Ali Balkız’dan ‘ Burası Ulus Dediler’

Ali Balkız, öykülerle girdiği edebiyat yolculuğunu romanla sürdürüyor. Öyküde kazandığı 1991 Ömer Seyfettin öykü ödülü, 1997-1998 PEN Yazarlar Derneği Orhan Kemal Öykü ödülü, 1998 Haldun Taner Öykü Ödülü ikinciliğinden sonra Çiğli Belediyesi 2021 Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü kazanan Büyümek İstedim’in devamı Burası Ulus Dediler’le (Literatür Yayınları) Anadolu’dan okul için köyünden çıkan bir gencin gözlemlerini anlatıyor.

Hidayet Karakuş

Fotoğraf: KADİR İNCESU

Ali Balkız, öykülerle girdiği edebiyat yolculuğunu romanla sürdürüyor. Öyküde kazandığı 1991 Ömer Seyfettin öykü ödülü, 1997-1998 PEN Yazarlar Derneği Orhan Kemal Öykü ödülü, 1998 Haldun Taner Öykü Ödülü ikinciliğinden sonra Çiğli Belediyesi 2021 Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü kazanan Büyümek İstedim’inle romana dönmüş görünüyor.

Bu kez Büyümek İstedim’in devamı Burası Ulus Dediler’le Anadolu’dan okul için köyünden çıkan bir gencin gözlemlerini anlatıyor. Yeni bir dil, alaysamalı bir anlatım Burası Ulus Dediler’e yakışmış. Son romanı üzerine söyleştik. Romanındaki gibi konuşurken de gülümsetti beni.

‘GOLLİK* ALİ ARTIK KENTTE’

- Gollik* Ali köyde doğdu, büyüdü, öğrendi. Güldüğü de oldu, ağladığı da… Kabına sığmıyordu. Nitekim köyüne de sığmadı. Okuyup öğretmen olmak için Malatya’ya gideceği belliydi. 2021 Fakir Baykurt Roman ödülünü alan ilk romanınız “Büyümek İstedim”de okumuştuk bunu.

Ki seçici kurul; “Kültürel bir ortamla ülke gerçeklerinin iç içe verilmesindeki sağlam kurgusu, güçlü gözlem gücü, alaysama, toplumsal bilinç yaratma, kişi çizimi, ortam betimlemeleri, dilin kullanışındaki yetkinlik, ironili söylemdeki başarı” konularına değinmişti.

Aynısını yeni romanınız Burası Ulus Dediler için de söyleyebilir miyiz?

Seçici kurulun bu nitelemelerini sürdürüp sürdürmediğine okuyucu karar verecek kuşkusuz. Ama şu kadarını söyleyeyim, bizim Gollik Ali artık kentte. Onun için “Gollik” sıfatını köyde bıraktı, geriye “Ali” kaldı. Ama huyu değişmedi. Yine öyle. Soran, sorgulayan, arayan, bulmaya çalışan. Kenti garipsedi, şaştı, bocaladı.

“Şeer” çok büyük; caddeler, meydanlar, binalar, dükkanlar… Gece olunca ışıl ışıl… Adlar farklı, renkler, sesler, tatlar farklı. İklim farklı… Köydeyken, ara ara, o da yel o yandan esiyorsa, komşu köyden ezan sesi gelirdi; “şeer” de neredeyse sokak başı…

- Baş edebiliyor mu?

Çalışıyor. Yılmıyor. Dayanıyor, direniyor. İlla da öğretmen olacak. Metin var, memur çocuğu, sınıf-sıra arkadaşı, o öğretiyor çok şeyi; okul, sokak, kent öğretiyor.

Şimendifer, cenabet, münkir, ihtilal, örfi idare, rövanş, suiistimal, sosyalizm, emperyalizm, gominist sözcüklerini öğrendi. Ama; esvap, bıldır, külfet, ayakçak, kuşkana, askata, yunnak sözcüklerini de unutmadı. Simidi, lahmacunu, nargileyi öğrendi. Kömbeyi, çiğdemi, alıçı, kurban etini unutmadı.

- Sesler de öğreticidir.

Trenin sesini, kağnının sesini biliyorken; şimdi otomobil, otobüs, fayton, sesleri eklendi. İçine hava basılmış, vurunca “hoplayan” astarlı topun sesini öğrendi. Tavuk sütünü ısırınca kıtır kıtır, çakşamış sandalye gıcır gıcır, daktilo tık tık, çekirdek çıt çıt ”ediyi”.

- Köyde belli bir inançsal, kültürel, ortamda yaşarken, bu kez kentte iyice şaşırmış olmalı.

Ezanı, namazı biliyordu. Yeni olan Ramazan’dı. Kimi akrabaları oruç tutuyormuş gibi yapsa da köydeki öğretmeni (Köy Enstitülü) demokrasinin ne olduğunu öğretmişti. Onun için saklanmaların yerini, dayanışma, komşuya iftarlık yiyecek götürmeye dönüştü.

27 MAYIS SONRASI MALATYA!

- Büyümek İstedim’de; 27 Mayıs’a doğru siyasi ortam, Menderes İnönü çekişmesi vardı fonda. Bu kez; Burası Ulus Dediler’de 27 Mayıs sonrası var. Malatya’yı nasıl etkiliyor ihtilal?

İnönü’nün Malatyalı oluşu nedeniyle o çetin seçimlerde bile Malatyalılar hep CHP’yi desteklemişlerdir. 27 Mayıs’a günler kala, üniversite öğrencilerinin İstanbul’daki “nümayişleri” sırasında Malatya’lı Turan Emeksiz’in polis kurşunuyla öldürülmesi ise ayrıca “Evladımızı kaybettik” duygusuyla çok etkilemiştir Malatyalıları.

27 Mayıs Anayasası’nın getirdiği, örgütlenme ve özgürleşme ortamında ise Malatyalı üniversite öğrencileri başattır. Antiemperyalist bilinç Malatya caddelerinde asfalta yazılan “Petrol Milileştirilsin” cümlesinde kendini bulmuştur.

Ortaokul öğrencisi Ali, hem bu yazıları yazanları hem de arkalarından silenleri görmüştür. Artık o annesinin “İt bile bunu yalamaz” dediği Amerikan süttozu’ndan başlayan süreç boyunca Raman Petrolleri de işin içine girince iyiden iyiye Amerikan karşıtıdır. “Emperyalizm” sözcüğünü daha sonra öğrenecektir.

‘BU BİR DÖNEM ROMANI’

- Tam burada şunu sormak isterim: Bu romanda sanki bir “belgesel” tadı var?

Doğru, bu bir dönem romanı. O tarihsel dönemde bir yandan fiziksel-biyolojik anlamda da, düşünsel, fiziksel, ideolojik anlamda da büyüyecekti kuşkusuz.

Ki o yıllarda Malatya’da altı günlük gazete, iki aylık edebiyat dergisi, dört kışlık, yazlık sinema, bir radyo, Halk Eğitim Merkezi, tiyatro, konser, okullarda şiir, münazara yarışmaları… Üç büyük fabrikanın (Sümerbank, Şeker, Tekel) her biri bir kültür merkezi… Ali gibi birinin tüm bunlardan etkilenmemesi olası değil.

- Önemli bir konu da şu: Ali denilebilir ki; Cem’lerde büyüdü. Elbette Köy Enstitülü İbrahim Öğretmen’in etkisi ama aynı zamanda Alevi inancının, hak, hukuk, adalet, sevgisi doğa toplum anlayışı da felsefesi ve tarihi de Ali’yi etkiledi. İyi de biraz büyüyünce sorular sormaya da başladı.

Evet, öyle oldu. Dede’nin oğlu Dede oluyordu. Her ne kadar Cem başlamadan Dede, canlardan rızalık alsa da köyün Dede’si kimse Cem’i de o yürütüyordu. Oysa şimdi, sınıf başkanını, Kızılay, Yeşilay, spor, harita, gezi, edebiyat başkanını, biz bütün sınıf, adaylar arasından, oy kullanarak, el kaldırarak, seçiyoruz.

“Menderes’i, İnönü’yü bütün yurttaşlar seçiyorken biz Dedemizi niye seçemiyoruz?” Aldığı yanıt “Sen küçüksün, hele biraz büyü” oluyor. Hele bir de musahip çocukları kardeş gibidir, birbirleriyle evlenemezler kuralı varken “Hz. Muhammet, kendi kızı Fatma’yı, Musahibi Hz. Ali’ye niye verdi?” sorusu var ki…

Fotoğraf: KADİR İNCESU

DEDELER İLE MÜFTÜLER!

- Ali pek yaman…

Evet, öyle. Bir yandan da Rafizilik üzerinden bu kesime yönetilen, iftiralar, karalamalar… Şu sıra Bursa’daki öğretmenin Alevi çocuklarının yüzüne karşı söylediği ahlak dışı sözü, Ali o çocuk yaşında, kendi sınıfında Din Dersi öğretmeninden duydu.

Malatya ayağa kalktı. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel müfettiş yolladı. O öğretmeni bir daha gören olmadı. Dedeler ile Müftüler el birliği, ağız birliği yaptı. Şimdikiler arka çıkıyor.

- Konumuza dönelim: Çok belirgin betimlemeler. Sanki resim yapıyor gibi. Mahalleler, Kanal, Bahçeler, bostanlar, sebzeler, meyveler, parklar, sınıflar… Kişiler; öğretmenler, pehlivanlar, analar, kızlar… Bir de dağlar… Beydağı.

Köydeyken Bakırtepe vardı. Onca taşın kayanın içinde doruğunda su kuyu olması nedeniyle, “guduretten” kabul edilen, Ziyaret dağı. Her zora düştüklerinde ondan yardım isterlerdi. Ali de o dağla arkadaş gibiydi. Şimdi Beydağı var. İçini döktüğü, her zora düştüğünde ona gidip yücelerine tırmandığı, konuşup sohbet ettiği. Öğrenip rahatladığı.

İNÖNÜ VE ATATÜRK’LE KONUŞMALAR

- İnönü ile de konuşuyor.

Canlı gibi: Heykelle konuşuyor. Köydeki öğretmeni, Muhtar Emmisi gibi. Üstelik bu bir paşa. Hatta koca Atatürk’ün canciğer arkadaşı İnönü her şeyi bilir. Simidini kimin çaldığını da, öğretmen olup olamayacağını da. Kendisine “cenabet”, “münkir” diyen yobazın kim olduğunu da…

Atatürk’le de konuşur Ali, atla da, suyla da… Tüm bunlar kendi kendiyle konuşmalardır. Duygusunu düşüncesini anlatırken okuyunca aracı kılınan bir yöntem.

- Gollik Ali henüz ortaokul öğrencisi. Sol, Sosyalizm nedir bilmiyor. Ama bir sofa iki odada, iki aile, altısı çocuk on kişi yaşamaya mecbur kalınca; kazanı, cüzdanı birleştirmeyi öneriyor…

Ali bunu köydeyken Cem’de öğrenmişti. Kurban hizmeti görülürken Cem’de kimin nesi, ne kadarı varsa onu getirir kazana konur, pişince de herkese doyuncaya kadar, ihtiyacına göre pay edilirdi. Bunu örnek aldı.

- Romanın sonu Ankara Ulus’ta bitiyor. Bir üçüncüyü mü bekleyeceğiz. Bu seri bir üçleme mi olacak?

Gollik Ali yazara “Ben seni bırakmam” diyor.

Ele avuca sığmaz, ufak tefek...