Direncin şairi; Gülten Akın!
İlk şiirinin yayımlandığı 1951’den, yaşama veda ettiği 2015’e dek hep yeniyi deneyen, toplumdan hiç uzaklaşmayan ve yaşanan acı tatlı pek çok olaya ilişkin yazan Gülten Akın’ın dizeleri, insan ömrünün bir özeti gibi. Doğum, büyüme ve ölüm ya da dünyaya gelişin, yaşamı anlamlandırmanın ve hesaplaşmanın şiiri bu. Asuman Susam ve Duygu Kankaytsın’ın yayına hazırladığı, yirmi bir yazarın metinleriyle katkı verdiği İncelikler Tarihi (Yapı Kredi Yayınları) Gülten Akın’ın poetikasının özgürlüğü, özgünlüğü, ayrıksılığının her yönüyle merceğe alındığı bir inceleme.
Kaan Egemen
OKUNDUKÇA BÜYÜYEN BİR ŞAİR
Gülten Akın’la tanışma ve onun şiirini tanıma olanağı bulanlar, sevginin, isyanın ve direncin sesini işitti. Zamanından ayrı düşmeden, zaman ötesi dizeler kaleme alan Akın, haksızlığa uğrayanların, aramızdan koparılanların, kadınların varoluşunun ve kimliğinin şairiydi. Bilgelik yüklü dizeleri, vicdan sahibi olan ve haksızlıklara başkaldıran herkese yol gösterdi, göstermeyi de sürdürüyor.
Asuman Susam ve Duygu Kankaytsın’ın yayına hazırladığı, yirmi bir yazarın Akın’ın şiirini sanatsal, toplumsal ve politik bağlamda çözümlediği İncelikler Tarihi (Yapı Kredi Yayınları), Necmiye Alpay’ın ifadesiyle “okundukça büyüyen” bir şairle buluşturuyor bizi.
MESAFELİ VE BİR ADA MİSALİ DİNGİN ŞİİRLER!
İlk şiirinin yayımlandığı 1951’den, yaşama veda ettiği 2015’e dek şiirde hep yeniyi deneyen, toplumdan hiç uzaklaşmayan ve yaşanan acı tatlı pek çok olaya şiirinde yer veren Akın, Susam’ın deyişiyle “Türkiye tarihinden ve sosyolojisinden ayrı okunamaz.”
Türkiye’nin neredeyse tüm politik dönemeçlerini, toplumsal kırılma anlarını ve sosyolojik değişimlerini yaşayıp gören Akın’ın şiiri insan ömrünün bir özeti gibi. Doğum, büyüme ve ölüm ya da dünyaya gelişin, yaşamı anlamlandırmanın ve hesaplaşmanın şiiri bu. Kanonlara, örülen duvarlara, verilen akıllara ve kalıplara karşı mücadelenin dizeleri…
1956’da Rüzgâr Saati’yle başlayıp 2013’te Beni Sorarsan’la zirveye çıkan Akın’ın poetikası, ağır ağır ve sağlam adımlarla oluşturulmuş güçlü bir yapı hâlinde duruyor karşımızda. Susam’ın belirttiği gibi “mesafeli” ve bir “ada” misali dingin şiirlerle yüzleşiyoruz Akın’ın kitaplarında.
ASUMAN SUSAM: ‘ŞİİRİ KONUŞMAKTAN SUSKUYA, GENÇLİKTEN YAŞLILIĞA GEÇİŞLERİN ŞİİRİDİR!
Susam, Akın’ın şiirine bakmanın ne anlama geldiğini açıklıyor “Bir İmkâna Tutulmak” başlıklı yazısında:
“O şiire bakmak Türkiye’de kadın oluşun tarihinden, toplumsal ve siyasi kırılmaların tarihine, kırdan kente dönüşümlerin sosyolojisine, üretim ilişkilerinin, hak arayışlarının, özgürlük mücadelelerinin tarihine bakmaktır biraz da.
Bu şiir, aynı zamanda kişiler arası ilişkilere, kişinin kendi iç serencamına, ruhun bedenden sesle, ritimle nefes olup çıkışına, tazelikten yıpranmışlığa, kalabalıktan yalnızlığa, konuşmaktan suskuya, gençlikten yaşlılığa geçişlerin şiiridir.”
Az sözcükle çok şey anlatmak ve bunu geleceğe bırakmak Gülten Akın gibi büyük bir şairin başarabileceği bir iş. Bu, aynı zamanda bir direncin ya da inadın ürünü; Akın’ın dizeleri ve Türkiye tarihinin sayfaları arasında gezinirken söz konusu tavrı arı duru biçimde görebiliyoruz.
Bireyi toplumdan ayrı düşünmeyen, ikisinin birbirini tamamlayıp yeri geldiğinde kışkırttığını ve tetiklediğini gösteren dizeleriyle Akın, “Şiiri yaşamdan çıkaran bir şair ne yaşıyorsa onu yazar” diyor. Dünyaya bu pencereden bakıyor, şiirlerini de o pencerenin önünde yazıyor.
ESİN KAYNAKLARI...
Akın, o pencereden bakarken geceye daha bir karanlık katan trenleri, şehirlerin ve kadınların yalnızlığını görüyor; doğrular ve insanın doğrusu arasındaki başkalıkları veya benzerlikleri keşfediyor.
Toplumun gerçeklerini, kişinin toplumda nasıl nefes alıp verdiğini görüyor. İmgeleri de lirizmi de oralardan besleniyor. Dizelerinde göze çarpan huzursuz ruh hâlleri ve iç çatışmalar, birey-toplum beraberliği ve kimi zaman bu ikisinin ters düşüşünden esinleniyor.
NECMİYE ALPAY: ‘FARKLILAŞMANIN ŞAİRİ!’
“Okundukça büyüyen” Gülten Akın için Necmiye Alpay, “farklılaşmanın şairi” diyor ve sonrasını şöyle anlatıyor:
“Yeniden dönüp kendisine bakması -görüngüsel bakış- için yaşlanıp engin denizin kıyısına yerleşmesi gerekecektir. Sanki aynı zamanda, ondaki negatifliğinde kendini net olarak gösterdiği şiirler yazmak için.”
Akın, kâh insanlığı sorgularken kâh “O günlerden bugünlere/siz neyi taşıdınız/ ben neyi taşıdım?” diye sorarken hep bir arayış içinde.
Bu arayış, gidişleri ve gelişleri anlamaya uğraşan; oluşu ve varoluşu dizelere getiren bir şairi çıkarıyor karşımıza. Aynı zamanda, geçmiş-bugün bağlantısıyla ve yer yer gelecek kaygısıyla yüzleştiriyor.
Mahmut Temizyürek’in dediği gibi bazen de “mutlak bir yalnızlıkla” ve “yeri doldurulamaz bir boşlukla…” Kimi zaman da sevginin karşısında konumlanan yasaklar ve töreler nedeniyle yükselen güçlü bir haykırışa dönüşüyor Akın’ın dizeleri.
Temizyürek’in ifadesiyle “Bir tutsaklık cenderesinden hışımla sıyrılan bir ses”e benziyor kimi şiirleri, bazen de “eril kulağın kadınsı diye küçümsediği yerden” sesleniyor dünyaya.
MAHMUT TEMİZYÜREK: “‘BEN’E DAİMA SADIK KALDI AMA BİR FARKLA...”
Temizyürek, 1950’lerde kadın kimliğine ve varoluşuna ilişkin dizeler kaleme alan Gülten Akın’ın poetikasının önemini açıklarken kurduğu “ben” ve “biz” bağlantısına dikkat çekiyor:
“Gülten Akın, Bloom’un kastettiği o büyük harfli ‘ben’e daima sadık kaldı. Ama bir farkla; ağıtlar, türküler, destanlar söyleyen o eski o yitik kadının epik dilinden uzak durmadı hiç; bu zor mu zor paradoksu da üstlendi.
‘Kadın olanın türküsü’nü yeniden canlandırdı, ağıtları yeniden yaktı, aşkla yeniden çarpıldı, yeni yapılar deneyimledi, yeniden havalandırdı o kadının kadim çağda kırılmış kanatlarını. O nedenle modern Türkçe şiirde yeni bir kurucudur Gülten Akın demekten çekinmeyeceğim.”
Her yaşta olgun ve bilge olan Akın’ın şiirlerinde, zaman geçtikçe sözcükler azalırken anlam gitgide derinleşiyor; dünyanın ağırlığını daha çok yaşayan, yaşatan ve kavrayan bir şairle karşılaşıyoruz.
İncelikler Tarihi’nde buna atıf yapan yazarlar, geçen zamanın Akın’ın yaşlandırsa da şiirini olgunluğun, bilgeliğin ve anlatım gücünün doruğuna ulaştırdığını not ediyor.
KADIN İÇİN UMUDUN DIŞARIDA, DOĞADA VE YAŞAMDA OLDUĞUNU VURGULADI!
Yazarların dikkat çektiği bir diğer konu, Akın’ın geri plana itilmiş, kapatılmış, hor görülmüş, “yeri evidir” mantığıyla erkeğin ardında konumlandırılmış kadınlara şiirinde kucak açması. Başka bir deyişle kadın için umudun dışarıda, doğada ve yaşamda olduğunu ısrarla vurgulaması.
Bunun yanında, ayrımcılığa uğrayan her insanın ve her canlının yanında saf tutmasının, Akın’ın dizeleriyle takındığı tavrı göstermesi bakımından önemli olduğunu belirtiyor yazarlar.
GÜLTEN AKIN: ‘HER ZAMAN ANLAMIN PEŞİNDEN KOŞAN BİR ŞAİR OLDUM!’
28 Haziran 2007’de Radikal gazetesinde yayımlanan kendisiyle yapılmış söyleşide, şiirinin ve söyleminin seyrini açıklarken bahsi geçen tavrı da netleştiriyor Akın:
“Benim şiir anlayışım hiç değişmedi. Ben her zaman anlamın peşinde koşan bir şair oldum, anlama önem verdim. Dolayımı geniş bir şiir yazmak istedim.
Dar dolayımlı, sisli şiirler de yazdığım oldu. Bu ister istemez benim ideolojimin bir yansımasıydı, günün özelliğiydi, yani hayat bana bir şeyleri dayattığı zaman ben ondan kaçmadım, kaçamazdım. Ben onları yazarak aşmak zorunda kaldım.
Dünyaya bakışım değişmedi ama onu ifade ediş biçimim, anlatış biçimim zamanla değişti.”
ANADOLU ŞİİR TAKVİMİ
Akın, bu sözleriyle dünyayı, yakın-uzak çevresini ve yaşamda olup bitenleri görme biçimini anlatıyor; Haydar Ergülen’in deyişiyle bu görme biçimi ve oradan çıkan dizeler, bir “Anadolu Halk Takvimi”ne ya da “Anadolu Şiir Takvimi”ne denk geliyor.
Ergülen, Akın’ın dizeleri için “baktıkça kendini, dünyayı, okuyanı, şiiri yenileyen bir görme biçimi” diyor.
Bunun, gizli ya da fark ettirmeden bir öğreticiliğe nasıl dönüştüğünü de Ömer Erdem anlatıyor:
“Şiir öğrenmenin bir okulu yok ancak öğrenmenin sayısız yolu var. Her şair, okur, kendi mizacına göre, diz çöküp dirsek çürüteceği bir rehber edinecektir. Gülten Akın, şiir hayatı boyunca herhangi birilerini peşine takıp bir akım, ekol, yol tutturmaya girişmedi.
Üstatlık taslamadığı gibi kimsenin mirasına konmaya da çalışmadı. Kendisi olmanın ve öyle kalmanın sabrı ve tutarlılığıyla yaşadı, yazdı. Belki de tam da bu yönüyle, şiir öğrenmenin saf kaynaklarından birisine dönüştü.”
Şiirinin öğreticiliği, Akın’ın hatırlayışından ve hatırlatışından geliyor biraz da; “şimdi”den yarına uzanan bu unutmama ve unutturmama eylemi, hem kendisine hem de şiirleri okuyanların sırtına sorumluluklar yüklüyor.
Bu sorumluluğun en önemli tarafı ise İnanç Avadit’in altını çizdiği “görmemeyi, duymamayı, unutmayı reddetmek, aktarmayı ve bu aktarım sonucunda okuru da tüm olan bitenin tanığı hâline getirmek.”
CEVAT ÇAPAN: ‘ZAMANI ANLAMAYA ÇALIŞAN İNSANCA BİR SES!’
Akın’ın şiirinde öne çıkan belki de en önemli unsurları Cevat Çapan anımsatıyor; “parçası olduğu toplumu da yeniden doğmuşcasına yaşadığı zamanı da anlamaya çalışmak.”
Bir başka deyişle anlama ve yaşama uğraşı, attığı her adımda onun en belirgin eylemine dönüşüyor. Çapan, Akın’ın bunu dile getiriş biçimine “insanca ses” diyor:
“Önce kişisel sesiyle konuşmaktan çekinmemiş, olgunlaştıkça toplumda görüp tanıdığı herkesin sesiyle konuşmayı, onların yaşadıkları acıları, uğradıkları haksızlıkları, birbirleriyle nasıl ilişkiler kurduklarını ve nasıl bir doğada yaşadıklarını insanca bir sesle dile getirmeyi başarmıştı.”
Çapan, şiirini değerlendirdiği Akın’ın “yakınma”, “özgürlük çağrısı”, “olumsuzluklara başkaldırı”, “dostça ve bir arada yaşama özlemi” gibi temalarla kaleme kâğıda sarıldığını söylüyor.
ŞAİR ANA, YİĞİT ANA!
İnsan, doğa ve yaşam üzerine düşünüp dizeler kaleme alan Akın’ın , aynı zamanda şiire ve şiiri oluşturma imkânlarına dair kafa yorduğunu da anımsatıyor Çapan.
Dolayısıyla bu yönleri onu, hem yaşam hem de yaşamdan türettiği şiir bilgesi hâline getiriyor. “Şair Ana” ve “Yiğit Ana” diye anılan Akın’ın özgürlüğünü, özgünlüğünü ve ayrıksılığını buralarda aramak gerek.
Şiiriyle yaşayan, yaşamdan şiirler kotaran, yaşamı değiştirebilme umudunu her zaman diri tutan ve buna dizelerinde yer veren bir şairdi Gülten Akın.
Cevat Çapan’ın deyişiyle “biçim ve öz arasında şaşmaz bir tutarlılıkta” şiirler yazdı, erkek egemen bir coğrafyada kadın duyarlılığını öne çıkarırken bunu erkeklere düşman olmadan, büyük bir incelikle başardı. Bu yönüyle de öncüydü ve özeldi.
İncelikler Tarihi’nde Gülten Akın’ın tüm bu zarafetini ve direncini saygıyla anıyor yazarlar.