‘Yazınsal Okuma Süreçleri¹ Özdemir İnce’nin yazısı...
Ayşe Eziler Kıran ve Zeynel Kıran’ın tamamen yenilenmiş ve güncellenmiş 5. baskısını yapan kitapları Yazınsal Okuma Süreçleri’nin (Seçkin Yayıncılık) amacı, günümüz öncesi ve günümüz yapıtlarını yazarlarından bağımsız olarak nesnel bir biçimde okumak, incelemek, çözümlemek için son yıllarda sıklıkla kullanılan yazınsal ve dilsel kuramları tanıtmak. Özellikle yazın kuramları konusunda bilimsel çalışma, yazınsal çözümleme yapan yeniliklere açık araştırmacılara ve öğrencilere yönelik kitabın bir amacı da yazınsal eleştiri yapmak isteyenlere temel dilsel ve sanatsal araçlar sunmak.
Özdemir İnce
‘ŞİİR VE GERÇEKLİK’
Şairi şiir yazmaya çağıran “şey” nedir, kimdir? Şairler analarından “şair” mi doğarlar? Sık sık düşündüğümüz sorulardır bunlar. Bu iki soruyu şairlere soracak olursak, değişik yanıtlar alırız: Kimi kendini, kimi başkalarım (toplumu), kimi toplumsal ve felsefi ülküleri vb. yerleştirir yanıtının çekirdeğine.
Bu soruyu bir başka biçimde sormak istiyorum: Ömür boyu hiç şiir okuyup dinlememiş, doğal dilin şiire dönüşümünü bir okur ya da dinleyici olarak yaşamamış bir insanın şiir yazması mümkün) müdür?
Bu soruya, en yetkin yanıtı sanırım Mikel Dufrenne veriyor: “Şairi oluşturan bir gelenek vardır hiç kuşkusuz ve şiirin var olan belli bir durumu da onu (şiir yazmaya) kışkırtır.”²
“Şairi, şiir yazmaya, kendi özgün yapıtını yaratmaya çağıran şairlerdir, başka şairlerin yapıtlarıdır,” diyor biraz sonra Dufrenne. Yani şiir okumadan, şiir dinlemeden şiir yazmak mümkün değil. Buna şarkıları, türküleri, mânileri de katabiliriz.
ŞAİRİ ŞİİR YAZMAYA YÖNLENDİREN DÜRTÜ!
Şairin başka şairlerin çağrısına uyup şiir yazmayı seçmesinde iki olgu var; biri olumlayan, biri olumlamayan. Eğer şair yalnızca birinci evreyi yaşasaydı, okur olarak kalırdı. Onu şiir yazmaya yönlendiren dürtü, olumlamama evresinden kaynaklanır. Şairin doğuştan gelen ve şiir yazmaya uygun yapısı ve yeteneği, onun okur evresinden şiirsel üretim evresine geçmesini sağlar.
Mikel Dufrenne gibi estetikçi felsefecilerin, T. S. Eliot gibi şairlerin sözünü ettiği gelenek, öteki şairlerin yapıtlarının tarihsel birikimidir. Bu geleneğin içinde yer alan şairler sanki birer telefon direğine, televizyon ara istasyonlarına benzerler; hepsi tek başınadır ama aralarında bir iletişim bağı vardır.
Genç şairler, şiirlerini bu geleneğin içinde (bu geleneğe göre değil) ve bu gelenekten itibaren yazmaya başlarlar; şairler şiirlerini bu geleneğe göre (ona tıpatıp uygun olarak) yazacak olsalardı, şiir zanaatkâr işi, konfeksiyon düzeyinde kalırdı.
Şiirsel söylemi öteki şairlerden öğrenen genç şair, şiirsel gerçeği de hayattan, kendi hayatından, başkalarının hayatından, nesnel gerçeklerden öğrenir.
Bir şairin bunları başkalarının yapıtlarından öğrenmesine pek olanak yoktur. Kendi telefon direğine, kendi telgraf direğine, kendi vericisine sahip olmak istemiyorsa o başka... O zaman bütün zamanını boşa geçirecek demektir.
Buraya kadar yazdıklarımı beşinci basımı yapılan Şiir ve Gerçeklik (Sia Yayınları) adlı kitabımdan aldım. Adı Şiir İnsana Benzer olan yazı Varlık dergisinin Eylül 1984 (924) sayısında yayınlanmıştı.
‘YAZINSAL OKUMA SÜREÇLERİ’
Bugün geçmişte yaptığım işin tersine eleştiriye ilişkin bir kitabı tanıtacağım: Yazınsal Okuma Süreçleri. Kursları var ama cevherine sahip değilse kimseyi yazar yapamazsınız, ancak biraz yöntabilirsiniz. Oysa eleştiri öğrenilebilir, öğretilebilir.
İlk eleştirmenler kuşkusuz bizzat şairler ve romancılardı. Yazar, şair, sanatçı (ressam, heykeltraş) bir modele göre çalışsalar da yapıtlarını yoktan var ederler ve bunlar tek ve benzersizdir. Yapıt yoksa eleştirmen işsiz kalır.
Eleştirmenler, kasaba ve teşrih (bir sorunu ya da konuyu ele alıp onu en ince ayrıntılarına değin gözden geçirerek anlatma, açımlama.) yapan düşünüre, aynı zamanda teşrih masasında bir ceset üzerinde çalışan pataloji ve anatomi uzmanına benzerler. Oluşum ve ölüm nedenlerini araştırırlar. Eleştirmen varolmuş bir yapıt (seset) üzerinde çalışır.
OKURUN TEKRAR YAZMA EYLEMİ; OKUMAK!
Okuma okur tarafından tekrar yazma eylemidir. Eleştirmen ise ölçer ve değerlendirir. Çok eskiden eleştirmenin bir yöntemi yoktu, karakuşi idi.
Ancak günümüzde Marksist, Sosyolojik, Tarihsel, Psikanalist, Yeni Eleştiricilik (New Critisizm), Yapısalcılık (Strüktüralizm), Yansıtma Kuramı, Metinler Arası İlişkiler Kuramı (İntertextüalite), İzlenimcilik, Rus Formalizmi, Anlatımcılık, Arketipçi Eleştiri, Duygusal Etki Kuramı ve Alımlama Estetiği gibi eleştiri okulları var.
Hepsi kendine göre fili tanımlar. Çağdaş eleştirmen bunların tamamından yararlanabilir. Ben yapıtı cami avlusuna bırakılmış piç sayan yapısalcılıktan hoşlanmam. Bir yapıtın anası da babası da vardır.
NESNEL BİR OKUMA
Bunca gevezeliği, eleştiriye giriş ders kitabı saydığım Yazınsal Okuma Süreçleri’ne getirmek için yaptım. Sözü kitabın yazarlarına bırakıyorum:
“Tamamen yenilenmiş ve güncellenmiş 5. baskısını yapan kitabımızın amacı günümüz öncesi ve günümüz yapıtlarını yazarlarından bağımsız olarak nesnel bir biçimde okumak, incelemek, çözümlemek için son yıllarda sıklıkla kullanılan yazınsal ve dilsel kuramları tanıtmak, araçlar sunmaktır.
Bu nedenle kitabın kaynakçası zenginleştirilmiş, yok sayıda örnek okuma ve çözümleme verilmiştir. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi kısacık bir paragrafı bile çok değişik açılardan incelemek olasıdır.
Görüleceği gibi kitabın bir amacı da yazınsal eleştiri yapmak isteyenlere temel dilsel ve sanatsal araçlar sunmaktır.
Kitap özellikle yazın kuramları konusunda bilimsel çalışma, yazınsal çözümleme yapan yeniliklere açık araştırmacılara ve öğrencilere yöneliktir.”
¹ Prof. Dr. Ayşe Eziler Kıran & Prof. Dr. Zeynel Kıran, Yazınsal Okuma Süreçleri, Seçkin Yay. 2021.
² Mikel Dufrenne, Le Poetique, Presses Universitaires de France, Paris, 1973.