Yusuf Alper: ‘Şiir bana yaklaşıyor!’

Şair Yusuf Alper, kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı, yayımladığı şiirlerini Sonsuza Akan Irmakta (Klaros Yayınları) adıyla bir araya getirdi. 846 sayfalık kitapta bir yaşamdan süzülen lirik, toplumcu çağrışımlarıyla yalın, akıcı şiirler yer alıyor.

Mustafa Emre

GİZİLGÜÇ VE ŞİİR!

- Şiire adanmış bir yaşam sizinki. Neydi bunun anlamı, nasıl oldu gelişimi?

Çok küçükken evde şiir okutan halalarım, dedem olmuştu ama üniversiteye kadar pek ilgim olmamıştı. Bir arkadaşımın hediye ettiği Pablo Neruda’nın Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı adlı kitabını okuduğumda, arada bir çiziktirdiğim, catharsis (boşalım) amaçlı karalamalarımla ses, ritm, müzikalite, dize kurma vb. açısından yakınlıklar gördüm.

On yedi yaşındaydım. Neruda o yıl Nobel almıştı. Nobel alan bir şaire benzer şeyler yazıyorsam bende bir şeyler var, diye düşündüm ve şiiri ciddiye almaya başladım. O gün bugündür şiire çalışıyorum.

Şiir hayatımın anlamı oldu bir bakıma. İlk şiirlerimden bazıları Ankara’da yayınlanan, Cemal Süreya’nın gizli seçici olduğu dergilerde yayınlandı. Sonra tüm Türkiye‘de.

- Şiire nasıl yaklaşıyor, nasıl yazıyorsunuz?

Aslında şiir bana yaklaşıyor. Her şairin, yaratıcının yaratma süreci farklı olabilir. Herkes için tek bir yol vardır, denemez. Bendeki süreç; dış dünyanın, toplumun, insanların, iktidarın, zalimlerin vb. yaptıkları kötülükler bende bir gizilgüç (potansiyel) oluşturur ve bir süre sonra sözcükler aliterasyonlarla, müzikalite ve anlamla birlikte kağıda dökülürler. Bu gizilgüç daha çok bilinçdışında biriken çatışmanın, sorunların, kaygı, hüzün vb.nin bilince çıkması biçimindedir. Daha sonra estetik açıdan şiir üzerinde bilinçli çalışma başlar. Bazen çok şey değişebilir bazen hiç. Çalışma bu yelpazede yapılır. Okura sunulacak hale geldiğinde şiir olmuş, son biçimini almıştır. Artık anlamı, sezgisi, duyumsamalarıyla, çağrışımlarıyla şiir benimdir, özgündür.

‘DOĞULUYUM, ACILIYIM, HÜZÜNLÜYÜM!’

- Erzurum’dan İzmir’e uzanan çizginin şiirinizdeki izleri neler oldu?

Çocukluğum Erzurum’da geçti ama şairliğim Ankara’da başladı, İzmir de sürdü. Ama Amado’nun dediği gibi “İnsanın (şairin) anayurdu çocukluğudur”. Çocukluk ve o yıllar, doğunun acısı etnik vb. tüm özelliklerin ötesinde insan olarak hep içimde taşıdığım bir duygudur.

1978’de yayınlanan bir şiirimin adı: “Doğu Bir Acıdır Yüreğimde”dir. Tabii çağlar süren, soydan gelen genetik ve kültürel özelliklerimle de doğuluyum, acılıyım, hüzünlüyüm. Maalesef doğu bunlar demektir.

- Hem şiir yazdınız hem de şiir üstüne yazılar kaleme aldınız. Şiirin ve şairin iç dünyasını incelediniz, şiir dünyasını bütünleme çabanızın altında yatan neydi?

Aslında şiir üstüne az yazı yazdım. Ama şair psikanalizi yazılarım tabii ki ciddi bir toplamdır. Nâzım’dan Cemal Süreya’ya, Ahmet Erhan’dan Ataol Behramoğlu’na, Haydar Ergülen’e, 7 bağımsız kitap yazdım.

Son yayımlanan “Türk Şiirinin Psikanalizi”nde 30 kadar önemli şairi kitap boyutuna ulaşmayan ama çoğu uzun yazılarla inceledim. Hem yaratıcılık konusunu sıkı inceledim hem şairlerin yaşamları, travmaları ve yaratıcılıkları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya çalıştım.

Tabii bütün yazdıklarım psikanaliz çerçevesinde, bir bakıma hermenötik (yorumbilimsel) yazılardır. Kimse için kesinlikle öyledir denemez, ben de demedim. Yorumladım. Kabul edilir ya da edilmez.

‘TÜM İYİ ŞAİRLERDEN ESİNLENİRİM’

- Şiiri sevdiren şairleriniz hangileri oldu? Sizi hangi yönleri ile çektiler?

Ben bir şairden değil iyi bütün şiirlerden etkilenen, esinlenen biriyim. Dilime pelesenk olmuş ilk dizeler; belleğimde kaldığınca, küçük yanlışlıklar olabilir:

Nâzım’dan, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/Ve bir orman gibi kardeşcesine”; Taranta Babu’dan “Balıklar kahve içerken çocuklar süt bulamıyor” vb. idi. Sonra yaratıcılığımın farkına vardıran Neruda’nın “Eğilip akşamları gamlı bir ağ salarım/ O okyanus gözlerine çarpan denize” (Çev. Sait Maden tabii).

C. Süreya’dan Göçebe, Üvercinka’dan çok sayıda dizeler; “Ey yüzüne sürgün olduğum kadın…”; “Ellerim gece yatısına çağrılmış/ve/Telaşsız görünmeye çalışan /Bir Kafka gibi// Yüzüm giyotine abone”.

Cansever’den “Öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa/Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam//…Vaftizi gün ışığında bir garip protestan /…Ya tanrıya inanır ya da isyana/…Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum/ Yeniden doğmak için çıkardığım yangından// (Petrol-Phoenix).

T.Uyar’dan Tütünler Islak’tan çok dize; “Bütün mümkünlerin kıyısında…” “Üşümek çok üşümek vb.” G.Akın’dan “Kestim kara saçlarımı…”.

Kemal Özer’in 2. Yeni döneminden; Ölü Bir Yaz’dan: “Demek ki sen değilsin dört yıldızlı bir akşam/Albayın ay çıkarıp at salıp yolladığı/Demek ki senin değil kalelerde yorgunsam/Bir gece sana varsam varılan sen değilsin”.

Attilâ İlhan’dan “ne olur kim olduğunu bilsem Pia’nın/ tutsam ellerini ölsem/ben bir şehre gittiğim zaman/ O bir başka şehre gitmese/ Singapur yolunda demeseler ne olur”; “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular/Böyle bir sevmek görülmemiştir”.

Ritsos’tan ilk kitabımın ilk bölümüne alınlık yaptığım; “Sessizce bir türkü söylüyoruz/İçimizde bir yaraya bakarak”; yine ilk kitabımda bir başka bölüme alınlık olarak koyduğum: Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor/İşte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum./Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum;/Ben varım; dünya var.” (Yanlış anımsamıyorsam çeviri; “çevirmenlerin en güzeli Cevat Abi’nindi (Çapan)”

C. Baudelaire’den “ Ey acı! ey acı! hep ömrü yemekte zaman,/Ve kanımızla bizim beslenip serpilmede/Kalbimizi kemiren karanlıktaki düşman!” . Tevfik Fikret’ten “Ölümlü bir yaşamın ortasında ölmeyen aşk”.

Haşim’den “Akşam yine akşam yine akşam” “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”; Y. Kemal’den “Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde”; C. Şahabettin’den “Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma” Dıranas’dan “Kardır yağan üstümüze geceden/…”, “Yeşil pencerenden bir gül at bana/…”

Külebi’den “Yorgunsun uzaklardan gelmişsin/Yitirmişsin nen varsa birer birer/Bir sağlık bir sevinç bir umut/Onlar da hepsi nerdeyse gitti gider//. N.Fazıl’dan “Bu yağmur bu yağmur bu kıldan ince/Ve kılıçtan keskin yağan bu yağmur /Bu yağmur bu yağmur bir gün dinince /Aynalar yüzümü tanımaz olur//

LİRİZM, MÜZİKALİTE, SEZGİ, ANLAM VE ÇAĞRIŞIMLAR...

E. Ayhan’dan Devlet ve Tabiat. “Aldırma 128….” “Arka sıralardan solgun bir halk çocuğunun tek ve doğru karşılığı”. Necatigil’den “Benim sizinle olmam kaç şiire oturdu.”, “Solgun bir gül oluyor dokununca”.

Tarancı’dan “Su insanı boğar ateş yakarmış” vb. Dağlarca’dan “Çocuklar korkunç Allahım”. Anday’dan “Freud bir ağacın bilinçaltına oturmuş/Toprağın düşlerini karıştırıyor/.

Anı; Rosenbergler. O. Rifat’tan Yeni Şiirler. O.Veli’den “Urumeli hisarına oturmuş/Oturmuş da bir türkü tutturmuşum/. H.Yavuz’dan “Gene böyle alıngan mı olurdum/Büyüseydim ben başka odalarda”.

Görüldüğü gibi bu dizeler, şiirler, kitaplar; güçlü lirizm, müzikalite, ses, sezgi, anlam ve çağrışımlarıyla genç bir şair adayını etkilemişler. Bazı şairler toplumcu oluşlarıyla, bazıları bilinçdışı çağrışımlarıyla ve dili kullanmalarıyla ilgimi çekmiş. Tabii bütün bu şiir kültüründen yararlanarak kendi özgün şiirimi yarattım diyebilirim. Şu şairin etkisinde kalmıştır denmedi, denemez de.

- Toplu şiirlerinizi yayımlama isteği nelerden kaynaklandı?

Aslında teklif yayıncıdan geldi. Hemen toplu şiirler çıkarma niyetim yoktu. Sekiz kitabı 2010 ‘da toplu olarak çıkarmıştık. Biraz daha zaman geçebilirdi. Öyle ki on üçüncü ve son özgün kitabımın hemen ardından yayınlanınca Sonsuza Akan Irmakta, “Hüzün Bir Duruştur” dan rol çaldı diyebilirim. Yani son kitabım toplu şiirlerimin gölgesinde kaldı.

Ama umarım fırtına dinince çok sevdiğim ve bazı şair arkadaşlarca çok sevilen kitabım Hüzün Bir Duruştur da gündeme gelir.

Öte yandan Toplu Şiirler’in bütünsel olarak şiirleri bir araya getirmesi de hoş bir şey. “Sonsuza akan ırmakta bir avuç suyum ben” demiştim 3. kitabımda. Sonsuza varır mı? Kaç Molla Kasım bir kısmını yırtıp atar bilemem. Zaman ırmağına bıraktım.

- Kırk yılı aşkın bir süredir şiiri duyuran, yürüten emeğiniz var. Bu emek ve çabayı anlatır mısınız?

Şiirim konusunda yazılar yazan eleştirmen, şair vb. insanların yazdıklarından Seçkin Zengin “Yusuf Alper - Poetika Kitabı” (Şiiri Özlüyorum Yayını,2019) hazırlamıştı. “Sonsuza Akan Irmakta”’da da kitabın sonuna oldukça uzun seçme yazı, eleştiri konuldu. Bu konuda benim konuşmamdansa onların okunması daha şık olur.

- Başka şairlerin yaratıcı kişiliği ve süreci üstüne de araştırma-incelemeler yaparak yazdınız. Bu süreçten çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Psikanaliz açısından her insan, birey, tek (uniq)tir. Gördüm ki bu şairler için de geçerli. Sonuçta şairler de insan ve her birinin özgün kişilikleri var. Her şairin yaşadığı hayat farklı, travmaları, anne-baba tutumları, yaşadıkları çevre, toplum ilişkileri vb. Tabii genetik kumaşları, yetenekleri de farklı.

Sonuçta tümü kendi özgün şiirini yaratmış, yazmış. Nâzım’ın paşa dedesi elinden tutmuş, dayısı şehit olmuş, devleti yıkılmış; C. Süreya’nın dedesi, Memo Amcası destek olmuş, 6 yaşında anne kaybı, etnik sürgünlük ve aşağılanmalar; A. Erhan’ın anne-babası, 17 yaşında baba ölümü; meyhanede babanın boş bıraktığı sandalyeye oturmuş.

Haydar Ergülen’in dedesi, ninesi, annesi vb. güllük gülistanlık bir ortamdan sonra fanustan çıkmış gibi toplum içinde yaşadıkları; Ataol Behramoğlu’nun çok özel bir ailesel geçmişi, çocuk olarak iç savaşta 5 yaşında yalnız kalan babası, duyarlığı yüksek annesi; travmaları.

Metin Cengiz’in 18 yaşında baba ölümü vb.; Enver Ercan’ın baş kabadayı dedesi korumuş, kollamış, büyütmüş, yoksunluktan parmağını kaybetmiş, en sevdiği arkadaşını 13 yaşında ipte ölü bulmuş.

Tabii bunlar birkaç sözcükle özetlenecek konular, kitaplar değil. 100 -220 sayfa arasında kitaplar. Yaratıcılık ve şiir üstüne düşünen herkesin çok dikkatle okumaları gereken kitaplar. Tabii eser incelemeleri ayrı kişinin psikanalizi ayrıdır. Asla karıştırılmamalıdır.

- Şiir deneyimlerinizi genç kuşaklarla nasıl paylaşırsınız?

Okumak, çok okumak. Türkiye’nin ve dünyanın önemli şairlerini çok sıkı okumalarını, şiir üstüne yazılan yazıları, kitapları vb. önerebilirim. Tabii genel kültürlerini zenginleştirecek her şey okuyabilirler.

Şiir bilgiyle yazılmaz ancak yazılan şiirin zemininde ne kadar geniş, evrensel, insancıl kültür ve doğru bilgi varsa şiir o kadar iyi olacaktır. Tabii genetik yetenek ve çok çalışma bir arada olursa büyük şair olma şansı artar.

Her büyük şair kendi şiir anlayışıyla gelir, şiir evreninin bir köşesine oturur. 18 yaşında Rimbaud gibi. Y. Kemal, N. Hikmet, O. Veli, C. Süreya gibi…

- Şiir için başka tasarılarınız var mı?

Toplumun sorunları bireyselliğimle çatışıp bende kaygı, hüzün gibi gizilgüç oluşturdukça yeni şiirlerim olacaktır. Bu toplumda sorun, acı, zulüm bitmez. Çaresiz yazacağız. Toplumun vicdanı olarak.