Barok müziğin anatomisi

Aydın Büke ve İpek Mine Sonakın tarafından kaleme alınan “Müziği yaratanlar - Barok Dönem” adlı kitap Epsilon etiketiyle raflara çıktı. Konuya ilgi duyanlar ,için kapsamlı bir başvuru kitabı niteliğindeki çalışmayı Aydın Büke ile konuştuk.

Emrah Kolukısa

Yeni ve gözden geçirilmiş, genişletilmiş baskısı Epsilon Yayınevi tarafından yapılan “Müziği Yaratanlar - Barok Dönem” müzik kitaplığı için değerli bir katkı şüphesiz. 1500’lerin sonlarında ortaya çıkan Barok sanat akımını müzik odağında inceleyen kitap Aydın Büke ve İpek Mine Sonakın tarafından yayına hazırlandı.

Kitabın yazarlarından Aydın Büke Cumhuriyet Kitap’ın sorularını yanıtladı.

Kitabınızın ilk baskısı 2006’da yapılmıştı; Epsilon’dan çıkan yeni baskı için nasıl bir çalışma yaptınız ve ilk baskıya ek olarak kitaba neleri eklediniz?

Kitabın ilk baskı Dünya Kitapları’nda 2006 yılında yapılmıştı ama bunun çalışmasına biz 2003 sonlarında başlamıştık. İlk çalışmaya başlamamızdan yaklaşık 20 yıl sonra yeni baskı için hem metni hem de kitabın ayrılmaz bir parçası olan nota örnekleri ve grafikleri geliştirdik. Ayrıca ilk baskıda hiç yer almayan müzik çalma listeleri ekledik. Bunlara kitapta yer alan QR Kodları aracılığıyla cep telefonları yardımıyla ulaşılıyor ve online müzik platformu Spotify üzerinden dinlenebiliyor. Teknolojinin bu süreçte yaşadığı gelişme bize bu olanağı sundu ve kitabı herkes için çok daha yetkin hale getirdi.

17. yüzyılda Avrupa’yı sarmalayan barok kültürün belli başlı özelliklerini nasıl tanımlarız? Müzikte ve diğer sanatlarda hangi özellikler öne çıkıyor örneğin?

Barok sanat ince işçiliğin, detayın öne çıktığı bir dönem. Mimaride ve müzikte özellikle etkili oluyor. Sözcük Portekizce, kıvrımlı, düz olmayan, eğri büğrü inci anlamına geliyor ve bu sanatın en belirgin özelliği olan detay işçiliğinin öne çıkmasına vurgu yapıyor. Sözcük önceleri bir küçümse olarak kullanılmış. Barok sanatta doğal olandan olabildiğince uzaklaşılır. İnsanların giyimi, saçlarındaki perukalar, mimari yapılar hepsi olabildiğince süslenmiştir.

Sanat, özellikle de müzik kilisenin ya da soyluların himayesinde gelişmeye başlamış, sürecin sonunda (1700’lerin ortalarında) yavaş yavaş daha geniş kitlelere ulaşmayı başarmıştır. Müzikte operanın ortaya çıkması, çalgı müziğinde solist sanatçı kavramının filizlenmesi, din dışı müziğin hızla yayılmaya başlaması, nota basımının hız kazanması hep bu dönem içinde olmuştur.  

Ülkeler ve dönemler açısından nasıl bir fark gözlemliyoruz; örneğin İtalyan besteci Vivaldi ve Alman besteci Bach’ı karşılaştırdığınızda ne gibi yorumlar yaparsınız?

Barok dönem müziğinde ülkeler bazında farklar ortaya çıksa da aslında tüm Avrupa’da İtalyan sanatçıların hakimiyetinden söz edilebilir. Özellikle opera söz konusu olduğunda Avrupa’nın tüm önemli merkezlerinde İtalyan bestecilerin ya da şarkıcıların çalıştığını görüyoruz. Bununla birlikte 1700’lü yıllarla birlikte ülkeler bazında stil farkları biraz daha belirginleşmeye başlıyor.

Bach, İtalyan ve Fransız bestecilerin yapıtlarından çok etkilenmekle, onları kendine örnek almakla birlikte, onlardan “öğrendiklerinin üzerine” kendi stilini yaratmayı başarıyor. Bunda Bach’ın dehasının önemli bir rolü olduğu kadar, İtalya’dan Avrupa’ya yayılan müziğin yavaş yavaş değişmeye başlamasının da önemli bir payı var.

KİLİSE VE SOYLULARIN ÇEKİŞMESİ

Barok dönemde kilise ve soylular arasındaki çekişme sırasında Barok sanatın (ya da kültürün) çok gelişmiş olduğu tezinden hareket edersek, bu kültürel hareketlilik içinde sanatçıların nasıl konumlandığını görüyoruz?

Barok dönemde sanatı destekleyen iki önemli kurum olarak karşımıza kilise ve soylular çıkıyor. Protestan başkaldırısı sonrasında yeniden eski günlerine dönmek isteyen Katolik Kilisesi, sanatın kitleleri etkileme gücünden yararlanmak için sanatçıları destekleyen en önemli güçtü. Bunun yanında krallar ya da soylular kendi güçlerini gösterebilmek için yine sanatı ve sanatçıları maddi olanakları doğrultusunda destekliyorlardı. Büyük bahçeler içinde yapılan görkemli sarayların inşasında mimarlar tüm hünerlerini gösteriyor, bu saraylarda sıklıkla düzenlenen eğlencelerde müzisyenlere büyük görev düşüyordu.

O dönemde sanatçıların önünde iki yol vardı: Ya kilisenin ya da soyluların hizmetinde çalışmak. Serbest çalışan bir sanatçıya rastlamak olanaksız gibiydi. Müzisyenleri göz önüne alarak söyleyecek olursak bu durum ancak 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra değişmeye başlayacak, 19. yüzyılda bu değişim hız kazanacaktı.

Barok müziğin ve onunla birlikte gelişen barok kültürün bizim coğrafyamızda nasıl bir yansıması olmuş?

Barok sanatın bizim coğrafyamıza etkisi bildiğim kadarıyla biraz gecikmeli olarak mimari yapılarda ortaya çıkmış, Avrupa’daki saraylar ve diğer yapıların barok özellikleri 18. yüzyılın ortasından başlayarak camilerde ve saraylarda kendini göstermiştir. Batı çok sesli müziğinden tümüyle farklı bir gelişme gösteren Türk müziğinde böyle bir etkiden bahsedilemez.

1640-1712 yılları arasında yaşayan Itri Bach’tan 45 yıl önce dünyaya gelmiş, tümüyle farklı bir müzik geleneğinin içinde yetişmiştir. Bu dönemdeki Türk müziğinde barok özelliklerden bahsedilemezken, 17. yüzyıl Avrupalı bestecilerin yapıtlarında zaman zaman Türk müziği öğeleri kendini göstermeye başlamış, bu durum 1700’lerin sonuna hatta 1800’ler başına dek giderek artan bir şekilde sürmüştür.


Kitabın hazırlanışı sürecinde nasıl bir işbölümüne gittiniz; kim hangi bölümleri ya da görevleri üstlendi. Ve tabii ki kitap fikrinin doğumunda basımına dek ne kadar zamanlık bir çalışmadan söz ediyoruz?

Kitaptaki müzik tarihi ve bestecileri yaşamöyküleri Aydın Büke, yapıt incelemeleri, notaların yazımı ve grafiklerin tasarlanması İpek Mine Sonakın tarafından yapıldı. Çalma listelerinin hazırlanması da Aydın Büke’ye ait. Daha önce de belirttiğim gibi, böyle bir kitap yazma fikri 2003 yılı sonlarında ortaya çıktı ve hemen çalışmaya başladık. 2004 yılında büyük bölümünü tamamlamıştık. Sonrasında yayınevi arayışlarımız başladı. O yıllarda Dünya Kitapları genel yayın yönetmeni olan Feridun Andaç projemizle ilgilenip programa almıştı.

Ancak kitap oldukça uzun bir hazırlık süreci geçirmek zorunda kaldı. Görsel öğelerin istediğimiz gibi olabilmesi için grafik tasarımı üzerinde çok çalışıldı; sonuna 2006’daki TÜYAP Kitap Fuarı’nda okuyucuyla buluşabildi. Sonrasında Dünya Kitapları’nın kapanması bizim için büyük şanssızlık oldu. Yeni baskıyı yapacak bir yayınevi bulmak kolay değildi. Bu nedenle uzunca bir süre beklemek zorunda kaldık. Epsilon Yayınevi Türk yazarların kaleminden çıkmış sanat ve müzik kitapları yayınlama projesiyle bize gelince yeni baskıyı yapabildik. Kitap bu kez de pandemi sürecinden, ilk planlanandan yaklaşık bir yıl sonra okuyucuyla buluşabildi. Ancak sonuç bizler için çok tatminkâr oldu. Umarım okuyucu için de öyledir.