Alexandre Koberidze: 'Geçmişle bağ kurmaya çalışıyorum'
Gürcü sinemacı Alexandre Koberidze’nin Berlin Film Festivali’nde yarışan filmi “Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?” salonların ardından şimdi de MUBI’de gösterimde. Yönetmenle cumhuriyet.com.tr için söyleştik.
Emrah KolukısaGeçen yıl Berlin Film Festivali’nde yarışan ve FIPRESCI Ödülü’nü alan “What Do We See When We Look At The Sky?” (“Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz?”) masalsı bir aşk hikayesini özgün bir anlatım tarzıyla izleyiciye aktaran bir film. Filmin yönetmeni Alexander Koberidze ikinci uzun metrajlı kurmaca denemesi olan filmiyle övgüler aldı ve birçoklarına göre yılın en iyi filmlerinden birine imza attı.
Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te yaşayan Koberidze ile sanal ortamda bir araya geldik ve bir söyleşi yaptık.
Gürcistan’daki sinema ortamından konuşalım başlamak istiyorum. Orada yaşayan ve üreten bir sinemacı olarak ilk elden bize nasıl anlatırsınız Gürcistan sinemasını?
Ben aslında her zaman film izleyen, yabancı veya Gürcü yapımı olsun bulabildiğim her filmi izleyen biriydim. Tabii ki eskiden stream diye bir şey yoktu ve sadece TV’de izleyebiliyorduk filmleri. Sinemaya da çok gitmezdik doğrusu. Ben daha çok 90’lı yıllarda başladım film izlemeye, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından, yani bir gelenek kesintisi de vardı. Dediğim gibi daha çok TV’de ve 50’li, 60’lı 70’li yılların filmlerini izleyerek büyüdüm. Çok farklı türlerde filmler izledim ve çok ilginç sinemacılar keşfettim. Geçen yüzyılın başından Sovyetler dönemi boyunca süregiden bir sinema geleneği içinde filmler çekiyordu bu sinemacılar. Sonra 90‘larda bir kesinti oldu.
Birçok şeyi gibi sinema yapmak da zorlaştı. Ama şimdi yavaş yavaş yeniden bir sinema hareketliliği var diyebilirim. Tabii ki önemli bir kopuş olmuştu arada. Sadece zamansal açıdan değil, kalite anlamında da bir boşluk var... Şimdi örneğin çok az sinema salonu var Gürcistan’da. Yani durum bir yanıyla çok zor, çünkü az sayıda sinema var ve onlar da alışveriş merkezlerinde. Geleneksel sinema salonlarının olduğu binaları da bir takım varlıklı kişiler satın alıp başka şeylere çeviriyor. Sanıyorum bu durum başka ülkelerde de geçerli, sadece buraya özgü olduğunu düşünmüyorum. Ama biraz sabredersek önümüzdeki yıllarda Gürcistan’dan daha ilginç filmler çıktığını görebiliriz.
Sovyetler’in çöküşü tam bir kopuş yaşattı mı sinema anlamında? Yeni bir başlangıç mı söz konusu.
Kesin bir kopuş yaşattı sayılır ama açıkçası bu biraz da sinemacıdan sinemacıya değişir gibi geliyor bana. Ben örneğin bir şekilde geçmişle bağ kurmaya çalışıyorum. Bunu yapıyorum çünkü bence bir şey inşa etmek için bir temel gerek, sıfırdan olmaz. Benim üzerine inşa etmek istediğim şeylerden biri de geçmişin Gürcistan sineması.
‘SALONDAN ZİYADE EVDE FİLM İZLEMEYE ALIŞTIK’
Filminiz Berlin’de gösterildiğinde nasıl tepkiler geldi? Pandemi olduğu için çevrimiçi gösterildi yanılmıyorsam...
Evet... Ben biraz korkuyordum açıkçası çünkü izleyiciye nasıl geçeceğini bilemiyordum. Özellikle çevrimiçi izlemenin sonuçlarını kestiremiyordum. Ama bir şekilde olacağını da düşünüyordum çünkü artık herkes stream yoluyla film izlemeye alıştı son yıllarda. Yani şimdi MUBI üzerinden konuşuyoruz ama burada zaten çok az sinema salonu olduğu için vizyona çok az film çıkıyor ve hep bir takım sitelerden film izliyoruz ya da torrent indiriyoruz mecburen. Yine de festivaldekilerin de benim kadar buna alışkın olup olmadığından emin olmadığım için biraz kaygılıydım. Fakat sonra film gösterildi ve anladım ki insanlar izlemiş, çünkü bana mesajlar geliyordu ya da bir yerlerde film hakkında yazılar çıkmaya başladı. Bu yazılardan insanların filmi çok dikkatle izlediklerini anladım. En önemli şey de buydu benim için. Aradan bir yıla yakın bir süre geçti ve bugüne dek aldığım tepkilerin büyük bir kısmı hep olumlu tepkiler oldu.
‘FARKLI ANLATIM TARZLARI DENEMEYİ SEVİYORUM’
Film belgesel bir gerçekçilikle başladı ama aniden çok stilize bir anlatılmış bir masala dönüştü. Anlatım tarzı olarak nasıl bir arayışa gittiğinizi merak ediyorum.
Belirli bir tarzım olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Film çekerken benim için en ilginç şeylerden biri hikayemi nasıl anlatacağımı ve bunun nasıl işleyeceğini anlamak gibi geliyor bana. Bu benim bildiğim ve uyguladığım bir şey değil, daha çok deneyerek ortaya çıkaracağım bir şey. Belki bir gün hangi tarzda nasıl film çekeceğim konusunu çözerim, bilemiyorum, ama belki de bu şekilde, yani deneyerek bulmaya devam ederim. Elbette yalın bir film çekmeyi ben de istiyorum, yani net kararlar vererek her şeyi kesin hatlarıyla anlattığım bir film; böyle filmleri de çok seviyorum ve denemek de istiyorum. Ama şu anda denemek istediğim çok fazla şey var ve tek bir şeye bağlı kalmak zor geliyor.
Filmdeki dış ses anlatıcıyı da sormak istiyorum. Öncelikle o ses size mi ait ve bu dış ses kullanımına neden gerek duydunuz?
Evet ses bana ait. Bunu aslında daha önceki filmlerimde de denemiştim ama hiç kendim yapmamıştım. Bazı replikler var ki anlatıcı değil de ben söylüyorum, o yüzden de kendim seslendirmeliyim dedim, başkasının ağzından çıkmamalı... Daha iyi olabilirdi elbette ama benim elimden gelenin en iyisi bu kadardı işte. Neden dış ses kullandığım meselesine gelirsek, bunun farklı sebepleri var. Bir tanesi çok kişisel bir sebep, söylemek istediğim şeyler vardı ve bunları hiç hikayeye bulaştırmadan doğrudan söylemenin daha doğru olacağını düşündüm.
Ayrıca özellikle filmin başında ve sonlarında çok faydalı bir araç oldu benim için zira anlatıcı vasıtasıyla bir anlamda oyunun kurallarını belirlemiş oldum. Bir takım şeyleri anlatarak -kimin kim olduğu, hikayenin ne olduğu gibi- filmin yarısını harcamamış oldum bir yandan da. Bunları kısa yoldan anlattım ve zamanı da başka şeyler için kullanmış oldum.
‘NAZAR İNANIŞI ÇOK GÜÇLÜ’
Filmde geçen nazar meselesi bizim kültürümüzde çok belirgin yeri olan bir şey. Gürcistan’da da öyle anlaşılan...
Evet öyle. Özellikle çocuklar o nazar boncuklarını çok kullanıyorlar, bileklerine takıyorlar genellikle. Koruma amaçlı şeyler ve her yerde satılıyor. Kimileri büyüyünce de kullanıyor ama daha çok çocuklara taktıkları bir şey çünkü bir şekilde onların korumaya ihtiyacı olduğuna inanılıyor.