Çocuk edebiyatında distopya ve ‘Bulut’...

Distopya gerçekleşemeyen ütopya ya da ters ütopyadır. Ütopya olarak yola çıkarsınız, başaramazsanız distopyaya dönüşür.

Necdet Neydim / Cumhuriyet Kitap Eki

DİSTOPYA VE ÇEVİRİ

Türkiye’deki çocuk edebiyatı genel anlamıyla eğitim sisteminin ve buna eklemlenen ebeveyn sisteminin denetiminde olduğu için kendini geliştirebileceği bir alan yaratmak için çeviriden yararlanır. Merkezde olmak diye tanımlanır bu durum.

Yerli edebiyat yeni gelenekler oluştururken esin kaynağı çeviri edebiyat olmuştur ya da çeviri bu geleneğin oluşmasına neden olmuştur; yani öncü, tetikleyici bir durum söz konusudur.

GUDRUN PAUSEWANG VE YAZMA SERÜVENİ

Çocuk edebiyatında yer alıp almayacağı bizde tartışıladururken Gudrun Pausewang nükleer savaş, üçüncü dünya savaşı endişeleri ve çevre tahribatı sorunlarını da ele alan ve bunun dünyayı özelinde Almanya’yı nasıl etkileyeceğini evrensel bir dil yakalayarak anlatmıştır. Pausewang’ın eserleri mutluluk saçan eğlendirici eserler değildir. Aksine bütünüyle gerçek bir geleceği (geleceksizliği) anlatır.

ÜTOPYA VE DİSTOPYA

Distopya kısaca ters ütopya ya da gerçekleştirilemeyen ütopya demektir. Distopya ütopyanın kendi iç sorunlarını görünür kılma çabasındadır. Bir düş olarak tanımlayabileceğimiz ütopyaya karşılık distopya kâbustur denilebilir. Ayrıca bu iki alanın varlığı doğası gereğidir. Ütopya olmadan distopya olmaz. Birbirlerinin varlık nedenidirler.

Gudrun Pausewang yazarlığa 1950’lerin sonlarında başlamış ve ölümüne değin sürdürmüştür. Eserlerinin sayısı sekseni geçmiş, önceleri sadece yetişkinler için yazarken sonraki yıllarda çocukları da hedef kitlesi yapmış ve onlar için yeni bir türün kapılarını açmıştır.

Pausewang, dünyanın dört bir yanında öğretmenlik yapmış ve bu sayede çok seyahat etmiştir. Bu yolculuklarında yazıları için malzemeler toplamış; çevre koruma, çevresel riskler daha özelinde nükleer savaş ve nükleer enerjinin riskleri onun ilgi alanını oluşturmuştur. Batılı aydının en büyük korkusu olan üçüncü dünya savaşı onun da öncelikleri arasında yer almıştır.

Bilindiği gibi nükleer güç önce savaş gücü olarak (atom bombası) ortaya çıkmış ve Japonya’da on yıllar sürecek bir felaketin yaşanmasına neden olmuştur.

Daha sonra ortaya çıkan enerjinin çok yoğun oluşu bu gücün enerji sektöründe kullanılması hevesini ortaya çıkarmış ve temiz çevre ve dünya sloganıyla nükleer santraller kurulmuştur.

Ancak ütopya beklendiği gibi gitmemiş, önce nükleer atıklar sorun olmuş ve ardından sızıntı ve Çernobil Nükleer santralinin patlamasıyla distopik dünya ortaya çıkmıştır.

BULUT’UN YAZILMA NEDENİ

26 Nisan 1986’da, Çernobil’deki reaktör kazasından yaklaşık bir yıl sonra, Pausewang’ın bugüne kadarki en başarılı kitabı, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nü (1988) aldığı Die Wolke (Bulut) yayınlanır.

Bu çalışma sadece Almanya’nın ortasındaki bir reaktör kazası konusunu ele almakla kalmaz, aynı zamanda haberleşme politikasına bilinçaltı bir eleştiri getirir. Bu kitap, Gudrun Pausewang’ın 2006’da filme alınan tek eseridir.

ÖYKÜ

Janna-Berta ve tüm okul Grafenrheinfeld nükleer santralindeki reaktör kazasının tetiklediği bir alarmla karşı karşıya kalırlar. Panik patlak verir. Janna-Berta önce evine koşar burada onu erkek kardeşi Uli beklemektedir. Anne babası işte, aynı evde yaşayan büyükanne ve büyükbaba ise tatildedir. Kendi başlarının çaresine bakmak zorundadırlar. Tüm komşular çoktan kenti terk etmiştir. İkisi de bisikletleriyle kaçar.

Sokaklarda kaos hakimdir. Cinayetler işlenir. Uli kaçarken bisikletinden düşer ve yanından hızla geçen bir arabanın altında kalır. Janna-Berta çaresizdir. Ölen kardeşini gömmek için geri dönmek ister ama radyoaktif yağmura yakalanır.

Gözlerini bir hastanede açar ve burada arkadaş olduğu bir Türk kızının ölümü de dahil olmak üzere daha birçok acıya tanık olmak zorunda kalır. Uzun bir süre yakınlarının durumuyla ilgili bilgi alamaz. Anne babası da dahil olmak üzere birçok yakınını kaybetmiştir.

Pandemi günlerini yaşadığımız şu dönemde anlatılan öykünün hiç de yaşanmaz bir öykü olduğunu söylemek mümkün değildir. Kitabın yazıldığı dönemde felaket habercisi olarak yorumlanan Pausewang aslında bir gerçekliğe işaret ediyordu. Ütopyanın çöküşünü.

Felaketlerin gelişi aynı zamanda insan gerçeğini de ortaya çıkarıyor. Felaket döneminde unutulan dayanışma, çocukların hiçlenmesi ve terkedilip gidilmesi, insanların birbirlerinden haber alamaması ve gelecek korkusunun tüm topluma hakim olması.

SONUÇ

Burada en temel sorun bu kitabın çocuklara ulaşması ve tartışılabilir olması. Almanca eğitim yapan okullarda uzun zamandır uygulama kitabı olan Bulut sadece okuma kültürü bağlamında değil sosyal ve çevresel açıdan bir dönem boyunca okunan ve değerlendirilen bir kitaptır.

Çocukların hayatın gerçeğinden uzaklaştırılması ve fanusa kapatılması bir seçimdir. Buna karşı çıkmak anlamsızdır. Ama bu anlayışın tüm edebiyata bakış açısını etkilemesi çok sakıncalı hatta tehlikelidir.

Sonuç olarak distopik romanlar edebiyat dizgemizde yer almıştır ve işlevsel bir rol oynamaktadır. Yerli edebiyatın da bundan esinlenmesi ve yeni girişimlerde bulunması sağlıklı olacaktır.