Düşünme, bilme ve yaşama yolu olarak felsefe!

Prof. Dr. Yusuf Örnek’in, titiz bir çalışmayla derlediği, yayıma hazırladığı Felsefi Tartışma Çevreleri: Berlin-İstanbul (Türkiye Felfsefe Kurumu Yayınları), Takiyettin Mengüşoğlu’nun Berlin’de katıldığı Yanılmanın İşlevi (Güz Dönemi 1935/36) ve Kavramların Değişimi Hakkında (Bahar Dönemi 1937) başlıklı tartışma çevrelerinin yanı sıra, onun İstanbul’da düzenlediği Fikirlerin Soysuzlaşması Hakkında (Güz Dönemi 1962/63) başlıklı tartışma çevresinin notlarına yer veriyor. Okuru her an diri tutan, tartışmanın tadına varmayı sağlayan, hakikatin peşinde olmanın inceliklerini içeren bu çalışma, ülkemizdeki tüm felsefe öğrencilerinin, felsefeseverlerin ve bilgiseverlerin kaynak kitabı olma özelliği taşıyor.

Prof. Dr. Betül Çotuksöken

CUMHURİYET, GENÇLERİN NİTELİKLİ

EĞİTİM ALMA HAKKINI KORUDU!

Genç Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki en büyük başarısı, devrimlerin bütünlüğü, birbirinden ayrılamazlığı anlayışı içinde, eğitime, özellikle de yükseköğretim çerçevesindeki eğitime yönelik tutumda somutlaşmıştır.

Başta Atatürk olmak üzere iki farklı Avrupa gerçeğini, savaşın Avrupası’yla, evrensel insansal değerlerin yaratıcısı olan Avrupa’yı çok iyi kavrayan kurucular, Avrupa’nın savaşçıl yüzüyle Kurtuluş Savaşı yıllarında cesurca çarpıştılar ancak Avrupa’nın kültüre, bilgiye, insana, barışa dönük yüzüyle hep barışık kalarak; felsefede, bilimde, sanatta yeni yollar açmayı, insanın entelektüel duruşunu besleyen incelikli kültür değerlerine, bu türden insan başarılarına ulaşmayı ve genç kuşakları bu değerlerle tanıştırmayı amaçladılar.

Bu yolla, gençlerin nitelikli eğitim alma haklarını korudular; korumakla da yetinmeyip, eğitim hakkını geliştirdiler.

Yirmili yılların sonunda başlayan ve sonrasında da epeyce ivmelenen ancak daha sonraları sönümlenen bir hareketi başlattılar. Yurt dışına lisans ya da lisansüstü düzeyde, gerek doğa bilimleri, gerekse de insan ve toplum bilimleri çerçevesindeki “temel bilimler” ve “felsefe” alanında öğrenim görmek üzere Avrupa’ya, ağırlıklı olarak da Almanya’ya gönderilen gençler, otuzlu yılların ortalarından itibaren, 1933’te reform yoluyla yeniden kurumsallaştırılan İstanbul Üniversitesi'nde, sonra da Ankara Üniversitesi'nde görev üstlenmeye başladılar.

HARTMANN VE MENGÜŞOĞLU

HOCALARIMIZ...

Kurulan kültür köprüsü öylesine güçlü olmuştu ki II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ırkçı, nitelikli ayırımcılığa uğramaya başlayan, görevlerine son verilen bilim insanları ve filozoflar, Fritz Neumark’ın da yazdığı kitabın başlığında da dediği gibi her anlamda Boğaziçi’ne sığındılar. Uzun yıllar boyunca da karşılıklı gidiş gelişlerle son derece anlamlı bağlar kuruldu, özellikle Türkiye ile Almanya arasında.

Takiyettin Mengüşoğlu da lisans öğrenimi için yurtdışına, Almanya’ya gönderilmişti. 1968-1972 yılları arasında öğrencisi olarak tüm derslerine katıldığım Mengüşoğlu, yedi yıl süreyle kaldığı Almanya’dan döndükten sonra da gerek felsefe eğitimcisi gerekse de felsefe araştırmacısı olarak “düşünme ve düşünce akrabaları”ndan edindiklerini biz öğrencileriyle her fırsatta, sürekli olarak yarattığı diyalog ortamında paylaştı; ders ve seminerlerinde doktora hocası Nicolai Hartmann gibi bizleri düşünmeye, tartışmaya, konuşmaya, yazmaya teşvik etti.

Arslan Kaynardağ’ın 1986’da yayımladığı Felsefecilerle Söyleşiler’de, Mengüşoğlu’yla 1982’de yapılan söyleşi de yer almaktadır. Almanya’daki öğrencilik yılları Mengüşoğlu üzerinde derin izler bırakmış, yaşamını derinden etkilemiştir.



FELSEFECE GÖRMEK, DÜŞÜNMEK,

BİLMEK, YAŞAMAK!

Felsefece görmeyi, felsefece düşünmeyi, felsefece bilmeyi ve felsefece yaşamayı, her birimize de örnek olacak şekilde içselleştiren Mengüşoğlu, hocası Nicolai Hartmann’la ve yine onun diğer doktora öğrencileriyle birlikte oluşturulan “felsefi tartışma çevreleri” bağlamında, “hoca-öğrenci”“usta-çırak”“danışan-danışman”“akran-akran” ilişkilerinin akademik gelenekler eşliğinde ne denli etkili olduğunu bize gösteriyor.

Kuşkusuz, gözden kaçırılmaması gereken nokta da, yazıya ve yazılı kültüre verilen önem, düzenli olarak yapılan tartışmaların, son derece disiplinli bir biçimde yürütülen, insan karşılaşmaları ve insan ilişkileri bakımından tam anlamıyla ilkelere dayalı olan tartışmaların, yazıya geçirilmiş ve bizlere ulaştırılmış olması gerçekten çok önemli ve değerli.

Prof. Dr. Yusuf Örnek’in son derece titiz bir çalışmayla derlediği, yayıma hazırladığı Felsefi Tartışma Çevreleri: Berlin-İstanbul¹ başlıklı kitap, okuru her an diri tutan, tartışmanın tadına varmayı sağlayan, hakikatin peşinde olmanın inceliklerini içeren bir çalışma.

Hepimizin bildiği gibi bilim-felsefe-sanat dünyası, özetle bilgi dünyası, baştan sona bir diyalog ortamıdır; düşünme-düşünce-dil akrabaları, bilgi dostları, hakikat avcıları bu dünyayı, artzamanlı ya da eşzamanlı olarak kurar ve geliştirirler.

Ancak diyalog oluşturmanın, diyaloğun her anlamında (akılla birlikte giden-iki aklın buluşması), karşılaşan ve birbirini, kavramlar-sorunlar-sorular aracılığıyla karşılayan özneler, karşılaşma-karşılama-karşılaştırma edimlerini farklı biçimlerde hayata geçirirler.

Yusuf Örnek’in de dikkatimizi çektiği gibi Eski Çağ’daki karşılaşmalarda özellikle yazılı kültürün içinden anlayabildiğimiz kadarıyla Sokratesprotagonist olarak tüm kavramsal çalışmayı bir bakıma yönlendirip belli bir kıvama getirmeyi amaçlarken; elimizdeki kitapta bu yönüne hiç değinilmemekle birlikte, Orta Çağ’da da diyalog, hoca-öğrenci ya da usta-çırak karşılaşmasında sıkça rastlanan bir durumdur.

Elbette bu dönemin diyaloglarında çoğun yetkeye bağlılık ön plandadır ancak Boethius ve Abælardus’un bu bağlamdaki örnekleri, her ne kadar kurmaca bir tartışma ortamına yer vermiş olsa da çağlarının gerçekten çok ötesindedir. Sonraki dönemlerde de diyaloğa dayalı tartışmalar her zaman var olmuştur.

Hartmann’ın felsefi tartışma çevrelerinin özelliklerine gelince, Yusuf Örnek’in de saptamasıyla durum şöyleydi: “(…) felsefe çevreleri bir çeşit felsefe okuluydu. Yapılan en önemli iş, felsefe terimlerini kavramlaştırmak ve kavramların nasıl değişime uğradıklarını görmekti. Gruplar sadece felsefe tarihinin en önemli problemleri üzerinde durmakla kalmıyor, aynı zamanda günlük hayatta sıklıkla kullandığımız sözcüklerin felsefi anlamdaki arka planını da sorguluyorlardı.” (s. 15)

Yusuf Örnek’in dikkatimizi çektiği şu nokta da ayrıca çok önemlidir: “Tartışmacılar arasında din, dil, milliyet ayrımı yapılmıyordu. Hartmann’ın akşam toplantılarına on yıllar boyunca değişik ülkelerden çok sayıda yabancı öğrenci katıldı.” (s. 15)

Nicolai Hartmann’ın 1935, 1936 ve 1937 yıllarında düzenlediği, katılanların tam bir özgürlük ortamında felsefi duruşlarını sergiledikleri, yukarıda da belirttiğimiz gibi, tam bir akran eğitimi, danışan-danışman karşılaşması şekilde kendini gösteren felsefi tartışma çevrelerine tanıklık eden kitapta tartışılan iki ana başlık da insan-dünya-bilgi/bilgi olmayan ilişkilerine odaklanan felsefi söylemde güncelliğini her zaman koruyan izlekler olarak karşımıza çıkıyor.

“Yanılmanın İşlevi” başlıklı tartışma çevresi toplam olarak on beş oturumdan oluşmuş ve Mengüşoğlu bu oturumların hepsine katılmıştır. 1937’deki tartışma çevresi ise “Kavramların Değişimi Hakkında” başlığını taşımaktadır. Bu tartışma on üç oturumdan oluşmaktadır ve Mengüşoğlu tartışmanın on oturumuna katılmıştır.

Sorduğu sorularla ve yorumlarla dikkati çeken Mengüşoğlu, kavramların geçirdiği evrimi, doğa bilimlerinden de verdiği örneklerle zenginleştirme yolunu seçmiştir.

1939’da Türkiye’ye dönen ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlayan Mengüşoğlu, emekli olduğu 1978 yılına kadar bölümdeki ders ve seminerlerinde tartışma geleneğini sürdürmüştür.

Ancak 1960-1962 yılları arasında “147’ler” olarak adlandırılan olaydan dolayı kadro dışı bırakılmış; 1962’de yeniden görevine iade edilmiş ve emekli oluncaya kadar ders ve seminerlerini aynı canlılıkla devam ettirmiştir.

Fakat bu kez de 1968-1978 ve hatta daha sonrasındaki birtakım siyasal çalkantılar üniversite öğretimine zaman zaman ara verilmesine yol açmış ve tartışmalı toplantıların düzenlenmesi çoğun kesintiye uğramıştır.

Kitapta aktarılan İstanbul’daki felsefi tartışma çevresinin tarihi ise Mengüşoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne yeniden döndüğü tarihe, 1962-1963 Güz Dönemine rastlamaktadır ve 18 oturumdan oluşan tartışma çevresinin 13., 17. ve 18. oturumlarının kayıtları mevcuttur.

Ana başlık da şudur: “Fikirlerin Soysuzlaşması Hakkında”. Çeşitli kavramların, fikirlerin ele alındığı ve “soysuzlaşma”nın bu bağlamda ne anlama geldiği konusunda sürdürülen tartışmada “üniversite” kavramının da özellikle ele alındığını görüyoruz.

Ancak daha az sayıda kişinin etkin olduğu bu felsefe çevresinde tüm oturumların kayıtlarının olmamasını büyük bir talihsizlik olarak değerlendirebiliriz.

Yazma ediminde, yazıda var olmanın, gelecekte de yaşamanın en iyi yollarından biri olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, düşünce olarak üretilenlerin, yaratılanların görünür kılınması, iletilebilir, paylaşılabilir olması son derece önemli.

Elimizdeki kitabı hazırlayan Yusuf Örnek’e, basımını sağlayan Türkiye Felsefe Kurumu’na ve Takiyettin Mengüşoğlu’nun felsefi tartışma çevresine katılanlara, yakından tanıma şansını yakaladığım Uluğ NutkuTomris Mengüşoğluİsmet Zeki EyüboğluTüten Anğ ve kurum başkanımız İoanna Kuçuradi’ye teşekkür ediyor; ülkemizdeki tüm felsefe öğrencilerinin ve felsefeseverlerin, bilgiseverlerin bu çalışmayı okuması gerektiğini belirtmek istiyorum.

 

Prof. Dr. Betül Çotuksöken - Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi, Türkiye Felsefe Kurumu Baykan Yardımcısı

¹ Nicolai Hartmann-Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefi Tartışma Çevreleri / Yayına Hazırlayan: Yusuf Örnek / Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları / 256 s. / 2022.