Babbitt 100 yaşında!
Nobelli yazar Harry Sinclair Lewis orta sınıf yaşamın çılgınlığını anlattığı, 34 bölümde orta sınıf Amerikan yaşamının ve kültürünün kapsamlı bir fotoğrafını çektiği 1922 tarihli romanı Babbitt’i (Çeviren: Gamze Öncül / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları), 1. Dünya Savaşı’nın ardından ülkesini saran rahatlık ve öz güven dalgası içinde saplanıp malınan çıkarcı ilişkiler döneminde yazar. Yapıtta kısır rekabet, ikiyüzlü ilişkiler, reklam amaçlı dindarlık, burjuva toplumunun büyük duvarlar arasında sıkışıp kalmasını önce sistemin kurallarına uyarak ışıltılı Zenith’e çıkmaya çalışan, sonra kendini anlamsızlık evreninde bulan arketipik Babbitt ile canlandırır.
Z. Doğan Koreli
ACIMASIZ HİCİVLERİYLE KUŞAĞININ VİCDANI HARRY SINCLAIR LEWIS!
1920’ler Amerikan Edebiyatı Rönesansı’nın öncülerinden Harry Sinclair Lewis (1885-1951), yapıtlarında Amerikan kapitalizmi ve materyalizmine dair eleştirel görüşleri ile tanınır. Kırsal, tarımsal bir toplumdan giderek kentsel ve endüstriyel bir topluma geçişin getirdiği değişiklikleri romanları ve kısa öyküleri aracılığıyla yansıtır.
Dar görüşlü yaşam tarzı içinde çırpınan iş dünyasına, açgözlü tüketim ruhuna isyan eder ve küçük burjuva düşünüşü agresif bir bilinçle göstermeye çalışır. Hicivleri acımasızdır. Amerikalılara zarar verdiğini hissettiği ve ülkesinin demokratik ideallerine ulaşmasını engellediğini düşündüğü belli kurumları ve bunların işleyişlerinin sakıncalarını ortaya koymaktan çekinmez.
Kasaba taşracılığından kökten bağnazlığa kadar birçok alışkanlığı “kuşağının vicdanı” olarak eleştirel betimlemelerle sunar. Kendi insanının birçok kusurunu sorgulamasına yardımcı olur. Amacı, henüz zaman varken yurttaşlarını uyarabilmektir.
Ayrıca feminizm, ırkçılık, faşizm gibi konulara değinişi Lewis’e Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk ABD’li sanatçı unvanını da kazandırır.
Lewis orta sınıf yaşamın çılgınlığını anlattığı 1922 tarihli romanı Babbitt’i (Çeviren: Gamze Öncül / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkesini saran rahatlık ve öz güven dalgası içinde, Amerikan halkının çoğunluğunun saplanıp kaldığı çıkarcı ilişkiler döneminde yazar.
Onu bu romanı yazmaya iten nedenlerden biri de hiç kuşkusuz çocukluğunun geçtiği ve aynı zamanda “yapmacık insanların kalesi” olarak düşündüğü Orta Amerika’daki yüksek zümrenin çürümüş davranışlar ağıdır.
1900’LERİN İLK DÖNEM AMERİKAN YAŞAMININ USTA ELEŞTİRİSİ!
1900’lerin ilk dönem Amerikan yaşamını ustaca eleştiren romanda Lewis; Ohio, Indiana ve Michigan’ın bitişiğinde fantastik bir kent olan Zenith kentindeki bir emlak şirketinin sahibi orta sınıf iş adamı George Babbitt’i tanıtır.
Romanda kahraman, sürdürdüğü adeta ritüelleşmiş, konformist yaşamdan mutsuz olur ve onu daha tatmin edici bir hale getirmeye çalışır. Bunu başarmak ise oldukça zordur. Yaşadığı ortama o kadar saplanıp kalmıştır ki Zenith’in boğucu ortamını fark ettikten sonra bile yazgısını değiştirmek için harekete geçmez.
Burada tanıtılan kent soylu adam, tam da yazarın okuyucuya göstermek istediği kişidir: Egemen orta sınıf standartlarına sorgulamadan uyan, tüm düşünceleri bağlı olduğu sosyal sınıf tarafından kontrol edilen ve yaşamını başkalarının ideallerine göre biçimlendiren iş insanı yani Babbitt.
Roman, iş dünyasına tapınma, yükselen materyalizm ve tüketim çılgınlığı, yaşlı-genç kuşaklar arasındaki çatışma da dahil olmak üzere zamanının başlıca eğilimlerinin çoğunu gerçekçi ayrıntılarla yakalar.
IŞILTILI ZENITH KENTİ!
46 yaşındaki iş insanı George Babbitt, eşi Myra ve üç çocuğu Verona, Ted ve Tinka ile gökdelenler, fabrikalar ve otomobillerden oluşan ışıltılı Zenith kentinde yaşar. Sadece kendi iyiliği için başarıya ulaşmak ister.
Onun için ne kaleler ne kiliseler, yalnız lüks ofisler ve evlerle dolu bir kentteki banliyö yaşamıdır gerçek olan. Rutinlerinden vazgeçemez. İşe gidip gelir, golf oynar, kulüp sohbetlerine katılır ve yerel siyasete karışır. Ancak yaşamından hiç de memnun değildir.
En yakın arkadaşı Paul Riesling de yaşamından memnun değildir ve bunu sürekli dile getirir. Eşiyle mutsuzdur ve boşanmaktan söz eder. Riesling bir gün karısı ile ciddi bir tartışma yaşar ve onu vurur. Üç yıl ceza alır. Babbitt bu olaydan çok etkilenir ve savunduğu bazı değerleri sorgulamaya başlar.
Fotoğraf: Man Ray (Emmanuel Radnitzky)
EZBER BOZULURSA!
Hayallerinin peri kızı olduğunu düşündüğü Tanis’e gönlünü kaptırır ve onunla gizli bir ilişki yaşar. Tanis’in bohem arkadaşlarıyla takılır. Sosyal çevresinden uzaklaşır. Önceki yargılarına karşıt kimi insanlarla dostluk kurar, büyük bir döneklik içinde düşünceleriyle çelişir. Burada Babbitt’in değerler açısından savruluşu ve kimliksizliği, okuyucunu Zenith’in parıldayan ofis kulelerinin ötesini görmesine olanak tanır.
Bir süre sonra Tanis’in yaşamının da birçok yönden onunki kadar sıkıcı ve geleneksel olduğunu anlayan Babbitt hayal kırıklığına uğrar. Bu arada arkadaşları eski düzenine dönmesi için sıkıştırır. Ancak bunu reddettiği için dışlanır ve sonuçta işleri zarar görür.
Bir gün eşi Myra hastalanır. Eşinin iyileşmesi için dua eden Babbitt yaptıklarından pişmanlık duyar, iyi bir eş ve baba olmak için kendine sözler verir. Sosyal çevresi de bu konuda onu destekler ve eski statüsünü yavaş yavaş geri kazanmaya başlar.
Bu arada oğlu Ted, komşu kızı Eunice ile kaçmış ve gizlice evlenmiştir. Tanıdık tüm insanlar onların yaşlarının küçük olduğunu, bu evliliğin onaylanmaması gerektiğini ve aceleye geldiğini belirtir. Babbitt ise oğlunun kendi ayakları üzerine basan kararlı durumunu destekler ve onu başkalarının beklentilerine uymaya yönelik ağır baskıya direnmeye çağırır.
Ted ile dertleşir, hayattaki başarısızlıklarını oğluna itiraf eder. Bakıldığında içine düştüğü içi boş bataklıktan çıkış yolunun olabileceğine inancını yitirmemiştir hâlâ. Ted’e hayallerinin peşinden gitmesini öğütler ve yanız belli bir kesimin alışkanlıklarından kurtulmanın bir yolunun olabileceğini söyler.
SEVİLMEYEN BİR KARAKTERİN PİŞMANLIKLARI...
Belki de yazarın buradaki zaferi, kimsenin sevmeyeceği bir karakterin pişmanlıkları üzerinden birtakım insani durumları uyandırmasında yatar.
Önce sistemin kurallarına uyarak ışıltılı Zenith’e çıkmaya çalışan, sonra kendini boşlukta ve anlamsızlık evreninde bulan bir arketipin yaşamıdır Babbitt. Lewis 34 bölümde orta sınıf Amerikan yaşamının ve kültürünün kapsamlı bir fotoğrafını çeker.
Her bir vinyet, belgesel tadında bir koleksiyon oluşturur. Kısır rekabet, ikiyüzlü ilişkiler, reklam amaçlı dindarlık, burjuva toplumunun büyük duvarlar arasında sıkışıp kalması arketipik Babbitt ile canlandırılır.