75. Cannes Film Festivali bu akşam başlıyor: Sinemayla siyasetin kaçınılmaz birlikteliği
Cannes’da sinemanın siyasi ve toplumsal boyutları, sanat boyutuna verilen önceliğe karşın hiçbir zaman unutulmamıştı zaten. Ancak bu yıl, bırakın unutulmayı, hergün, şu ya da bu biçimde, hem de yüksek sesle gündemde kalacağa benzer.
Mehmet BasutçuUkrayna’daki sıcak savaş gerçeğinin yansımaları, filmlerin adlarına dek uzanan farklı alanlarda kendini duyurmakta. Örneğin, bu akşam izleyeceğimiz açılış töreni ardından, yıldızı 2012’de “The Artist” ile parlayan Fransız yönetmen Michel Hazanavicius’un (1967) yarışma dışı sunulacak olan üç bölümlü güldürü türü filmi, bir ay önce açıklanan seçkilerde “Z (Comme Z)” adıyla yer alıyordu; aradan on gün geçmeden Ukraynalıların tepkisiyle “Coupez”ye dönüşüverdi!
Filmin ne savaşla ne de Rusya ile bir ilgisi vardı ancak hınzırca da lga geçtiği seri filmlerin en kötülerine göndermede bulunan Z, Rus ordusunun da simgesiydi!
Bu talihsiz göbek adının apar topar değiştirilmesi, bir kara mizah örneği gibi gözükse de Ukrayna savaşının korkunç gerçekleri karşısında kimi rastlantılara bile duyarsız kalmak, herhalde mümkün değildi...
MUHALİF RUS YÖNETMENE YER VERİLEBİLİR Mİ?
Ancak bu hümanist duyarlığın, sistematik milliyetçilikten yola çıkan anlamsız bir düşmanlık kavramıyla sansürcü zihniyete dönüşmesi, Kirill Serebrennikov’un filminin ana bölümden çekilmesi için yapılan baskılar konusundaki söylentiler doğruysa, kuşkusuz kaygı verici nitelikteydi.
Muhalif Rus yönetmen Serebrennikov (1969), yıllardır baskı altında yaşadığı Rusya’dan kaçıp Almanya’ya yerleşmişti gerçi ama Altın Palmiye yarışı için seçilen “Bayan Çaykovski”nin yapımcısı, ekonomik yaptırımların hedef aldığı Rus oligarklardan biriydi!
Fransa’nın ciddi haftalık dergilerinden L’Obs, Ukrayna’nın kültürel tanıtımından sorumlu yarı resmi bir kurumun, festivalin seçkilerini son aşamada biçimlendiren Thierry Frémaux’ya, Serebrennikov’un filmini geri çekmesi için baskı yaptığını yazıyordu. Bir filmin, salt politik ya da başka öznel nedenlerle ana seçkiye alınması ya da çıkarılması söz konusu olamazdı. Festivalin sanat çizgisini belirleyen yöneticilerin, ne yazık ki 75 yıldır alışık oldukları irili ufaklı baskılara, farklı düzey ve biçimde, bir yenisi daha eklenmişti.
Anımsayalım: Bundan tam kırk yıl önce, “Yol”un (Yılmaz Güney/Şerif Gören) listeden çıkarılması için Türk yetkililer de çok farklı nedenlerle benzer girişimlerde bulunmuşlardı!
SAVAŞ GERÇEĞİ BELGESELLERİ
Ukraynalı yetkilileri ayrıca kızdıran bir nokta, belki de, Cannes’da Ukrayna sinemasını temsil edecek olan Sergueï Loznitsa’nın (1964), “The Natural History of Destruction” adlı belgesel filmiyle, yarışmalı ana seçkide değil de, özel gösterimler başlığı altında yer alıyor olmasıydı. Cannes Festivali’nin, Eurovision yarışması türü bir etkinlik olmadığı, unutuluvermişti!
Ukrayna savaşına sıcağı sıcağına tanıklık eden kameranın kaydettigi dramatik görüntülerden, kamera gerisine dek yansıyan acılı savaş gerçekleriyle yüzleşeceğimiz başka bir belgesel, Litvanyalı antropolog yönetmen Mantas Kvedaravicius (1976-2022) imzalı “Mariupol 2” de, özel gösterimi ilgiyle beklenen bir film. 2016 yılında gerçekleştirdiği “Mariupolis” belgeseliyle tanınan Kvedaravicius, Rus ordusu Ukrayna’ya girince hemen Mariupol’e giderek, bir önceki filminde görüntülediği kişilerin bugün yaşadıkları savaş gerçeğini günü gününe kayda geçirmiş, nisan ayı başında da, kentten çıkmaya çalışırken, çatışmalar ortasında, “elinde kamerasıyla” öldürülür. Çektikleri görüntüleri savaş alanından kaçırabilen ekip arkadaşları, “Mariupol 2”in montajını festivale yetiştirmişlerdir..