5. Uluslararası Mardin Bienali, 25 ülkeden 39 sanatçının işleriyle açıldı

Oya gibi işlenmiş sarı taş yapılarıyla ünlü Mardin’in birbirinden etkileyici tarihi mekânlarında sergilenen özel işler, izleyicileri derin düşüncelere sevk ediyor.

Yazgülü Aldoğan

Ülkenin en çarpıcı mekânlarından birine sahip bir kent Mardin. Bu kente, onun çarpıcı güzelliğine, barındırdığı enerjiye hayran olanlardan biri de Döne Otyam.

2010’da Mardin’de gerçekleştirdiği ilk Bienal’den sonra da bütün zorluklarına ve arada gecikmelerine rağmen burası kurulan müzeleri, galerileri, sanat ve kültür atölyeleri ile adeta bir sanat kenti haline geldi. Pandeminin de araya girmesi sonucu Bienalin 5. edisyonu ancak bu yıl yapılıyor. İstanbul’dan gelen gruplar ve yurtdışından da katılan sanatçıların eşliğinde 20 Haziran’a kadar sürecek bienalin açılışı 20 Mayıs akşamı yapıldı. Direktörlüğünü Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın Mardin Sinema Derneği ev sahipliğinde yaptığı Uluslararası 5. Mardin Bienali’nin teması “Çimenin Vaadi”; küratörü Adwait Singh, Hintli, Yeni Delhi’de yaşayan bir filozof, yazar. Sanatçılarını daha çok kendi milletinden, coğrafyasından seçmiş. Bienale katılan 25 ülkeden 39 sanatçının 10’u Hintli. 

MEKÂNLAR ÇARPICI

İki gün kaldığımız Mardin’de çılgın çöl rüzgârının esintisine rağmen bütün mekânları gezdik, sanatçıların işlerini gördük. Mardin’e hayran olan, etkisinde kalanlardan biriyim kaçıncı kez geliyorum, yine de görmediğim yerler varmış. Bu kez işlerin sergilendiği yeni mekânlara sanatçıların işleri kadar hayran olduğumu itiraf etmeliyim! Özellikle kalenin hemen altındaki Gül Mahallesi’nde 19. yüzyıldan kalma Develi Han, sanırım küratör Adwait Singh’i de çok etkilemiş ki en çarpıcı işleri buraya yerleştirmiş. Bütün işlerini çok sevdiğim Server Demirtaş’ın hareketli heykeli, iskemlede oturan yaşlı bir kadın. Heykelin adı Çığlık. Çünkü yaşlı kadın, beklentisi gerçekleşmedikçe arada bir gözlerini ve ağzını açıyor, ellerini ve dizlerini kasıyor ve isyanını iç yakan bir çığlıkla dile getiriyor!

ÖLÜMÜNDEN SONRA

Develi Han’ın bir diğer çarpıcı işi, bu yıl kaybettiğimiz ve kaybından önce İstanbul Modern’de retrospektif sergisini izlediğimiz Selma Gürbüz’ün son işleri. Sergilenen maskelerin çoğunu Mardin’de bir marangozla yapan sanatçı, maskelere saç ve kirpik eklemiş. Hepsi birer veda sanki?

SAÇLARDAN OLUŞAN İŞ

Bahsettiğim bu işlerin arasında, pek çok konuğu etkileyen ve birinciliği verdiğim iş, Uluslararası Tasarım Vakfı Galerisi’nde sergilenen Fatoş İrwen’in Diyarbakır Cezaevi’nde geçirdiği üç yıl boyunca topladığı kadın saçlarından oluşan işi. Gülle-ler adlı eser, kadın tutukluların saçlarından dokunan iplerle kurulan bir güvenlik ağını oluşturuyor. Bu eser baskıya karşı kadın bedenini kullanmayı anlatan kolektif bir çalışma oluyor.

Size 39 sanatçının işini ve mekânların tümünü tek tek anlatmaya yerim yok. Gidip görmek gerek. Yine de ruhunu anlatmaya çalışıyorum. Küratör Adwait Singh ile pandeminin başladığı günlerde İstanbul’da tanışmış, bu genç filozofun nasıl bir tema etrafında çalışacağını dinlemiştik. Singh’in, Mardin’de de anlattığı tema, Çimenin Vaadi, tek bir cümleyle özetlenebilecek gibi değil, ama sosyal medya bunu zorunlu kılınca denenmiş. Bienal “küresel mülksüzleşme, kapitalizmin yayılması, ama sona gelmesi üzerine yerel egemenlikler ve yaratıcı dayanışmalar üzerine yeni bir düzen ihtimali” ile ilgileniyor. Singh “Çimenin doğası, iyileştirici olduğuna inandığım anarşikliği, yeryüzünün yaralarının yeşil bir örtüyle sarılma ihtimalini düşündürecek” diyor.

BELEDİYENİN MUTFAK ETKİNLİĞİ

Bienal cuma akşamüstü açıldı; sergileri cumartesi, bir mekândan bir mekâna gidip gelerek gezdik. İki kez seçilmiş olmasına karşın görevinden alınan Ahmet Türk’ün yerine atanan kayyumlu Mardin Belediyesi de aynı gün Türk Mutfağı adı altında bir etkinlik düzenlemiş. Cumhuriyet Caddesi Meydanı’nda bütün gün kadınlar yaptıkları yemekleri sergiledi, yüksek sesli canlı müzik ortalığı inletti, halaylar çekildi. Buna 19 Mayıs tatilini denk getirip kente gezmeye gelen yerli turistlerin de kalabalığı eklenince tarihi kentte konaklama, beslenme ve hareket edebilme karmaşası yaşandı. Tatilciler tarihi mekânların önünde fotoğraf çekip alışveriş yapmak; yerliler panayırda eğlenmek, bienal gezginleri sergileri gezip sanatçılarla sosyalleşmek istiyordu ve birbirinden farklı amaçları olan bu gruplar arasında neredeyse hiç etkileşim olmadı! Yanlışlıkla bienal sergilerine girenlerin kimilerinin yanı sıra çöl rüzgârı da sanatçıların işlerine hoyrat davrandı: Bazı enstalasyonlar uçtu, bazı performanslar yapılamadı, bazı işlerin üzerinde ayak izleri vardı! Mardin’in turizm konusunda gösterdiği gelişme umut verici. Burası pek yakında en önemli kültür turizmi destinasyonlarından biri olacak. Ancak kültür turizmine gelen kitlenin de iyi hizmet, nitelikli otel ve lokanta, eğlence yeri talepleri vardır. İyi personel ve yatırım yapan kazanır! 

GÜLSÜN’ÜN KUMAŞLARI

Bu bienalin çarpıcı mekânlarından biri de Alman Karargâhı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlılarla ittifak yapan Almanlar ve daha sonra da Mustafa Kemal Atatürk tarafından karargâh olarak kullanılan binanın güzelliği ve Mezopotamya Ovası’na hâkimiyeti de büyüleyici. Bienalin açılışı da burada yapıldı. Bence mekândaki en çarpıcı iş, Gülsün Karamustafa’nın iki tekstil kolajı. Sanatçının Güneydoğu kentlerindeki pazarlardan topladığı rengârenk kumaşlarla yaptığı kolajlar, kırsaldan büyük şehirlere göçü ve metropol, göçmen kültürler arasındaki çatışmadan doğan melez kültürün gelişimini gösteriyor.