Altan Öymen ile “Kuşaklar Arası” sohbet yolculuğu… Hikmet Altınkaynak’ın söyleşisi
Siyasetin ve basının en saygın adlarından Altan Öymen yeni kitabı Kuşaklar Arası (Doğan Kitap) adlı uzun söyleşi kitabını, Z Kuşağından gazeteci Atahan Ünal ile gerçekleştirdi. Bu iş neredeyse iki yılda tamamlandı. Ortaya Dünden Bugüne Altan Öymen ve Türkiye tablosu çıktı. Böyle bir tablodan yararlanacağımız çok şey var. Altan Öymen ile Kuşaklar Arası’nı konuştuk.
Hikmet AltınkaynakFotoğraf: VEDAT ARIK
Siyasetin ve basının en saygın adlarından Altan Öymen’in yeni kitabı Kuşaklar Arası’nı (Doğan Kitap, Kasım 2022) sanırım ilk okuyanlardanım. Okur okumaz da bir söyleşi yapmayı düşünenlerden…
Bu uzun söyleşi kitabını, Z Kuşağından gazeteci Atahan Ünal ile gerçekleştirdi. Bu iş neredeyse iki yılda tamamlandı. Ortaya Dünden Bugüne Altan Öymen ve Türkiye tablosu çıktı. Böyle bir tablodan yararlanacağımız çok şey var…
Ben de birçok meslektaşım gibi, Altan Öymen ile tanışıklığım basından ve Abi-kardeş bu eski dostluğumuz, 30 yılı aşkındır. Tanışmamız Hikmet Bila’nın derlediği "Örsan Öymen ve Politika Kazanı" adlı kitabının yayımı sırasında, 1990 yılına rastlar. Altan Abi, Milliyet gazetesi başyazarıydı. Ben Milliyet Yayınlarında editördüm.
Zamansız yaşamını yitiren kardeşi Örsan Öymen'in (1938-1987) 3. ölüm yıldönümünde hazırlanan bu kitabı için çok heyecanlıydı.
Şimdi de Altan Abi, yine çok heyecanlı. Bir yandan bu kitap nedeniyle, bir yandan Beşiktaş’ta resmi açılmayı bekleyen Altan Öymen Kütüphanesi nedeniyle… Kendisiyle Kuşaklar Arası’nı konuştuk.
‘MAZİ TAHRİFATININ KALICI OLMASI VE İZLERİNİN DEVAM ETMESİ ARTIK OLANAKLI DEĞİL!’
- Yeni kitabınızı kutluyorum. Bilgi yüklü, gerçek yüklü. Dünden bugüne gelişim yüklü. Öncelikle, “buzdolabı bizden önce yoktu, otomobil yoktu diyenler” şaşıracaklar! Ne dersiniz?
Çok teşekkür ederim iltifatına... Atahan Ünal şu sırada yok ama onun adına da... İşaret ettiğin nokta, bana da çok ilginç geliyor. “Bizden önce buzdolabı da yoktu, otomobil de. Bizim zamanımızda var oldu” masallarını anlatırken, herhalde bugünkü gençlere anlatmaya çalışıyorlar. “Daha önceki zamanları bilmezler. Çünkü, henüz doğmamışlardı” hesabıyla...
Doğrudur, o zamanları görmediler x, y, z kuşaklarındakiler. Ama işte, o zamanları yansıtan günlük gazeteler, dergiler, kütüphanelerde duruyor. Haberlerinde, reklamlarında pek çok kanıtı var, bugünkü iktidar sözcülerinin iddialarının gerçekle hiç ilgisi olmadığının...
- Kitabınız, adı olan Kuşaklar Arası’nın çağrıştırdığı gibi, sizin ve sizinle söyleşi yapan 1998 doğumlu Atahan Ünal’ın yaşantılarınıza giren radyo, televizyon, bilgisayarın hangi döneme rastladığı, bunları bireysel olarak hangi yıllarda edindiklerinizi irdeleyerek başlıyor. Doğallıkla sıra “Mazi tahrifatçılarına” geliyor. Bu tahrifat durdurulabilir mi!?
O tahrifatın kalıcı olması ve izlerinin devam etmesi mümkün değil. Çok şükür ki, bugünkü kuşaklarda artık okur-yazarlığı olmayanlar, eskisi gibi çoğunlukta değiller. O gazete kupürlerini, reklam filmi görüntülerini izleyebilir ve o “Eskiden yoktu, bizim zamanımızda var”cılara hatırlatabilirler.
“ATAHAN ÜNAL’LA AYNI İNANIŞI PAYLAŞIYORUM: ‘APOLİTİK’ DENİLEN ‘POLİTİK GENÇLER’ ÜLKENİN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK!”
- Belge olarak dergi ve gazetelerde yayımlanan buzdolabı reklamlarını da kitaba almışsınız. 1939’a kadar gidiyor. 1939 nere, 2002 nere… 60 yılı aşmış…
Aslında bunlar belge halinde hatırlanmasına hiç gerek olmadan normal koşullar altındaki bir siyaset ortamında hatırlatılır... Ama işte bu dönemin ortaya atılan iddiaların büyük bir kısmı, normallikten o kadar uzaklaştı ki, öyle bir ihtiyaç ortaya çıkıyor. Bu durum da, buna neden olanlara, Ziya Paşa’nın “Terkib-i Bend”indeki ünlü mısraı hatırlatıyor:
“Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” sorusunu...
- Atahan Ünal diyor ki: “İnanıyorum ki “Apolitik” diye adlandırılan “politik gençler” ülkenin kaderini değiştirecek. Ne dersiniz, buna katılıyor musunuz?
Atahan Ünal’ın o inanışına ben de inanıyorum. Bugünün gençlerini tanıdıkça, dinledikçe, onlarla sohbet ettikçe, o inanışım daha da güçleniyor.
- Altan Öymen’i yetiştiren öğretmen anne baba yanı sıra, okuma tutkusu mu? Yoksa gazetecilik ve siyaset mi?
Bu soruyu benim yanıtlamam güç ama, galiba hepsi birbiriyle ilgili... Hatta esas olarak birbiriyle aynı yönde gibi.
- Kitaplarınızı Beşiktaş Belediyesi’ne bağışladınız ve yakında Altan Öymen Kütüphanesi olarak hizmete girecek. Keşke her siyasetçi kitap okuru olsa da doğru kararlar alınsa, ülke için. Kitap tutkusu olan kaç siyasetçi var ki?
Kitaplar, aslında iletişim teknolojisiyle elde edilen bilgilerin de temeli... Bir ara, o teknoloji geliştikçe, onun kitap merakını gerileteceği sanılıyordu. Birçok ülkede, tam tersine, o teknolojinin kitap okumayı geliştirdiği gözlemlendi. Bana, bizde de öyle bir durum var gibi geliyor. Tabii, o gelişme, bizdeki, kâğıt üretimine büyük bir darbe vurulmasından ve ithal malı kâğıt fiyatlarının artmasından etkilenmiş olabilir. Ama bu zaman içinde, kitaba olan ilginin daha da artacağını sanıyorum. Siyasetçiler de dahil, herkeste...
- Kimi siyasetçiler kitap okumuyor, ama”bonbon”culuğu iyi biliyorlar. Ben de yeni öğrendim bu durumu. Bu durum ne zamandan beri yapılıyor?
“Bonbonculuk”, çocuklara acı ilaç içirmek için, bonbon şekeri kullanma usulü... Mesela, demokratik iktidara, özgürlüklere darbe vuran maddelerle dolu bir Anayasa değişikliği önerisinin içine, kadınlar ve gençlerle ilgili olumlu bir maddeyi koyup, o kesimlerden oy almaya çalışan bazı siyasetçiler... Bu dönemdeki “tek adam” düzenine geçiş sırasındaki yasa teklifine gençlere 18 yaşında oy kullanma hakkını tanıyan bir madde de eklenmişti. Öteki maddelerle birlikte o da kabul edildi, iyi de oldu. Bu, o konudaki bir tek faydalı ve gerekli bir maddeydi. Ama onunla birlikte kabul edilen maddelerin çoğu, ülkemizin demokratik rejimini alt üst etmesini kolaylaştırdı bu iktidar…
‘CUMHURİYET DÖNEMİNDE YAŞANANLARI SİSTEMATİK ŞEKİLDE KÖTÜLEME GAYRETLERİ ÖNE ÇIKIYOR!’
- “Kuşaklar Arası”, Cumhuriyet kazanımlarını somut olarak ortaya koyan yanıyla da çok öğretici bir kitap olmuş. Elinize sağlık. Sizin lise yıllarınızın muhteşem düzeyini de görüyoruz. Günümüzdekilerle karşılaştırıyoruz. Her şeyin ne denli bozulduğu, yozlaştırıldığı anlaşılıyor.
İltifatına çok teşekkür ederim. Aslında, benim de aklımı kurcalayan soru şu: Cumhuriyetimizin ülkemize sağladığı kazanımları, ben yaşayarak, görerek, daha önceki geçmişimizle karşılaştırarak öğrendim. Çoğunu ayrıntılarıyla, örnekleriyle birlikte hatırlıyorum. Daha sonraki kuşaklardakilerden çoğunun özellikle de şu sıradaki genç kuşakların, bunları öğrenmesini güçleştiren birçok engel oluştu sonraki zamanlarda... Hele bu zamanda onlar daha da çoğaldı. Bugünkü genel öğretim koşulları içinde öğrenilmesi zaten zordu. Şimdilerde ise o zorluk bir yana, Cumhuriyet döneminde olan-bitenleri sistematik bir şekilde kötüleme gayretleri de öne çıkıyor.
Meselâ, sadece bugünlerdeki şu örneğe bakın: Türkiye, Cumhuriyet döneminin akılcı ve tutarlı dış politikasının sonucu olarak, İkinci Dünya Savaşı’na girmemeyi başardı. Tüm komşularının, bölgesindeki tüm ülkelerin ister istemez katıldığı, çoğunun savaşan ülkelerin işgali altına girdiği İkinci Dünya Savaşı’na... Bu, o dönemin dünya tarihçilerinin ve siyasi liderlerinin takdirle kaydettiği bir gerçek...
Ülkemizdeki bir kısım politikacının o savaşla ilgili olarak yaptığı ise şu: O savaş sırasında her ülkenin aldığı “tüketimi sınırlama” önlemlerini, sanki normal zamanlarda uygulanmış gibi tahrif ederek, “Bize ekmeği karneyle yedirdiler” diye seçim propagandası malzemesi haline getiriyorlar. Oysa, o savaş döneminde gıda maddelerinin tüketimini sınırlamayan ülke yok, savaş tehlikeleri karşısında kalan başka ülkelerde arasında da…
- Bugüne kadar hiç sorulmayan soruyu Atahan Ünal soruyor. Yanıtlarınız ufuk açıcı, herkese yol gösterici… Siz açıklayabilir misiniz?
Bu kitaptaki söyleşiler arasında da, bu “geçmişi tahrif etme” örneklerinden başka birçok örnekler de var... “Geçmişte hiçbir şey yoktu. Buzdolabı da yoktu, otomobil de yoktu... Hepsi bizim zamanımızda geldi” gibi örnekler...
- Altan Abi, “Kuşaklar Arası” kitabınız çok önemli belgelerle bilimde, teknolojide, düşünce ve demokrasi hayatımızdaki gelişmeleri de çeşitli evreleriyle belgeliyor ve yansıtıyor. Bu yönüyle de aydınlanmak isteyen siyasetçiler de okumalı, anlamalı, halka yararlı olmak istiyorlarsa, gerçeklerden uzak olmamalıdırlar. Çünkü gelen özellikle Y ve Z Kuşağını artık hiç kandıramayacaklar. Ne dersiniz?
Y ve Z kuşağı, aslında, bizzat yaşamadığı, doğrudan doğruya tanığı olmadığı bir dönemle ilgili bir sürü gerçek dışı iddialar karşısında kaldı. Fakat bana öyle geliyor ki, zaten Atahan Ünal’ın sorularından ve saptamalarından da anlaşılıyor, o iddialarla, “çocuklara masallar” gibi anlatılan hikâyelerle, aldatılabilecek bir kuşak değil Y ve Z kuşağı. Geçmişin önemli bir bölümünü görmemişti ve o bölümlerden kendisine bilgi ileten yayınlar da, anlatımlar da fazla değildi, gerek öğrenim hayatında, gerek öğrenim hayatından sonra... Ama, bence özellikle gezi olaylarında çok önemli bir aşamadan geçti o kuşak... Ve o aşamanın sağladığı kazanımların da etkisiyle, giderek daha da gelişiyor. Ben ülkemizin geleceği için gezi olaylarını yaşayanların katkılarının da çok önemli olacağına inanıyorum.
Fotoğraf: İHA
‘CUMHURİYET ÇAĞDAŞLAŞMADIR’
- Atahan Ünal, kendi kuşağından da CHP Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu ile AKP Konya Milletvekili Selman Özboyacı ile yaşamları, siyasal çalışmaları, nasıl seçildikleri, amaçlarıyla ilgili söyleşi yapmış. Ayrıca Ülkü Çoban’ın sizinle yaptığı söyleşilerle kitap bir makalenizle tamamlanıyor: “Cumhuriyetimizin özelliklerinin hepsi tek bir hedefe yöneliktir” diyorsunuz… Biraz açar mısınız?
Cumhuriyetimizin özelliklerini düşünürken aklımıza önce bir “Kurtuluş Savaşı” geliyor. Sonra “ihtilal” diye de adlandırılacak bir rejim değişikliği, krallık, imparatorluk, padişahlık, çarlık gibi artık çağdışı kalmış bir totaliter rejimden millet iradesine dayanan bir “Cumhuriyet rejimi”ne geçiliyor... Sonra “devrimler”, “kalkınma hamleleri”... Bunları tüm ayrıntılarıyla anlatmak kitaplara sığmaz, ama hepsini bir sözcükle özetlemek gerekirse, o sözcük, bence “çağdaşlaşma”dır. Bunu anlatmaya çalışmıştım “Cumhuriyet’teki o yazımda... Onun metnini de kitabın “ekler” bölümünde bir daha yayımladım.
Ayrıca, bugün, milletçe karşılaştığımız sorunların en önemlilerine yol açan bugünkü Anayasa’nın çıkarılıp yürürlüğe girmesinin ne kadar büyük bir hatalar zinciri oluşturduğunu hatırlatmak için katıldığım bir söyleşi dizisi yayınlamıştı, değerli gazeteci ve televizyon yayıncısı Ülkü Çoban Yurt Gazetesi’nde... O da, kitabın “ekler” bölümünde, o dönemdeki gazetecilik çalışmalarından biri olarak yayınlandı.
- Bu değerli söyleşiye zaman ayırdığınız için çok çok teşekkür ediyorum.
Asıl ben çok teşekkür ederim. Kadim dostluğumuzun yanında bir şey daha var: Kitaplar ve yayınlar denilince, benim aklıma çoktandır Hikmet Altınkaynak’ın kitapları gelir. Kaç sayfaydı o ansiklopedik eserin, Türk Edebiyatından Yazarlar ve Şairler Sözlüğü kitabın? 1000 sayfaya yakındı galiba. Benim en faydalandığım eserlerden biridir. Ayrıca, dünya edebiyatının en önemli eserlerinden bir bölümünü bir araya getiren 100 Temel Eser adlı kitabın da çok değerlidir. Ve tabii, gazete ve dergilerdeki yazıların da... Tekrar çok teşekkür ederim bu söyleşi için.