‘Bir yanım fotoğraf bir yanım yazı!’
Aralarında Baraj, Döne Döne Van Gölü, Taş Yolu, Kuş da Öldü, Eğin Üçlemesi (Dönüş Zamanı, Sevda Zamanı, Gurbet Zamanı), Bir Zamanlar Kemaliye/Eğin-Son 50 Yıl, Fotoğrafın Dili, Mardin, Çukurova Yaşar Kemal (Fotoğraf – Deneme) ve kısa bir süre önce yayımlanan Yirmi Yazar (Fotoğraf – Söyleşi) kitabının da yer aldığı 22 kitaba imza atmış usta bir gazeteci, yazar ve fotoğraf sanatçısı Lütfi Özgünaydın... “Dizimde / dilimde derman oldukça çalışmaya devam” diyen Lütfi Özgünaydın ile yaşamının memleketi Kemaliye’deki erken döneminden başlayarak, adım adım yazmayı onda bir tutku haline getiren, gazeteci ve 22 kitabın yazarı kılan yazın ile fotoğrafın bileştiği yaşamını, yapıtlarını, ustaları Oktay Ekşi ve Yaşar Kemal’i, bu yola nasıl baş koyduğunu, insan için, toplumun gelişmesi için çabalarını ve yeni tasarılarını konuştuk.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki- Her şey bir dut hendeğinin içinde renkleri fark ederek başladı desek yeridir. Sonunda yazmayı sizde bir tutku haline getirecek, sizi gazeteci ve 22 kitabın yazarı kılacak yaşamınızın erken döneminden bahsetmenizi rica ederek başlayalım söyleşimize.
Elbette, tam da öyle. Kemaliye’nin Toybelen köyünde doğmuşum ve yaşamı algıladığım yıllarda dut hendeğinin içindeydim. Annem dut toplardı ben hendek içinde oynardım. Hendek güvenliydi yuvarlanma tehlikesi yoktu onun için annem oraya koyardı. Hendeğin içinde, dut yapraklarının arasından süzülüp gelen ışıkla oyun oynardım. Işık gözlerimi yorar bazen boşluğu düşer gibi olurdum, ışık kırılınca renkleri fark ederdim.
Öğrenciliğim hep yürümekle geçti. Önce komşu köyün ilkokuluna Yuva Köyü İlkokuluna gidip geldim. Okul arkadaşlarımdan birisi bugün dünyanın önemli bilim adamlarından Prof. Ali Demirsoy’du. İlkokul bitince bu kez Yuva Köyü’nde buluşur Kemaliye’ye kadar yürüyerek ortaokula gittik. Sonra ben öğretmen okuluna gittim, Ali Ankara’ya gitti. Birbirimizi hiç bırakmadık.
Evet, ikimizin de kaderinde yazmak bir gün tutku haline geldi. Onun kitaplarının sayfa sayısı 40 bini buldu. Ben 22 kitap yazdım. Ben hep gazeteci olmak istiyordum. Ama kısa yoldan ekmek parasına ulaşmam gerekiyordu çünkü babamı küçük yaştayken kaybetmiştik, anneme ve kardeşime bakmak zorundaydım.
Öğretmen oldum köylerde çalışmaya başladım. Gazeteci olma dürtüsü beni okumaya itti. Bolca kitap okuyordum. Ülkemin dergilerini özellikle Varlık dergisini sonraları Milliyet Sanat dergisini okuyordum. Varlık dergisinin cep kitapları benim ilk göz ağrılarım.
- Yazar olmak istemenizde Yaşar Kemal’in, Yusuf Ziya Ademhan’ın önemli bir etkisi var.
Yaşar Kemal’i İnce Memed romanını okuyunca fark ettim. Ve onun akıcı dili ve doğa betimlemeleri beni çok etkiledi. Ondan sonra artık yazar olmak istiyordum. Sonra aynı yıllarda hemşehrim gazeteci, şair, fotoğraf sanatçısı Yusuf Ziya Ademhan makinesi boynunda dağ tepe dolaşırdı ona hayranlık / öykünme başladı. Yazmak bir şeyleri anlatmak istiyordum ama nasıl?
- Köyünüz Toybelen’de öğretmensiniz derken ver elini gazetecilik!
Hürriyet Gazetesinde bir ilan gördüm; “muhabir aranıyor” hemen yazdım, kısa bir süre sonra yanıt geldi ve Kemaliye muhabiri oldum. Gazete bizi aynı zamanda eğitiyordu. Bültenler ve Ankara ve İstanbul’ da seminerlere çağırıyordu.
Fotoğraf: Uğur Demir
- Öğretmeniniz büyük bir ustanın, Oktay Ekşi’nin öğrencisisiniz.
Hürriyet Haber Ajansı Genel Müdürlüğüne Oktay Ekşi gelince Ajans daha çok muhabirleri eğitmeye başladı. Anadolu’nun çeşitli kentlerine de gönderiliyordum. Oktay Ekşi gazetecilik merakı olanlar için tam bir öğretmendi, yetişmemde çok katkısı oldu. Fotoğrafı Hürriyet Haber Ajansı’nda, Çetin Şencan Sayıl Eman’dan öğrendik. Haber yazmayı ajansın editörlerinden Cemil Özyıldırım’dan, Mete Ongan’dan (bugün hâlâ görüşüyoruz) öğrendim.
Oktay Ekşi’yi hiçbir zaman bırakmadım. Mesudiye gösterisini hazırladım ona ithaf ettim. Hep arar sorarım. Eşim Songül’le ziyaretine gideriz. Çok mutlu olur. Bugün bile beni izler, yüreklendirir, çalışmalarım, kitaplarım yayımlandığında tebrik eder. Şimdi Cumhuriyet’te yazıyor, çok sevindim. Bu müthiş birikim sessiz kalmamalı.
- Fotoğraflarınız kadar yazılarınız, röportajlarınız da birikiyordu. Sergiler açmaya ve kitaplar yayımlamaya başladınız. Onları yaşama geçme süreçleriyle anlatır mısınız?
O yıllar da hep Ajans yönlendirdi beni… Yazık bu fotoğraflara gazetede yitip gidiyor dediler, sergi aç dediler sergiler açmaya başladım. Yazık bu haberlere dediler, Keban barajı doluyordu, o kadar çok röportaj yazdım ki, onların bir kitap olmasını önerdiler, ilk kitabım Baraj’ı hazırladım. Keban röportajlarının arasına öyküler yazdım. Topraklarından kopan insanları acı hayat hikayeleri.
Nasıl yapacaktım bu kitabı Hürriyet in genel müdürü Nezih Demirkent’e yazdım. “Göndersin Hürriyet’in matbaasına bassınlar” demiş. Ben de gönderdim, basıldı. Nasıl satacaktım? Bu kez de Gazetenin sahibi Erol Simavi’ye yazdım. Beni tanıyordu, çok özel ödülünü almıştım (onun özel ödülü bir öğretmen maaşı). Mektup yazdım. Bir ay 10x15 ebadında ilan koydurdu gazeteye. Küçük bir ilçenin muhabiri olarak aylık telif ücretim öğretmen maaşını geçerdi. Muhabirliğin altın yılları...
Kitabın adı Baraj çok ilgi çekti. Sanırım Yazko edebiyat dergisinde yer aldı. Fotoğrafçılar İFSAK Başkanı Mehmet Bayhan da satışına yardımcı oldu. Baraj kısa sürede tükendi. İlk kitabımın ikinci baskısını genişleterek yapmayı çok istiyorum.
O günlerde, Milliyet Sanat Dergisinin Abdi İpekçi Röportaj Yarışması’nı kazandım. Dergiyi o yıllarda Ülkü Tamer hazırlıyordu, Alpay Kabacalı da yazı işleri müdürüydü. İkisini de rahmetle saygıyla anıyorum. Ülkü Tamer fotoğraflarıma yazılar / denemeler eklememi istedi. Bir süre Milliyet Sanat’ta daha sonra da Sanat Olayı dergilerinde yazdım. Fotoğraf dergisinde uzunca bir süre yazılar yazdım. Anadolu basını içinde çok sayıda ödül kazandım.
O yıllarda ikinci kitabım Köyden Kente yayımlandı. Fotoğraflar denemelerle aynı tarzda bir kitaptı. Bu arada eşimle Gurbet adlı bir gazete yayımlıyorduk, yerel bir gazete Kemaliye toplumuna hitap ediyordu. O küçük gazetenin tirajını 1000-1500’e çıkardık.
Gazeteyle birlikte tanıtım işleri de yaparak çocuklarımın eğitimini tamamladım. Biri fotoğraf eğitimi aldı biri de Metalurji Mühendisi oldu. Sonra o da fotoğrafa döndü. Yurt dışına gitti orada çalışmalarını sürdürüyor.
- Yazmaya ve zaman zaman sergiler açmaya devam ederken Mardin’e de gidiyorsunuz. Ve fotoğraf ile yazı yine el ele..
Kentleri yazdım Mardin’i, Van’ı, Erzincan’ı, yıllarca gidip fotoğrafladım ve denemelerimle birlikte yayımladım. Mardin’e adeta aşık oldum. Bir sergi yine fotoğraf ve denemelerden oluşan bir albüm yayımladım. Çok beğenildi, ilgi gördü. Aynı tarzda çalışmalara devam ettim. Van gölünün etrafını bir yıl süreyle dolaştım, Döne Döne Van Gölü kitabımı yayımladım, o da yine fotoğraflar ve denemelerden oluştu. Evet, albüm çalışmalarımda görseller ve yazılar/metinler birbirinden ayrılmadı.
YAŞAR KEMAL’LE DEĞİŞEN HAYAT
- Öğreniyoruz ki tam da bu dönemde Yaşar Kemal de bir yandan sizi okuyor, izliyor.
Düşünün Köy ilkokullarında kitaplarını okuyup bende böyle yazabilir miyim diye düşündüğüm, hayranlıkla anımsadığım Yaşar Kemal’le bir gün buluştuk. AKM’de Mardin sergisini açmıştım. Sponsorum Genpa Zeynel Abidin Erdem’di. Çok geniş çevresi olan bir insan, Yaşar Kemal’i de davet etmiş. Eşim Songül, Yaşar Kemal geliyor deyince dizlerim titredi. Karşıladım, elimden tuttu, sergiyi gezdi. Sonra bir daha ayrılmadık.
Bir portresini çekecektim bana “Neden Çukurova’yı çekmiyorsun” diye sordu. Bir yıl Çukurova’ya gidip geldik Songül’le. Dönüşlerde fotoğrafları getirdik kendisine sunduk. Hep yol gösterdi. Fotoğrafını çekeceğim mekânları anlattı.
Çalışma bitince sergi, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Merkezi’nde açıldı. Sonra sergiyi Frankfurt Kitap Fuarı’na götürdüm. Paris’e Yaşar Kemal, eşi Ayşe Hanım, eşim Songül ve ben birlikte gittik. Paris sergisi müthiş oldu, Fransızların ilgisini unutamam. Sergi öncesi bir toplantı yapıldı. Yaşar Ağabey konuştu, izleyiciler hayranlıkla alkışladılar.
Paris Gallimard Yayınevi dört İnce Memed i Fransızca yayımladı: “Yachar Kemal Lasaga de Memed le Mince”. Kitabın girişindeki Alaın Bosquet röportajında 13 fotoğrafım yayımlandı. Dünya da ilk kez İnce Memed romanlarına Çukurova fotoğrafı konuldu.
Yaşar Kemal’le ilgili yaptığım çalışmadan sonra, ülkemin önemli 20 yazarının fotoğraflarını çektim onlarla izleyicilerin huzurunda söyleşiler yaptım.
Yaşar Ağabey’le çok yakın dost olduk. Zaman zaman ziyaretine gidiyor sohbet ediyorduk. Birbirimizi çok sevdik. Bana çok büyük katkıları oldu. Yaşamımı değiştirdi. Öyle derin söyleşilerimiz oldu ki; ben sordum, o anlattı ve hep beni yönlendirdi. Okumam gereken kitapları söyledi ve imtihana çekti adeta.
Öldüğünde çok üzüldüm Çapa’ya, hastaneye gittim. Ayşe Hanım’la ağladık. Ayşe Hanım’ın katkısını unutamam. Çukurova Yaşar Kemal kitabımda yazdım. Onun içtenliği ve hoşgörüsü sayesinde ben Yaşar ağabeyi sık sık ziyaret ettim.
Fotoğraf: Uğur Demir
- Hey gidinin Yaşar Kemal’i, Yaşar ağabeyimizin Taş Yolu adlı kitabınızı okuduktan sonra size roman yazmanızı önermesi de yaşamınızın en önemli anlarından biri kuşkusuz. Anlatır mısınız?
Bana çok şey öğretti. Vicdanlı olmayı çok önemserdi. Yayımlanan kitaplarımı hep götürüyordum. Taş Yolu öykü kitabımı okumuş. Kuş da Öldü kitabımı götürmüştüm. Ayşe Hanım okumuş, aradı ve öyküyü çok beğendiğini söyledi. Yaşar Kemal “Her yazarın bir Çukurova’sı olmalı” derdi, “Eğin” de benim sevdam oldu. Birkaç gün sonra gittiğimde “Roman yaz oğlum” dedi ve ben Eğin üçlememi (Dönüş Zamanı, Sevda Zamanı, Gurbet Zamanı) yazmaya başladım; hasret’i anlattım, sılayı anlattım, gurbeti anlattım. Ancak onları götürüp veremedim. Vefatından sonra biten üçlememi Ayşe Hanım’a götürdüm. Onu çok özlüyorum.
- Doğru bir algı oluşması adına çok önem verdiğiniz bir konu, bir soru olduğunu bildiğim için burada da son olarak bilmez gibi yönelteceğim: Yazar mısınız, fotoğrafçı mı?
İki alanda da deli gibi çalıştım / çalışıyorum. Son zamanlarda daha çok yazıyorum. Yakında yeni bir romana başlayacağım ismini bile buldum. Ancak bu ara benim hemşehrim Enver Gökçe’yi yazıyorum. Garibim çok eza cefa çekmiş, tabutluklarda yatmış. Bir hiç uğruna mapus yatmış yıllarca. Onun köyüne gittim bir gün onun gibi yaşadım. Orada bir Anı Evi açıldı benim de çok katkım oldu o konuda. Enver Gökçe’yi bitirince romana başlayacağım.
Öykülerime, romanlara ağırlık versem de, fotoğrafçı yönüm çok kere baskın çıkıyor. Ben artık ikisiyim diyorum. Eleştirmenler edebiyat tarihini yazanlar beni nereye yerleştirirler bilemiyorum. Nerede olursam olayım. İnsan için toplumun gelişmesi için çaba vereceğim.
Bu toplum kültürle sanatla bilimle gelişecek başka çaresi yok. Dizimde / dilimde derman oldukça çalışmaya devam. Bazen fotoğraf bazen yazı. Üreterek mutlu oluyorum. Yirmi Yazar kitabım 22. kitabım oldu. Enver Gökçe’den sonra romana başlayacağım.
Odamda çok çalışıp yorulduğum da makinemi alıp çıkıyorum. İstanbul müthiş kent birkaç kez deklanşöre basınca duruluyorum. Onun için ben ikisini de bırakamam; bir yanım fotoğraf bir yanım yazı!