Araplar: Kavimler, Kabileler ve Devletlerin Üç Bin Yıllık Tarihi
“Arap coğrafyası” denildiğinde ne anlıyoruz? Daha doğrusu bu ifade ilk olarak aklımıza ne getiriyor? Arap Yarımadası’nda yekpare gibi görünen fakat aslında pek çok açıdan farklılıklar bulunan kültürel yapıyı mı, yoksa tarihî, politik ve dini ayrışmaları veya bütünleşmeleri mi? 30 yıl kadar Yemen’de yaşadıktan sonra bölgeye dair araştırmalarını ve deneyimlerini kaleme alan İngiliz yazar Tim Mackintosh-Smith, Araplar: Kavimler, Kabileler ve Devletlerin Üç Bin Yıllık Tarihi (Çeviren: Nurettin Elhüseyni / YKY) adlı incelemesinde merkeze dili koyuyor. Bunun etrafına dini ve kültürü yerleştirerek politik ayrışmaları ve mezhep ayrımlarını paranteze alıp Arapçanın bölgede kültürel kimlikleri nasıl oluşturduğunu, İslamiyet öncesi şiir ve günlük yaşamdan, İslamiyet sonrası dilin ve kültürün gelişimini geniş bir tarihi perspektifle sunuyor.
Deniz YılmazARAP COĞRAFYASINDA ‘SÖZ BİRLİĞİ’
Araplar: Kavimler, Kabileler ve Devletlerin Üç Bin Yıllık Tarihi (Çeviren: Nurettin Elhüseyni / YKY) adlı çalışmasında zaman zaman yükselen zaman zaman düşüş yaşayan Arapların tarihinden önemli dönemeçlere yer veren Tim Mackintosh-Smith, incelemesinin ana eksenini belirlerken aslında coğrafyanın, geçmişi ve bugünü arasındaki bağlantıyı nasıl kurabileceğimizi gösteriyor:
“Bu kitap Arapların hikâyesini anlatırken görünüşte, ebedi ve çoğu kez trajik birlik-parçalanma döngüsünü ve ayrıca ateşi besleyen, devrimleri körükleyen, kimlikleri değiştirme ve yeniden kümeleme tarihi boyunca Arapları her şeyden daha fazla belirleyen gücü, yani Arapçayı daha yakından inceleyecek.
Dil bütün kilit tarihsel gelişmeleri, yazıya geçirilmiş Allah kelamından kelime işlem ve yeni gerici rejimlerin beyin yıkama tekniklerine kadar bilgilendirme teknolojisi temelinde birbirine bağlayan şeydir. Liderliğe soyunan bütün Arapların sıkıca tutmaya çalıştığı iptir.
Hepsinin gayesi daima asabiyeti, o ‘bağlanmışlık’ ya da ittifak hâlini, Arapçadaki ifadesiyle Arap halkları ve kabileleri arasında ‘söz birliği’ (cemü’l-kelime) yaratmak olmuştur.
Burada anlatılan Arapçanın değil, Arapların bir tarihidir. Ama ondan geçen dil ipini izlemek, bütün farklı anlamlarıyla ‘Arap olma’nın en derin damarını araştırmaktır. O ip şimdiye kadar Arapları bir arada tutmayı, onlara kimlik ve birlik kazandırmayı başarabilmiş tek bağdır…”
POLİTİK VE MEZHEPSEL PARÇALANMIŞLIK!
Smith, üç bin yıllık Arap tarihini anlatırken Batı’nın klasikleşmiş tepeden bakışı ve kanonları yerine, uzun yıllar bu coğrafyada yaşamanın verdiği deneyimle yaklaşıyor konuya.
Coğrafyadaki politik ve mezhepsel parçalanmışlığın derinine inerken Pan-Arapçılığın neden işlemediğini ve Batı’nın bu bölgeyi özel bir durum gibi görmesine karşın yöreye özgü dinamikleri neden tam anlamıyla kavrayamadığını ortaya koyup İslamiyet öncesi ve sonrası Arapların dünyadaki konumunu, yarımadadaki benzerlikleri ve farklılıkları yorumluyor:
BEREKETLİ HİLAL!
“Bugün Araplar diye bildiğimiz halk bir etnik bileşimdir. İki ana kurucu unsur, yani göçebe ya da yarı göçebe ‘arab’ kabileleri ve yerleşik Güney Arabistan kavimleri tarihöncesi çağda Arabistan’ın kuzeyine düşen Bereketli Hilal’de ortaya çıkmış olabilir; dillerinin kökeni aynı eski ‘Sami’ ailesidir.
Ama zaman içinde dillerinin yanı sıra yaşam tarzları da ayrılıp bölündü: Güney Arabistanlılar (Arabistan’ın güney kesiminde önceden yerleşmiş ve iç içe geçip karıştıkları daha eski yerli kavimlerden pekâlâ almış olabilecekleri) sulama sistemlerine ve tarıma dayalı yerleşik toplumlar geliştirdiler; ‘arab’ kabileleri ise kuyular, yağmurlar ve akınların yön verdiği gezilerle çoban göçebeliği meşgale edindiler.
Karşılıklı ticari ve siyasal çıkarlar bu iki kurucu unsurun İslam’dan önceki yüzyıllarda bir araya gelmelerinin yolunu açtı. İslam döneminin başlarında, imparatorluk kurma sürecindeki ortak tecrübe, söz konusu bileşimi bir süre daha insicamlı kılarken Arap Yarımadası’nın ötesinden gelen halkların özümsenmesiyle daha karmaşık hâle de getirdi.
Bu uzun süreç boyunca ‘arab’ kabileleri daha geniş anlamıyla Arapların parçası, hatta özündeki unsurdu; sayıca çok küçük yer tutmalarına karşın, hâlâ öyledir. Ama bizzat varlıkları Arap tarihini her zaman çetrefilli kıldı. Zira bileşimin yerleşik ve göçebe unsurları arasındaki gerginlikler, müthiş güçlü yanların yanı sıra vahim istikrarsızlıklar da yaratmış durumdadır.”
DİL ORTAKLIĞINDAN DOĞAN KÜLTÜREL VE SOSYAL BAĞLAR!
Smith’in araştırmasını okurken bölge ülkelerini ayrıştıran güç ve iktidar ilişkileri tarihinin yanı sıra dil ortaklığından doğan kültürel ve sosyal bağları da fark ediyoruz.
Arapçanın etkinliği ve evrensel bir dil hâline gelişi hem bu bağları yeryüzüne yayıyor hem de kültürel mirası. Böylece Arap Yarımadası haritasının söz konusu bağlara dayanarak çizildiğini ya da bozulduğunu hatırlatıyor yazar.
Arapçanın ve Arap kültürünün şiirle kurulup geliştiğini, çeşitli tökezlemelere karşın söz birliğinin bir şekilde korunduğunu, tarihin de buradaki birleşme ve ayrışmalarla yazıldığını anımsatıyor Smith.
BİREYCİLİK, LİBERALİZİM, KOZMOPOLİTLİK, KAPSAYICILIK, SİVİL TOPLUM, NESNEL HAKİKAT VE ARAPLAR!
Ardından bir yorumla çıkıyor karşımıza:
“Eğer bakarlarsa Araplar, kendi tarihlerinin aynasında çakımları görecektir, tabii sadece ortasındaki göz kamaştırıcı yücelik çakımına değil, o tarihin tamamına bakarlarsa. Bireycilik, liberalizm, kozmopolitlik, kapsayıcılık, sivil toplum ve nesnel hakikatin bir ‘Batı Haçlı Seferi’nin değil, kendi geçmişlerinin parçası olduğunu anlayacaklardır.”
Araplar: Kavimler, Kabileler ve Devletlerin Üç Bin Yıllık Tarihi / Tim Mackintosh-Smith / Çeviren: Nurettin Elhüseyni / YKY / 640 s.