Doğan Duru’nun yeni solo albümü “Kafesine Uçan Kuş” dinleyiciyle buluştu

“Kafesine Uçan Kuş”u dinleyiciyle buluşturan Doğan Duru, son bir yıldır sık aralıklarla üretimlerini çevrimiçi olarak paylaşıyordu.

Emrah Kolukısa

İlk solo albümü "Epoch"u 2 yıl önce yayınlamıştı Doğan Duru. Yıllardır REDD grubunun sesi olarak tanıdığımız ama ilk solo albümüyle farklı bir yönünü de görme fırsatını bulduğumuz Duru solo üretimlerine devam edeceğini duyurmuş ve sık sık yeni parçalarla karşımıza çıkmayı sürdürmüştü. Arada Türkiye İşçi Partisi'ne katılan ve sosyal medyada politik konularda yaptığı paylaşımlarla da dikkat çeken Doğan Duru ile 6 Mayıs'ta dijital platformlarda dinleyiciyle buluşan ikinci solo albümü "Kafesine Uçan Kuş" hakkında söyleştik.

- “Kafesine Uçan Kuş” çok güçlü ve manalı bir metafor. Buradan başlayalım mı, meramınızı açmak ister misiniz?

Kafka’nın kabulleniş ve kabul edilme çift yönlülüğünün bir ifadesi olarak “Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı” metaforuyla yaşadığımız toplumun tüm bireyi nasıl kafeslediğini vurgular. Ben bu metafordan yola çıkarak bu çift yönlülüğü biraz manipüle ettim. Özgürleşmenin; konfor alanında esarete göre çok daha zor olduğu bir dünya düzeni var ve gittikçe de agresifleşiyor. Statüko, aşk, ilişkiler, iş hayatı, sosyal hayat hepsinde kafese uçan kuşa destek olacak rüzgarlar varken; kuşun doğası gereği özgürleştiği gökler, ormanlar, tarlalar, köyler, şehirler, plazalar kaos ikilemleriyle donatılmış durumda. Aşk gibi temelinde duygusal kabullenişin teslimiyeti olan bir kavramda bile tarafların esareti tercih ediyor olması, duygusal ve/veya fiziksel olarak tercih etmemesine rağmen madden konforlu veya güvenli,  risksiz gördüğü ilişkileri tercih etmesi insanın bu canavar karşısında nasıl da güçlü bir mıknatısla kafese çekildiğini sanırım daha iyi örnekliyor.  Özgürlük avuntusuyla yaşayanlar tarafından özgür olmaya çalışanın sistem dışına itildiği bir düzenin yaralı kuşlarıyız.

- Bir önceki solo albümünüz “Epoch” 2 yıl önce, tam da pandeminin başlarında dinleyiciyle buluşmuştu ve birçoklarına göre 2020’in en iyi albümlerinden biriydi. Aradan geçen 2 yılda neler yaşadınız, bu sürecin sizde bıraktığı en derin iz/ler ne oldu?

"Epoch" önemli bir albüm, "Kafesine Uçan Kuş" gibi tüm şarkıların bana ait olduğu, tüm enstrümanları çaldığım, düzenlemelerini ve miksini tek başıma yaptığım bir albüm. Duygusunun tamamen benden çıktığı gibi iletilmesi için böylesinin doğru olduğuna inanıyorum. Bu o kadar kolay bir yöntem değil pandemiye denk gelmesi albümün tanıtımı için büyük bir şanssızlık oldu. Hem ne yaparsanız kulağını, gözünü, ağzını kapayan insanların şımarıklığının arttığı hem de müziğin dağıtımının dijitalleştikçe eski Kral TV tarzına döndüğü plastik vasat bir çağın içinde albüm çıkartma deliliğine rağmen  "Epoch" kendi yolunu buldu diyebilirim. 2020 yılının en iyi albümleri arasında gösterilmesi ise pandemi yüzünden biraz gümbürtüye gitti.

'DİJİTAL KARANLIK BİR ÇAĞDAYIZ'

-Albümdeki 15 parçanın bir çoğu tekli olarak yayınlandı son bir yıl içinde. Üretimlerinizi bu şekilde paylaşmanızın nedeni neydi?

Kafesime uçuyordum :)  Gerçekten sevdiğim bir konu değil bu, yani albüm olarak yaptığım bir eseri parçalarına ayırmak... Devrim Erbil geldi aklıma şu an birden. Bu albümü tekil inşaa ederken kurduğum bağ sanatsal olarak bir ressam gibi fırçayı tek kişi tutuyor olmaktı ( gerçi çoğu ünlü ressam fırçayı kendi tutmuyor artık ). Sonra bu eser parçalara ayrılıp sergileniyor veya satılıyor. Bizi tüketim modeline zorlayan aslında sistemin ikna ettiği insan. Maalesef albüm ile single arasında daha ilk anda kalenizde gollerle başlıyorsunuz maça. Albümü tanıtmak için size ayrılan süre kısıtlı ve imkân bir kez. Oysa single yapınca her seferinde yeniden şansınız var. Ben bu albümün ilk röportajını  seninle yapıyorum, albüm olana kadar yapmak istemedim ama singlelar hakkında herhangi bir yerde herhangi bir kritik de okumadım.  Her yönüyle tuhaf bir girdap  ve buna karşı çıkardığın her sesle seni daha derine bulunmaz bir karanlığa gizlemeye sözleşmiş dijital karanlık bir çağ bu.

- Farklı tınılar da çalındı kulağımıza, doğu ezgileri, saz partisyonları gibi... Müzikteki bu yeni arayışlar nereye götürdü sizi, ya da götürüyor mu?

Müziğin ve sözlerin birlikteliğini için en doğru ortamını bulana kadar arayışım sürer, bazen bir atmosfere uygun canlılar bazense canlılara uygun bir dünya peşinde koşan bir yaratıcı gibi hissediyorum kendimi. İfadenin ve duygunun içine katılacak veya içinde asla rastlanmayacak her dokunun aslında insanlarla kuracağı bağ da farklılaşıyor. Müzikal çeşitlilik içinde insanların tercihlerinin büyük kısmı onların önüne konanla beslenmesi ve çoğunluğun peşinden gitmeleri. Ben şarkıların, sözlerin soundların çok konuşulduğunu düşünmüyorum artık ama benim için değerli bu nedenle de dokunabildiğim insanların, beni o karanlık arasında bulabilmiş ve anlattıklarımla bir ortaklık kurabilmiş olması gerçekten çok güzel.

- Uzun bir süreye yayılan bir kayıt süreci olduğunu anlıyoruz albümün. Geri planda başka hangi isimler var sizden başka?

Albümde tek olmayı ve bu tekliğin duygusal artılarından bahsetmiştim ama bazen elinizden gelmeyenler oluyor. Berke Özgümüş iki şarkıda davul çaldı, Volkan Kaplan bir şarkıda bağlama çaldı. Mahir Uysal albümün sanat yönünde görsel tasarımlarını yaptı, Pınar Öğün "T’Araf" ve "Başka Gezegen" şarkılarının videolarını çekti. Albüm kayıtları Ertan Keser mastering ise Turgay Yıkılmaz’a ait, ayrıca başından beri destek olan Güneş Duru, albümde emeği çok olan Pasaj müzik çalışanlarının da bu albüme katkısı büyük.  

Albümü fiziksel formatlarda da yayınlamayı düşünüyor musunuz?

Evet albüm plak olarak da çıkacak.

- Konser programı var mı ufukta?

Solo konserlerim için şu an bir planım yok. Kafamda yapmak istediğim şeyleri doğru karşılığı olana kadar gerçekleştirmeye çok sıcak bakmıyorum şu an.

- REDD’in de yakında albümü çıkacak yanılmıyorsam değil mi? Nasıl gidiyor o cephede çalışmalar?

REDD’in çok şarkısı birikti, aklımızdaki tek soru zamanlama ve o zamanlamanın sadece zaman değil aynı zamanda koşulları da içeriyor olması. Bu yüzden bu konuda çok net konuşamıyorum ama güzel şarkılar yaptık, yapıyoruz.

'MÜZİK BASINI KALMADI'

- Sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla piyasaya çıkan yeni müzikler hakkında hemen hemen hiç eleştiri yazılarının yazılmamasından şikayet ettiniz. Müzik basını bu anlamda yetersiz mi kalıyor sizce?

Öyle bir basın kalmadı ki, müzik yazarının, müzik eleştirenin zaten sayısı ve kalitesi yetersizken artık hayatını idame ettireceği bir kaynağı da yok. Müzik televizyonları, dergileri, köşeleri artık yok tanıdığım tüm müzik yazarları  çeşitli platformlara danışmanlık yapıyor.  Hala yazan çizenlerin de herhalde ilgisine mazhar olamadık diyelim.

- Siz sık sık soruyorsunuz “Müzikte saat kısıtlaması neden devam ediyor” diye ama hiç yanıt geldi mi bu konuda, neden devam ediyor bu yasak?

Bu konuda çok konuştuk, çok anlattık ve açık açık bir neden ortaya konmadı. Düşünün kimse müzik emekçilerini ciddiye alıp neden müzik sınırlaması olduğu sorusunu bile cevaplamıyor. Altına isteyen istediği sözü söylesin, rahat olun içinizden geleni şimdi söyleyin… hah şimdi tamam

'İKTİDAR DA MUHALEFET DE AYNI'

- Son günlerin en çok konuşulan konularından biri de sanatçıların davetli olarak katıldıkları saray iftarıydı? Ne düşündünüz oradaki ‘sanatçılar’ı gördüğünüzde?

Ben bu konularla ilgilenmiyorum, ilgilendiğim konu o dalkavuklukları göremeyen muhalefet, pandemi döneminde onlarca müzisyen intihar ederken aşırı yüzbinlerce lira gelir elde edecek ilişki kurmuş bir grubun solisti var sonra o grubu muhalefetin belediyelerinde konserlerinde görüyoruz. Öyle isimler var ki ben onlar adında utanıyorum onlar utanmıyor. Sesi hiç çıkmamışları sahnelerde ödüllendiren muhalefet belediyeleri var. Bu konular utandığım konular sanatçıları suçlamıyorum artık, her tarafın Bingöl’leri başka, biraz gözü açık olan olup biteni daha iyi okur. İktidar da muhalefet de aynı, insanımız da sanatçımız da aynı.

- Son söyleşimizden bu yana Türkiye’deki ekonomik şartlar alabildiğine kötüleşti, yoksulluk hızla arttı, işsizlik aldı başını gitti. Yine de ısrarla değişmeyen bir yönetim şekli var ve erken seçim de olacak gibi değil. Siz bu arada TİP’e katılmıştınız ama ondan sonra neler yaptınız bilmiyoruz. Siyaset arenasında yakın zamanda bir şeyler değişecek mi sizce ve siz bu alanda neler yapmak istediğinizi netleştirdiniz mi?

Yediğiniz, içtiğiniz, duyduğunuz, gördüğünüz şeylerin tamamı bir bütün… Bu bir serüven ve bu serüvende sadece siyaseti bir yere koyup diğerlerinin konuyla alakası yokmuş gibi yapamazsınız. İnsanımız da azınlıkla bağ kurma konusunda empati yoksunu, aslında empatinin özü burada başlıyor. Bu noktada demokrasi ihtiyacı konusunda söyleniyor ama kendine dürüst olacak cesareti yok. Çokluğun sevdiğini seven, izlediğini izleyen, dinleyen, gören, duyan… Çokluğu haklı gören toplum yüzünden umudum az ama var. Yoksa bu kötülüğe bu beceriksizliğe rağmen böyle bir iktidar nasıl iktidarda kalabilir. Şimdi sevdiklerinizi sıralayın, çoğunuz aynı şeyleri seviyor ve eleştirene de saldırıyorsunuz… o zaman trolleri anlıyorsunuz.

'GEZİ'YE GEREKEN TEPKİ VERİLMEDİ'

- Gezi davasında çıkan sonuç için ne düşünüyorsunuz?

Gezi davası sonuçları korkunç ama beklemediğim sonuçlar değil ve maalesef gereken tepki de gelmedi. İşte bu noktada o güvenilen ve övülen kuşakları değil toplumsal hafızamızı tartışmaya açmamız gerektiğini anlamamız şart. Onlar içeride bizler dışarıdayız, oysa ki biz de oradaydık. Cem Yılmaz’ın paylaşımı geldi aklıma… Yazdığı, karara karşı karmaşık bir eleştiriydi. Keşke şöyle yazsaydı; ‘’Keşke orada olsaydım’’ ve keşke orada olanların tamamı bu karara ses çıkartabilseydi.