyat metinlerini yorumlamaya çalışırken metin bilgisinin, bugüne kadar kullanılagelmiş yorumlama yöntemlerinin yararı yoktur demiyor, bildiğiniz bütün çözümleme yöntemlerini kullanın, ancak kullanabileceğiniz bir şey daha var, hayata bakın, o şeyi orada bulacaksınız diyor.

Bana çok önemli gelen bir vurgu bu. Çünkü böylece ben de okur edebiyat metinlerini yorumlarken kendi hayatını da yorumlamış ve anlamlandırmış olur diye ekleyebiliyorum, dahası edebiyat okurluğunun en gerçekçi amacı da budur demek istiyorum - kendi edebiyat okurluğu deneyimimin doğruladığı gibi -.

Gerçek edebiyat okurunun kendini ve kendi dünya algısını onaylamak için okumayan, tam tersine kendini, başka insanları ve dünyayı anlamak, hayatın ve dünyanın nasıl işlediğini keşfetmek, bu konularda bilinçlenmek için okuyan bir okur olduğu sonuca varabiliyorum.

Bu yargımı da J. Wood’un en ilginç saptamasına, edebiyat okurluğunun belli bir eğitimden geçmek demek olduğu yargısına dayandırıyorum.

Yazının başlığındaki sözü J. Wood, yazarların kaleme aldıkları edebiyat eleştirileri için kullanıyor:

“Yazarlar edebiyatla, edebiyatın kendi dilini kullanarak konuşurlar, edebiyatın dilini kullanırken de metaforlar -Thomas de Quincey’nin çalınan kapının sesi için kullandığı, hayatın yeniden atmaya başlayan nabzının sesi metaforu gibi metaforlar - üretirler, metaforlar akılda kalıcı oldukları için yazarların edebiyat eleştirileri çok etkili olur” diyor.