75. Cannes Film Festivali bu gece son buluyor, 21 film ödül için yarışıyor
Her festival sonu biraz hüzünlüdür. Bir o kadar da umut doludur... Dünya gerçeklerinin tehlikeli bunalımlara işaret ettiği bir dönemde, hüzün de umut da daha yoğun oluyor. Bu yıl, tüm çelişkilerin, doğal karşıtlıkların her zamankinden daha belirgin olduğu bir festival biterken, kimler ödül alacak sorusu da iyice anlamsızlaşmakta.
Mehmet BasutçuAltın Palmiye yarışına katılan 21 filmden en az üçte birinin adını ödül listesinde bulacağız yine. Kişisel tercihlerimiz, olsa olsa alfabetik sırayı değiştirebilir, o kadar. İşte o liste: Valeria Bruni Tedeschi, Jean-Pierre ve Luc Dardenne, James Gray, Hirokazu Kore-eda, Mario Martone, Christian Mungiu, Ruben Östlund, Kelly Reichardt, Kirill Serebrennikov, Jerzy Skolimowski... Bu yıl ayrıca, içerikle biçem arasındaki uyumun ve bütünlüğün, her zamankinden daha fazla önemseneceğini düşünüyorum. Keza, ödül verilecek yönetmenlerin kadın mı erkek mi oldukları da, son yıllardaki kadar önemsenmeyecek.
Ana seçkinin en yaşlı, ama sinema dili hâlâ taptaze, hatta en yenilikçi olan yönetmeni Jerzy Skolimowski’nin filmi, Musa’nın on birinci emrinin “Hayvanları seveceksin!” olabileceğini düşündürmüştü...
Ancak Musa’nın döneminde farklı tanrılara tapan kullar, sinemayı düşlerinde bile icat etmemişken, onlarca yüzyıl sonra sanatın ve eğlence endüstrisinin yaşamlarımıza bu denli etki yapacağını kuşkusuz bilen peygamber, “Şimdi yedinci sanattan söz etmenin sırası değil” diye düşünmüştü herhalde... Bugün, emirlerini revize etseydi, “Has ve dürüst yaratıcı sinemasını izleyeceksin!” emrini, belki de ilk sıralara koyardı...
Çok değil, son 40 yıl boyunca, sadece Cannes, Venedik ve Berlin festivallerinde ödüllendirilen filmlerini dünyamızı yönetenler de herkesle birlikte izleyip, üzerinde ciddiyetle düşünmüş olsalardı, dünyamız bir kez daha uçurumlar eşiğine sürüklenmeyebilirdi belki...