Cannes Film Festivali yarın sonlanacak: İnsan doğasının özü ve esnekliği
Cannes Festivali, kimine göre tezatlar cennetidir. Bazıları için, "Sinema bir sanattır! Burada öncelik, sanat sinemasınındır!" diye slogan atanların, avangard niteliğini çoktan yitirmiş tatlı nostaljisidir...
Mehmet BasutçuAslında, farklı kutuplar arasında gidip gelen, bol renkli geniş bir palet sunar festival.
Örnek olarak aynı gün izlenen iki filmi ele almak yeterli : Baz Luhrmann'ın yarışma dışı sunulan, Elvis Presley odaklı ana akım büyük yapımıyla, 2018'de “Arakçılar” ile ilk Altın Palmiye'sini kazanan Japon yönetmen Hirokazu Kore-eda'nın ana seçkide heyecan veren filmi “Uğur Perileri”, ya da, İngilizce adıyla “Broker”...
Bir yanda, Festival Sarayı önündeki kalabalığın, başta Tom Hanks adlarını haykırdığı “tanınmış” yıldızlar; öte yanda, Kore-eda'nın hepsi çok başarılı oyuncularının karşılaştığı göreceli ilgisizlik. Cannes'da her ikisi de çok doğal! Hirokazu Kore-eda, hümanist yaklaşımıyla aynı temasal çizgiyi, usul usul derinleştiren bir sanatçı. Geniş anlamıyla aile temasına takmış bir kere aklını; bu temel konunun öneminin altını, her filminde değişik bir açıdan ele alıyor. Bireyler arasındaki zoraki ya da seçilmiş birlikteliklerin özünü sorgulayıp duruyor. Her seferinde de diplerden çıkıp gelen beklenmedik yansımalar eşliğinde...
Manikeist felsefeden nefret eden bir yönetmen Kore-eda. Dünyadaki insanları iyiler ve kötüler diye ikiye ayırmıyor. İnsan doğasının özündeki yoğunluğu, yer yer sertliğe hatta şiddete dönüşebilen o sevecen, yumuşak, esnek, bir o kadar da katı, acımasız doğamızın karmaşık yapısını anlamaya ve yansıtmaya çalışıyor hep...
"Uğur Perileri" öksüz kalmış ya da terk edilmiş çocuklar konusuna eğiliyor. Zengin bir adamdan hamile kalan kız, aldırmak istemediği bebeğini, zor durumda kalan ama kimliklerini açıklamak istemeyen annelere yardım eli uzatan devletin yerleştirdiği, bir ATM'ye benzeyen terk hücresi “Baby Box” içine yerleştirmek yerine, sokağa, hemen o kutunun önüne bırakır...
Evlatlık çocuk edinmek isteyenlerin başvurularına fazla bekletmeden yanıt verebilmek için bebek kaçakçılığı yapan iki kafadar, hemen el koyarlar beşiğe...
Evlatlık edinmenin zor ve uzun sürecinden kurtulmak isteyen zenginlere, o bebeği genç annenin de rızası ve katılımıyla pazarlamaya çalışmalarının öyküsüdür film...
Kız, bebeğinin babasını öldürdüğü, iki macera arkadaşı da bir süredir çocuk ticareti yaptıkları için polis tarafından izlenmektedir...
Ne iyi polis vardır, ne de kötü polis. Ne iyi anne, ne de kötü anne. “Uğur Perileri”nde, içlerine düştükleri zor koşullarda yaşam savaşı veren insanlar vardır sadece...
Hirokazu Kore-eda, ikinci kez Altın Palmiye alabilecek bütünlükteki bu duyarlı filmiyle, yine gönülden alkışlanıyor...