Cemal Kaşıkçı cinayeti
2 Ekim 2018’de dünyayı şoke eden bir olay oldu. Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın emriyle öldürüldü. Bryan Fogel, The Dissident (Muhalif/2020) adlı belgeselinde devletin bu kanlı operasyonunu gerçekçi, ödünsüz, düşündürücü bir anlatımla gözler önüne serdi.
Aslı Selçuk"Kalk ve hazırlan, ayrılmaya kararlı
Sorun kırılma noktasına ulaştı
Ailene de yurduna da geri dönme
Çünkü özgür olan kendi haysiyetine zarar vermekten kaçar."
Ali İbn-El Mükerreb El-Uyuni, 13. yüzyıl.
Rusya’daki doping skandalını anlatan Icarus belgeseliyle Oscar alan Bryan Fogel "Soğukkanlılıkla işlenen bu cinayeti gerçekçi, ödün vermeden, elimden geldiğince iyi anlatacağıma söz verdim. Cemal’in ölümü yüzde yüz planlanmış bir cinayet. Önceden tasarlandı, İstanbul’a 15 Suudi devlet yetkilisi gönderildi. Suudi rejimini ve Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ı eleştiren Kaşıkçı, 2 Ekim 2018’de İstanbulda’ki Suudi Arabistan konsolosluk binasına girdi ve oradan bir daha çıkamadı" dedi.
Fogel, iki ay önce Joe Biden başkan seçilirse ABD-Suudi ilişkilerini yeniden gözden geçireceğini, Cemal için adalet etiketi attığını, The New York Times ile The Washington Post gazetelerinin Biden’ın Suudilere mesafe koyacağını belirtti. "Obama baştayken Kaşıkçı öldürülseydi ABD’nin tutumu bambaşka olurdu" dedi.
The Dissident’ı İnsan Hakları Vakfı, Orwell Films, Diamond Docs’ın desteğiyle çeken Fogel, Suudilerle iş yapan her hükümeti suçlu buluyor. Belgesel Amerika’da küçük salonlarda gösterildi, Amazon, Netflix gibi ünlü sinema platformları belgesele destek vermediler. Amerikan medyasına yabancı para aktıkça bu görmezden gelme sürecek. Kaşıkçı cinayetinin ardından Amerikan medya sektörü Suudi Arabistan’la çalışmayı sürdürdü. 2020’de Netflix, Telfaz 11 adlı Suud stüdyosuyla 8 filmlik bir anlaşma, Suudiler Disney ve Facebook gibi şirketlere 500 milyon dolar yatırım yaptılar. Haziran ayında Amazon ülkede alışveriş sitesi kurdu.
Indiana Üniversitesi’nde işletme lisansı yapan, akıcı bir İngilizcesi olan, 30 yıl rejim için çalışan Cemal Kaşıkçı, Veliaht Prens’in 2030 vizyonunu destekledi, onun ekonomik ve sosyal değişiklik yapacağına, krallık imajını kökten değiştireceğine inandı. Muhammed Bin Selman (MBS) ilerici bir lider gibiydi, hırslıydı, sabırsızdı. Kadınları özgürleştiriyor, müziği, sinemayı tanıtıyor, yolsuzluğu engelliyordu. Kaşıkçı’nın yaşamındaki dönüm noktası Arap Baharı oldu fakat karşı devrimler umudunu kaybettirdi. Bu karşı devrimcilere öncülük edenin ülkesi olduğunu anladı. Böylelikle ilk kez Suudi rejimle karşı karşıya geldi.
Donald Trump başkan seçilir seçilmez ilk Suudi Arabistan’ı ziyaret edince Kaşıkçı ile Selman’ın ilişkisi Trump’ın ülkeye gelişiyle şekillendi. Bin Selman’ın arzusu Orta Doğu’da ABD’nin gücü ve temsilcisi olmaktı. Kaşıkçı Trump’ı eleştirdi: “Trump bizi koruduğunu ve bunu sürdürmek için bedelini ödememiz gerektiğini tweetliyor. Bizi kimden koruyor? Ülkeyi sağıyor” diye yazdı.
Gazetecilerin krallık hakkında daima muhteşem yazılar yazmaları gerektiği ülkede aniden muhalif bir ses çıktı. Kaşıkçı’nın bu yazısına karşılık monarşi ‘Cemal Kaşıkçı’nın görüşleri krallığı temsil etmiyor’ başlıklı bir yazı yayımladı. Bu Kaşıkçı’ya gönderilen ilk uyarı oldu.
“Susmam emredildi, bu çok korkutucu. İstediğimiz, düşlediğimiz Suudi Arabistan bu değil. Sahip olduğum alan daha da daralıyor, burada boğuldum” diyen Kaşıkçı 2017’de ülkesinden ayrılıp Washington’a gitti. Karısı ondan boşandı, Cemal Kaşıkçı 60 yaşında herşeyini geride bıraktı. The Washington Post’ta yazmaya söyleşilere katılmaya başladı:
"Yaşamdan keyif almak ve özgür olmak istiyorum. Ne yazık ki bana kralı vurmuşum gibi davrandılar, Allah korusun. Ben de hainmişim gibi ülkemden kaçtım."
Kendisinden önce Kanada, Montreal’e politik sığınmacı olarak giden 27 yaşındaki Ömer Abdülaziz El-Zahrani’yle iletişim kudu. Ömer Abdülaziz tıpkı Kaşıkçı gibi ailesini geride bırakmış aktivist, blogger’dı, kardeşleri tutuklanmışlardı, işkence edilmişlerdi. “Suudi Arabistan’da doğdum ama oraya geri dönemem, ailemle iletişime geçemem. Beklediğim tek şey kötü haberdir. Cemal’in bir şeyler yaptığını gördüm, ona inandım, yardım ettim” diyen Abdülaziz düşünce özgürlüğünü kontrol etmek için Prens’in Twitter'da bir troll ordusu-Sinekler’i kurduğunu öğrendi. Sinekler’e karşı Arılar’ı oluşturmak için Kaşıkçı’dan ekonomik destek istedi. Suudi Arabistan’da 10 kişiden 8’i twitter kullanmaktadır. Monarşi, Twitter'ı kontrol ederek halkı yakından izler.
Suudi istihbaratı kendi vatandaşlarının ve Suudi olmayanları bile krallık içinde ve dışında ne yaptıklarını izleyebilir. CIA ( Amerikan Haber Alma Örgütü) Suudilerin İsrail’den casus yazılım aldığını bilmektedir. Pegasus sürümü hedeflenen kişinin cep telefonuna girince dijital bir casusa dönüşür. Bu casus özel ve şifreli sohbetleri, mesajları, fotoğrafları hortumlar. Suudiler Cemal Kaşıkçı’nın aktivistlerle, muhaliflerle iletişim kurduğunu bu teknolojiyle anladılar.
Cemal Kaşıkçı’nın yakın ilişkisi olan Vaddah Hanfar (Eski Al-Jazeera Genel Müdürü), İyad El-Bağdadi (Oslo’da yaşayan Arap aktivist ve muhalif), Ömer Abdülaziz El-Zahrani (Montreal’de yaşayan Suudi aktivist ve blogger), Türk nişanlısı Hatice Cengiz, BM Yargısız İnfazlar özel raportörü Agnès Callamard’ın konuşmaları, söyleşileri yer alıyor The Dissident’ta (2020).
“Ölümünden sonra Cemal kahraman oldu. Amacı, vizyonu, yazıları sonsuza dek yaşayacak. Bana, sesin ve sözlerin önemlidir derdi. Onun bir silahı yoktu, sadece sözlerini kullandı. Sessizlerin sesi oldu” diyor Cemal Kaşıkçı’nın misyonunu devralan Ömer Abdülaziz El-Zahrani.