1918-1923 arası işgali yaşayan şehir ve halkın tanıklıkları 100 yıl sonra anımsanıyor
“Kendimi işgal altında hissettim.” Sayfamızın şefi Yazgülü Aldoğan, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde açılan “Meşgul Şehir” sergisini beraber gezerken bana böyle söyledi. Bir İstanbul âşığı olarak söylediğinde o derece haklıydı ki bunu hissetmemiz ve dile getirmemiz için sergi salonuna girip iki üç fotoğrafa bakmamız yetti.
Deniz Burak BayrakSergideki belgelere, dijital görsellere ilişkin suya sabuna dokunmadan çok romantik bir sergi yazısı kaleme alınabilir. Bunların çeşitliliğinden üstünkörü söz edilebilir. Ya onlardan yansıyanlar? Ya yüzyıl öncesinden bize seslenen İstanbul halkının yüreğimizi sızlatan yaşadıkları? Bu izlenim yazısında daha çok 1918-1923 arası beş yıl boyunca kimin yöneteceği ve bunun nasıl olacağına ilişkin hiçbir fikri olmayan, unutulup yitmiş “meşgul” İstanbullular hakkında biraz düşünelim istiyorum.
(Bir Türk
sivilin çantasını
inceleyen Britanya
deniz piyadesi)
SARSICI FOTOĞRAFLAR...
Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşmüş ve çok zor yıllar geçirmiş İstanbul’un çilesi savaştan sonra da bitmemişti. Bu bitmeyen çile, “İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat” altbaşlığıyla açılan “Meşgul Şehir” sergisinde, görebilene çok net bir şekilde kendini belli ediyor. Dört bir taraftan sömürge kuvvetleri tarafından kuşatılan halkın çaresizliği fotoğraf ve dijital materyallere yansıyor. İşgal kuvvetleri subaylarının mutlu görüntülerinin arasında sivil Türk halkını seçebilmek çok kolay. Yüzlerindeki ifade açık seçik ortada. En sarsıcı olansa bir Britanya deniz piyadesi tarafından fakir olduğu su götürmez bir sivil Türkün çantasının belki de her gün geçtiğimiz sokakta, bir asır önce arandığını gösteren bir fotoğraf oluyor. Başka bir fotoğrafta ise şehrimizin sembollerinden Galata Kulesi’nin tepesinde bir Britanya bayrağının dalgalandığı görülüyor.
Sergide sürekli değişen ve dönüşen işgalin görünen yüzü ve yaşama tutunmaya çalışan İstanbul halkının hikâyelerini okuyoruz. Bu bazen görsel bazen yazılı oluyor. Ama duygulandırdığı şüphesiz. Enstitü yöneticisi Gülru Tanman “İşgal İstanbul’unun bin bir yüzünü göstermeye çalıştığımız, olaylar kadar kişisel tanıklıkları da öne çıkardığımız bir sergi kurguladık” diyor. Gizem Tongo ve Daniel-Joseph MacArthur-Seal’ın kürate ettiği sergide beş yüze yakın materyal kullanılmış. Birçok ülkenin arşivlerinden çıkan ve ilk kez sergilenen belgeler de var.
(Galata Kulesi’nde çekilen Britanya bayrağı.)
Sergide görülen yalnızca askeri bir gelişme değil. Zengin bir siyasi, sosyal ve kültürel buket de. İtilaf Devletleri tarafından hapsedilen, sokakta vurulan ya da işsiz kalma korkusuyla yaşayan müzisyenlerin de hikâyesi. Bunları görmek ve anlamak için anılar gerekli. Bu da fazlasıyla mevcut.
O döneme baktığımızda en rahatsız edici durumlardan biri işgalci askerlerin sürekli gülümseyen halleri. Sanki tatile gelmişçesine mutlu yansımalar gerçekten can sıkıcı. Bir de boş zamanlarını at yarışı, kriket, polo yaparak geçirmeleri; düzenledikleri birtakım yardım etkinlikleri! Kime, neye yardım ediyorlarsa!
BİR DAHA ASLA!
İstanbul, savaş sonrası işgal edilen yegâne başkent. Sergi, İtilaf Devletleri’nin şehri terk edişinin 100. yılında, şehrin yitip giden insanlarını hatırlamak, halı altına süpürülenleri yeniden okumak ve “farkına varmak” için de bir fırsat. “Meşgul Şehir” 26 Aralık’a kadar açık olacak. Ama şunu belirtelim ki mekândan ayrıldığınızda “meşgul” İstanbul halkıyla fazlaca empati, bir parça hüzün ve içinizden “Bir daha asla!” dediğinizi duyumsayacaksınız.