Deprem, çocuk, genç ve edebiyat... Necdet Neydim'in yazısı...
17 Ağustos 1999 depreminden sonra yayın dünyası, dönemsel bağlamda konunun farkına varıp, en azından toplumu bilinçlendirici ve çocuklara dönük bilgilendirici kitaplar yayımlamaya başladı. Bir süre devam etti ve ilkesel bağlamda sürdürülür olunması gereken bir konu yıllar içinde unutulup gitti. Her türlü çevre konusunda yazan yazarlarımız nedense bunu unutuverdi... Yapılması gereken ise bu konuda toplantılar düzenleyip disiplinler arası bilgi paylaşımıyla yazılacak ve yayınlanacakların salt bilimsel bilgi yığması değil, aynı zamanda yazınsal estetik ve geleneklere uygun çalışmaların ortaya çıkmasını sağlamak olmalıdır.
Necdet Neydim / Cumhuriyet Kitap Eki1999 depreminin ardından şöyle bir çalışma yapmıştık: O güne kadar çocukları hem depreme hazırlamak hem de deprem konusunda bilinçlendirmeyi ve sorunlarla başa çıkabilmeyi, yaşam tanıklıkları yapabilmeyi içeren metinler yazılmış ve yayımlanmış mıydı? Sonuç gerçekten çok çarpıcıydı. Yoktu diyemesem de yok denecek kadar azdı…
YURT DIŞI KONUYA NASIL BAKIYOR?
O dönemde yurt dışında bu konu nasıl ele alınıyor diye yaptığımız küçük araştırmada deprem bölgesi olmamasına karşın iki ülkenin sonuçları çok çarpıcıydı.
Almanya’da 200’e yakın, İngiltere’de ise 300’den fazla sayıda kitap vardı ve bunlar çocuklar için hazırlanmış kitaplardı.
Amerika, Japonya ve Kore bu konuda hem yaşam uygulamaları hem de edebiyat metinleriyle çocukların yaşamının bir parçası yapmıştı bu sorunları ve artık bilinenin, hazır olunanın korkutucu olmayacağı gerçeğini de içselleştirmişlerdi.
Amerika ve Japonya özelinde baktığınızda ise hem çizgi roman hem de çizgi filmlerle bunu toplumsallaştırmışlardı. Anime mangalarda çocuktan başlayan bilinçlendirme eylemi onların daha sağlıklı ve güvenli bir yaşam kurmasının alt yapısını oluşturmuştu. Üstelik bunu evrensel bir iletişim ürünü haline getirmişlerdi.
Adı geçen ülkelerde yayıncı, yazar ve çizerler, bu toplumsal bilinci geliştirmenin ve farkındalık yaratmanın sorumluluğunu üstlenmişlerdi. Yazık ki 2000’lerin başında bizde başlayan bu farkındalık, sonrasında kaybolup gitmişti.
2000’LERİN BAŞINDA NELER OLDU?
Deprem sonrasında yayın dünyası, dönemsel bağlamda konunun farkına varıp, en azından toplumu bilinçlendirici ve çocuklara dönük bilgilendirici kitaplar yayımlamaya başladılar ve deprem konulu kitap yayımlamak bir furya olarak ortaya çıktı.
Kalıcı olabilecek çalışmaların yanı sıra harcıalem üretimler de yapıldı. Çocuk ve gençlik romanları yayımlandı. Anı derlemeleri yapıldı. Resimli kitaplarla bugün bilimselliği sorgulanabilecek bilgilendirici çalışmalar yapıldı.
Sürdürülebilse, belki çok nitelikli çalışmalara sahip olabilecekken nedense veli denetimine takıldı ve “çocuklarımıza böyle korkutucu kitapları okutmayın” diyen naif, zarif veliler bunu engellemenin başını çektiler.
Yakın zamanda bir okulda başyapıt sayılabilecek Çizgili Pijamalı Çocuk kitabına yukarıda saydığım gerekçelerle karşı çıkıldı. Dilerim okul diretmiş olsun...
BU SÜREÇ DEVAM ETTİ Mİ?
Bir süre devam etti ve ilkesel bağlamda sürdürülür olunması gereken bir konu yıllar içinde unutulup gitti. Her türlü çevre konusunda yazan yazarlarımız nedense bunu unutuverdiler.
Yayıncılarımız da temel anlamda bir misyonla yola çıkmış olmaları gerekirken bunu göz ardı ettiler. Yayıncılığın salt eğlendirmek olmadığı kavranamadı, okurumuzun incileri dökülmesin korkusuna yenik düştüler sanırım. Eğitim sistemi, değerler sistemi dışında başka konuları içeren kitapları okullara sokma konusunda çekinik davrandı.
Öğretmenlerin kuşatılmışlığı, bilen bilmeyen velilerin denetçi kesilmesi, en gereksiz konularda eğitimi ve eğitimciyi bloke etmesi bu konuda gelişimi engelledi. Yayıncı satamayacağı kitabı basmakta çekinik davranır oldu.
Son dönemde yayın dünyasında yaptığım küçük bir araştırmada birçok yayınevinin bu alanda hiç yayınının olmadığını gördüm. Sorum şuydu: Yayın yelpazenizde doğal afetleri, özelinde depremi, nükleer felaketleri konu alan kitap var mıdır?
Yelpazesinde bu konuları içeren kitaplar bulunan yayınevi sayısı gerçekten çok azdı. Bir elin parmaklarını geçmiyordu.
TÜM BUNLARA DİRENEN YAYINEVLERİ
VE YAZARLAR YOK MU?
Elbette var ve onlardan elbette söz edeceğim. Çizmeli Kedi Yayınevi özellikle Gudrun Pausewang’ın Son Çocuklar’ı nükleer felaketle ilgilidir, çocuk ve gençlik edebiyatında biyopolitika açısından önemli bir örnektir.
Bir diğeri henüz dilimize çevrilmeyen Bulut’tur (Die Wolke).
Günışığı Kitaplığı,Behiç Ak’ın toplumcu ve çevreci aktivistliğini yayınlarına eklemiştir. Hem çevre hem de deprem konulu kitapları yayın yelpazesindedir. Havada Asılı Kalan Top (deprem), Eve Giden Küçük Tren (deprem) Behiç Ak’ın bu kitaplarına örnektir.
Çeviri bağlamında ise Vladimir Tumanov’un Asılı Dağın Kâhini (heyelan-deprem), Suda Kaybolmak (doğal afet), Ateşten Kaçmak (doğal afet) kitapları ile Mine Soysal’ın Eylül’de Aşklar (deprem) kitabını örnek gösterebiliriz.
Tudem Yayınevi, yukarıda değindiğim Çizgili Pijamalı Çocuk kitabıyla savaşın, ırkçılığın çocukları ayrımsız nasıl yok ettiğini anlatır ve bir felaket tanıklığını yansıtır.
Mehmet Güler’in Yüreklerde Fay Hattı ve Mine Soysal’ın Eylül’de Aşklar’ı gençlik edebiyatına iyi armağanlardır.
SONUÇ
Muhtemelen yayın dünyası, yazarlar ve araştırmacılar da bu sürece kayıtsız kalmayacaklardır. Ancak palyatif, karşısına çıkan durumlara bakarak derleme yayıncılığı bu konuda sağlıklı bir yazma ve araştırma kültürü geliştirmeyecektir.
Öncelikle bu konuda toplantılar düzenleyip disiplinler arası bilgi paylaşımıyla yazılacak ve yayınlanacakların salt bilimsel bilgi yığması değil, aynı zamanda yazınsal estetik ve geleneklere uygun çalışmalar olması sağlanmalıdır.
Ülkemin hem yayıncı yelpazesi hem de yazar birikimi bunu yapabilecek güçtedir.