‘Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı’
Yakın dönemde Türk toplumu nasıl eğleniyordu? Geleneksel eğlence tarzlarımız nelerdi ve toplumun büyük siyasi ve içtimai dönüşümler geçirdiği son iki yüzyılda bu eğlence tarzları ne gibi değişikliklere uğradı? Hangileri zayıflayıp ortadan kalktı? Hangileri gelişti? Hangileri günümüze kadar geldi? Batılaşma sürecinde Avrupa’dan ne gibi eğlence tarzları alındı? Yerli eğlence kültürü ve olanakları bu süreçten nasıl etkilendi? Gökhan Akçura, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan, sinemadan müziğe, danslardan şenliklere yepyeni bir kimliğin inşasının eğlence tarihine yansımasını ele alan Yıldızların Altında: Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı adlı çalışması yakın tarihimize çok hareketli ve çok sesli bir bakış sunuyor. Akçura’nın 500’den fazla görsel içeren kapsamlı çalışması, toplumsal tarihimizin yanı sıra bireysel tarihimize de ışık tutuyor.
Kaan Egemen
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sırasındaki kuruluş felsefesi, ekonomiden politikaya, sosyal yaşamdan kültüre dek pek çok alanda yenilikleri beraberinde getirmişti. Tanzimat’la birlikte, Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Cumhuriyet’e uzanan süreçte, kültürün önemli bir parçası olarak eğlence de dönüşüme uğramıştı. Daha doğrusu, Batılılaşmanın etkisiyle yeni bir “eğlence kültürü” oluşmuştu.
Gökhan Akçura, Yıldızların Altında başlıklı çalışmasında söz konusu dönüşümü incelerken Osmanlı’dan Türkiye’ye eğlence anlayışının hangi aşamalardan geçtiğini, değişimin hızını, taklitleri ve özgünlükleri, tavandan tabana yayılan “eğlence kültürü”nü ve hayatını getiriyor karşımıza. Başka bir deyişle tüm bunları anımsattığı bir yakın tarih araştırmasına imza atıyor.
SARAYLARDAN HALKA İNEN EĞLENCE YAŞAMI!
Akçura çalışmasının çerçevesini çizerken Osmanlı’dan Türkiye’ye geçiş sürecinde “eğlence kültürü”nü oluşturan noktaları anımsatıyor:
“Cumhuriyet dönemindeki eğlence anlayışının temelleri on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar uzanır. Batılılaşma’nın getirdiği eğlence tarzları önce İstanbul’da belirli bir kesim içinde etkisini gösterir. Sarayın da Batılılaşma çabalarının ana dinamiklerinden olduğunu unutmamamız gerekir.
Çalışmamız bu nedenle Cumhuriyet öncesine de uzanıp Batılılaşma ile yaşamımıza giren eğlence biçimlerini ele alarak başlıyor. İstanbul’un işgal döneminde kentin eğlence yaşamını adeta ele geçiren Beyaz Rusların da katkılarına değindikten sonra Cumhuriyet dönemini ayrıntılı olarak incelemeye çalışıyor.”
BATILILAŞMA İLE BAŞLAYAN YENİ ‘EĞLENCE YAŞAMI’ VE KÜLTÜRÜ
Osmanlı saraylarından halka inen eğlencelerin, Batılılaşma’yla yeniden kurup Cumhuriyet’le birlikte bu sürecin ivme kazandığını anımsatan Akçura, padişahların buyruğuyla ve izniyle gerçekleştirilen halk eğlencelerinin yerini Batılı formun aldığı dönemi, tarihsel olarak önce Cumhuriyet’e ardından da günümüze bağlıyor.
Dolayısıyla eğlencelerin bir lüks olmaktan çıktığı ve kitlelere ulaştığını anımsatıyor. Tiyatrolar, gazinolar, pavyonlar, şenlikler, dans ve müzik partileri, geniş katılımlı yemekler, balolar, sinemalar, kır gezintilerinin yerini alan piknikler, art arda açılan kulüplerdeki buluşmalar...
1950’lerden itibaren ABD etkisinin artmasıyla sanatın bu yönde evrilmesi ya da taklitlerin ortaya çıkması, sirkler, yeni inşa edilen otellerdeki etkinlikler, radyo ve televizyonla birlikte başka bir boyuta geçen “eğlence kültürü”...
Akçura, bu noktada konuya soğukkanlı yaklaşıp aklına düşen ve kitap boyunca yanıtlar aradığı soruları da paylaşıyor: “Batılılaşma ile başlayan yeni ’eğlence yaşamı’, kendi içinde bir kültür oluşturabilmiş midir? Bir Cumhuriyet dönemi eğlence kültüründen söz edebilir miyiz?”
DOĞU-BATI KARŞILAŞTIRMASI
1800’lerin sonundan günümüze ulaşan araştırmasında Gökhan Akçura, Doğu’da kalan ve Batı’ya açılmaya ya da Batı’yla buluşmaya uğraşan bir coğrafyayı eğlence üzerinden incelerken şöyle diyor:
“Batı ve Doğu aslında birbirinden çok uzak noktalar değildir. Birbirinden etkilenir ve birbirini besleyebilir. Önemli olan taklit etmeden, çaba göstererek bu ortak noktayı bulmak için adım atabilmektir. Eğlenmek bir ihtiyaçtır, bu ihtiyacı en doğru biçimde doyurmak gerekir. Organik, katkısız ve sağlıklı biçimde...”
ANEKDOTLAR, ALINTILAR, GAZETE HABERLERİ, ANI VE TANIKLIKLAR!
Akçura, Doğu-Batı yorumunu anekdotlarla, kitaplardan alıntılarla, gazete haberleriyle, anı ve tanıklıklarla destekliyor. Dolayısıyla bir vakitler salt izleyici konumundaki halkın yerini, eğlenceye katılan öznelerin aldığı sürece okuyucuyu da dahil ederken “seçkinci ile sıradan eğlence yaşamı arasında kalan bir Türkiye” tablosu çiziyor:
“Eğlence kapsamına giren etkinlikler, ya devletin ’seçkinci’ tercihleri yüzünden ya da paralı kesimlerin tekelinde olduğundan, halktan uzak kalmıştır. Bu boşluktan yararlanan piyasa, halka en kolay ulaşabileceğini düşündüğü tercihleri yaşama sokmuştur. Kolay güldürme, cinsel açlığı doyurma ve sıradanlık dünden bugüne eğlence yaşamımızı belirleyen unsurlar olmuştur.
1980’lerden itibaren ülke içinde liberal ekonominin, evrensel düzeyde ise global kapitalizmin tercihleri, eğlence yaşamının da biçim değiştirmesi sonucunu verdi. Artık eğlence, ’tüketim toplumu’nun en önemli alanlarından biriydi. Eğlence ticarileştirilerek daha geniş alanlara, daha geniş bir nüfusa seslenmeye başladı. Ama daha önce olduğu gibi kitleyi en kolay yakalayacağı verileri kullanarak.
Televizyonlar, eğlence parkları, alışveriş merkezleri, akıllı telefonlar artık eğlence dünyasının sığ sularında daha çok yüzmemizi sağlamak için seferber olmuş durumdalar...
Elbette kitapta da ele aldığımız gibi dünden bugüne eğlence yaşamımız içinde olumlu girişimler, ürünler de yer aldı. Ama bugün vardığımız noktaya baktığımızda, ne yazık ki esas olarak olumsuz anlamda ’magazin’leşen ve sıradanlaşan bir eğlence yaşamının toplumsal yaşama hâkim olduğunu görüyoruz.”
DOĞU-BATI SENTEZİ... HAYRANLIKLA VE TAKLİTLE ŞEKİLLENEN YENİ KÜLTÜR!
Akçura araştırmasının başından sonuna dek “eğlence kültürü”nü Türkiye’de Doğu-Batı sentezinin ya da uyumunun olup olmadığını örnekler ve anekdotlar eşliğinde inceliyor. Bunu yaparken Osmanlı-Türkiye karşılaştırmasına yönelip yine bir yorumla karşımıza çıkıyor:
“Osmanlı’dan bugüne, Türkiye’nin çokuluslu ve çokkültürlü bünyesi, aslında eğlence yaşamına renk katabilecek birbirinden değerli birçok unsur taşımaktadır. Halk dansları, geleneksel şenlikler, seyirlik sanatlar, farklı müzik türleri yeni bir eğlence yaşamını oluşturmak için yeterli malzemeye sahiptir. Daha bilimsel yöntemler kullanarak ve geniş kesimlerin beğenilerini de gözeterek bu malzemeden yararlanılabilir...”
Gökhan Akçura, eğlencenin hem tanımlarıyla hem de içeriğiyle yol alırken nelerin eksik bırakıldığını ve nelerin fazla yapıldığını da ortaya koyuyor. Dolayısıyla “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Kültürü” alt başlığıyla yayımlanan Yıldızların Altında’da, yazının başında anılan soruların yanıtlarına da ulaşıyor.
Son sözü yazara bırakalım: “Türkiye’deki eğlence yaşamının kendine özgü bir kişilik oluşturamadığını söylemeliyiz. Bunun birçok nedeni var elbette. Osmanlı İmparatorluğu’nda toplumsal yaşam içinde yer alan geleneksel eğlencelerin zaman içinde unutulduğunu, bir süre sonra da kenara atıldığını görüyoruz.
Batılılaşma sürecinde benimsediğimiz yeni eğlence biçimleri ise kendi yapılarını koruyarak yaşamını sürdürdü. Bunları özenerek, hayran kalarak hayatımızın içine kattık.
Geçmiş çoğu zaman istenmeyen, unutulan ve sanki hiç yaşamamışız gibi davranılan bir olgu oldu. Batı’dan aldıklarımızı ’taklit’ ise kendine özgü bir yeni varlık oluşturamadı doğal olarak...”
Yıldızların Altında: Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı / Gökhan Akçura / Yapı Kredi Yayınları / 568 s. / 2022.