Dünyaca ünlü "ölümsüz mezarlar" Türkiye'deki müzelerde sergileniyor

Türkiye'deki çeşitli müzelerin envanterinde yer alan dünyaca ünlü lahitler, sergilendikleri müzelerde mutlaka görülmesi gereken eserler olarak gösteriliyor.

AA

Tarihte büyük medeniyetlerin yaşadığı Anadolu coğrafyası, farklı dönemlere ait kalıntılara ev sahipliği yapıyor. İhtişamını binlerce yıldır koruyan antik kentler, ibadethaneler, tiyatrolar, kule ve kaleler, saraylar, çarşılar, anıtlar ve manastırlarla Anadolu, bir açık hava müzesi niteliği taşıyor.

Türkiye'nin sahip olduğu, dünya kültür ve sanat tarihine ışık tutan bu eşsiz eserler arasında lahitler de önemli yer tutuyor.

Ölülerin muhafazası amacıyla taş ve mermer gibi çeşitli madenler oyularak yapılan lahitlerin geçmişi, Antik Çağ'a kadar uzanıyor. Sandık şeklindeki bu mezarların üzerinde ölünün kabartma heykeli ile süslemeler bulunuyor. Sanatsal motiflerle süslenen lahitlerde siyasi ve dini anlatılar tasvir ediliyor. Lahitler, bu yönleriyle yapıldıkları döneme ait bilgiler de içeriyor.

Türkiye'nin çeşitli kentlerindeki müzeler, özgün hali korunmuş dünyaca ünlü lahit örneklerine ev sahipliği yapıyor. Tarihin ve sanatın ölümsüz detaylarını taşıyan lahitlerden Sidamara, İstanbul'da 121 yıldır sergileniyor.

Konya-Ereğli Karaman yolundaki Ambar köyünde bulunan ve bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinde görülebilen eserin geçmişi milattan sonra 2-3. yüzyıla dayanıyor. Lahit, 32 ton ile dünyanın en ağır lahdi olarak biliniyor.

Beyaz mermerden yapılan, kapak ve sandukadan oluşan lahdin kapağının üzerinde, lahdin sahibi olduğu düşünülen kişi ve eşi yarı uzanmış şekilde tasvir ediliyor. İki figürün ayak ve başuçlarında iki Eros bulunan eserde, Erosların aslan, ayı ve panter gibi hayvanlarla yaptığı mücadelenin tasviri de yer alıyor.

100 yılı aşkın süredir birbirinden ayrı kalan Sidamara Lahdi ve ona ait Eros başı, 10 Haziran 2022'de birbirine kavuştu. İngiltere Victoria and Albert Müzesi ile gerçekleştirilen iş birliği sonucunda Eros başı, ait olduğu yere yeniden yerleşti.

Troya Müzesindeki mermerden yapılan Altıkulaç Lahdi veya Çan Lahdi, milattan önce 4. yüzyılın başlarına tarihleniyor. Lahdin üzerindeki boyalı sahneler çok iyi korunduğu için eser büyük önem taşıyor. Lahdin yaklaşık 2 bin 500 yıl önce hüküm süren Anadolulu bir hanedan için yaptırılmış olduğu tahmin ediliyor.

Anadolu'da Perslerin gelmesiyle hakim olan sanat anlayışını en iyi gösteren nadir örneklerden kabul edilen eserin uzun ön yüzü, ortada betimlenen bir ağaç figürüyle ikiye bölünmüş. Sağda bir domuz avı sahnesi işlenmiş, atlı figür, mızrağıyla bir domuzu avlarken av köpekleri de mücadeleye katılmış biçimde verilmiş. Sahnenin solunda ise bir geyik avı sahnesi yer alıyor.

İskender Lahdi, 1887'de bulundu. Yaklaşık 2 bin 500 yıllık lahdin uzun cephesinde Yunan ve Pers askerleri birbirlerine karşı savaş halinde betimlenmiş. Sahnenin en solunda, lahde adını veren at üzerindeki figürün, aslan postu giymesinden dolayı Büyük İskender olduğu düşünülüyor. Hareket halinin oldukça başarılı işlendiği bu sahnedeki tasvirin, milattan önce 333 yılında Büyük İskender'in Pers kralı III. Darius'u mağlup ettiği İssos Savaşı'ndan bir sahne olduğu değerlendiriliyor.

Renk paleti oldukça iyi bir kimyasal bileşim içeren, zamana karşı dirençli mor, kırmızı, sarı, mavi, kızıl kahve ve eflatundan oluşan İskender Lahdi, yapım tekniği ve sanat kalitesi açısından önemli lahitler arasında gösteriliyor.

Konya Arkeoloji Müzesindeki Herakles Lahdi, 1958'de bir inşaat yapımı esnasında bulundu. Anadolu'da şimdiye kadar bulunmuş, yüksek kabartma tekniğinde yapılan Herakles lahitlerinin en iyi örneği olarak gösterilen lahdin, Pappa Antik Kenti ileri gelenlerinden birine ait olduğu tahmin ediliyor. Lahdin sandukasının dar yüzünde ölen kişi, diğer üç yüzünde ise Herakles'i anlatan mitolojik hikayeler betimlenmiş.

Herakles'in sırasıyla Nemea aslanını öldürmesi ve postunu sırtında taşıması, dokuz başlı su yılanını öldürmesi, Keryneia'daki geyiği, Erymanthos dağındaki yabani domuzunu, tüylerini ok gibi fırlatan kuşları yakalaması, Elis Kralı Augeias'a ait ahırı temizlemesi, Girit'teki yabani boğayı ve Trakya Kralı Diomedes'a ait hırçın atları yulara vurması, Amazonlar kraliçesi Hippolyte'a ait kemeri alması, Geryoneus'un sürülerini getirmesi, Cerberus adlı köpeği yer altından çıkarması ve Hesperidlere ait elmaları alması gibi konular da tasvir edilmiş.

İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki lahitlerden Ağlayan Kadınlar Lahdi, üzerindeki ikonografik sahne nedeniyle bu şekilde isimlendirilmiş.

Klasik Dönem Yunan stilinde üretildiği düşünülen lahde yas tutan kadınlar yerleştirilmiş. Kapağındaki sahnelerde Pers kültürüne özgü bir cenaze seremonisinin anlatıldığı lahdin, zevk ve eğlenceye düşkün olduğu söylenen Sidon Kralı Straton'a (Milattan önce 374-358) ait olduğu konusunda bazı görüşler bulunuyor.

Attika olarak adlandırılan savaş sahnelerinin anlatıldığı 2. Grup Akhilleus Lahitleri'nin örneklerinden Akhilleus Lahdi, Adana Müzesi'nde sergileniyor.

Lahdin ön ve yan yüzündeki tasvirlerde, Homeros'un İlyada Destanı'nda yer alan Truva Savaşı'na atıfta bulunularak Akhilleus'un, yakın arkadaşı Patroklos'un öldürülmesinden duyduğu acı ve öfkeyle, Hektor'un cesedini günlerce yerde sürükletmesi, Hektor'un babası Priamus'un oğlunun cesedini istemek üzere diz çökerek yalvarışı ve Akhilleus'un arkaya doğru çevirdiği yüzündeki üzüntülü hal bulunuyor.

Antalya Müzesi'ndeki Aurelia Botiane Demetria Lahdi, 1997 yılında Perge Batı Nekropolisi'nden kaçakçılar tarafından çıkarılmış ve satılmak üzereyken ele geçirildi.

Sütunlu Küçük Asya Lahitleri grubuna bir örnek olan eserde, lahdin sahibi kadının yüzü, portre şeklinde işlenmiş. Erkeğin başının işlenmemesinin ise defnedilmemiş olması veya defnedilse bile başının işlenmesi için zaman ya da paranın yeterli olmamasından kaynaklandığı değerlendiriliyor. Lahdin kısa yan yüzünün ortasında öteki dünyayı simgeleyen iki kanatlı kapı yer alıyor. Lahdin uzun yüzlerinin birinde Homeros'un İlyada'sında anlatılan Troia Savaşı'nda, Troialılar ile Akhalar arasında geçen üç olayı anlatan sahneler bulunuyor.

Likya Lahdi'nin ters tekne formundaki kapağının bir yüzünde yüz yüze bir erkek ve bir dişi grifon yer alıyor. Her ikisi de üçer pençesini kaldırmış, bir bacağı üzerinde duruyor. Milattan önce 5. yüzyıla tarihlendirilen lahit, Sidon Kral Nekropolü'nden çıkarılsa da form olarak Anadolu Likya mezar anıtlarıyla benzerliğinden ötürü bu isimle anılıyor.

Eser, İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergileniyor.

Side Müzesi'ndeki Eroslu Lahit'in her yönünde Erosların tasvir edildiği önemli lahitler arasında gösteriliyor. Çeşitli silmelerle çerçevelenmiş ve köşelerinde akroterlerle (figüratif ya da bitkisel bezemeli süsler) süslenmiş alınlıkların içinde bir tarafta Medusa başı diğer tarafta yuvarlak bir kalkan kabartması yer alıyor.

Lahit, işleniş tekniği ve üslubu bakımından milattan sonra 2. yüzyılın son yarısına tarihlendiriliyor.

Dionysiak Lahdi, Pentelikon mermerinden yapılmış bu lahit, portre ve üslup özellikleriyle milattan sonra 3. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendiriliyor. Tekne tipi, kapak özellikleri ve malzemesiyle Attika atölyesi özellikleri gösteren eserin cephesini oluşturan ön yüzde İlyada'da geçen bir mitosun betimi bulunuyor.

Lahdin kısa yüzlerinde Dionysos betimli lahitlerde sıklıkla görülen bağ bozumu sahnesi bulunuyor. Sahnede Satyr ve Maenadlar üzüm toplamaktadır.

Lahit Antalya Müzesi'nde ziyaret edilebiliyor.

Troya Müzesinde bulunan Polyksena Lahdi, Çanakkale Kızöldün Tümülüsü'nde, 1994 yılında kaçak kazı ihbarı üzerine yapılan kurtarma kazısında bulundu.

Polyksena milattan önce 6. yüzyıla ait olup Anadolu'daki figürsel anlatımlı lahitlerin en erken örneği olma niteliğini taşıyor. Uzun kenarlarından birinde, Troya Kralı Priamos ile kraliçe Hekabe'nin küçük kızları Polyksena'nın kurban edilmesi olayı betimleniyor. Bu nedenle eser Polyksena Lahdi olarak anılıyor. Polyksena Lahdi'nde bütün yüzlerdeki konular birbirleriyle bağlantılı işlenmiş, ilk defa bir eser üzerinde birden fazla konuya yer verilmiş. Aynı zamanda lahit üzerinde 37 insan figürüne yer verilerek oldukça zengin bir betimleme oluşturulmuş.

Antakya'da 1993'te bir temel kazısı sırasında gün ışığına çıkarılan Antakya Lahdi, milattan sonra 3. yüzyıla tarihlendiriliyor.

Hatay Arkeoloji Müzesi'nde özel bir bölümde sergilenen eser, ters tekne şekline sahip. Burmalı sütunlarla süslenen eserin, üzerindeki betimlemelerden dolayı aristokrat bir aile için yapıldığı değerlendiriliyor. Lahdin kapak bölümünde yüzleri işlenmemiş uzanan bir erkek, bir kadın, iki çocuk, bir at ve kuş figürü, kapağın kenarında çeşitli yaratıklar, köşelerinde ise Pan ve Satyr kabartmaları bulunuyor. Üst kenarlarında aslan-boğa mücadelesi ve Eros ile leoparların oyunu işlenmiş.

Lahdin yapıldığı mermerin, Afyonkarahisar'daki mermer yataklarından çıktığı tespit edildi.