Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun edebiyat ve düşünce dünyası
Huzursuz Bir Ruhun Panoraması - Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Edebiyat ve Düşünce Dünyası (İletişim Yayınları / 495 s.), cumhuriyet döneminin kanonik yazarlarından Yakup Kadri’nin yazarın edebiyat anlayışından günlük yaşamına, siyasi yanına uzanan geniş bir alana ışık tutuyor. Verimli huzursuzluğuna, edebiyatının kaynaklarına, aşka, inkılâba, Batı’ya, kadınlara, mekâna, millete, siyasete, Atatürk’e, dine aynalar tutuyor. Cumhuriyet tarihinin zihniyet dünyasında kapsamlı bir keşif turu sunuyor.
Yalçın Çakmak / Özge Dikmen
Huzursuz Bir Ruhun Panoraması - Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Edebiyat ve Düşünce Dünyası (İletişim Yayınları / 495 s.), cumhuriyet döneminin kanonik yazarlarından Yakup Kadri’nin yazarın edebiyat anlayışından günlük yaşamına, siyasi yanına uzanan geniş bir alana ışık tutuyor.
Verimli huzursuzluğuna, edebiyatının kaynaklarına, aşka, inkılâba, Batı’ya, kadınlara, mekâna, millete, siyasete, Atatürk’e, dine aynalar tutuyor. Cumhuriyet tarihinin zihniyet dünyasında kapsamlı bir keşif turu sunuyor.
Yalçın Çakmak ve Özge Dikmen’in yanına hazırladığı derleme, Başak Acınan, Demo Ahmet Aslan, Esra Dicle Başbuğ, Emre Bayın, Murat Belge, Tanıl Bora, Yalçın Çakmak, Özge DikmenMurat Cankara, Funda Şenol Cantek, Hasan Cuşa, Yavuz Çobanoğlu, Deniz Depe, Hakan Kaynar, Erol Köroğlu, Haluk Öner, Mehmet Özden, Barış Özkul, Can Şahin, Burcu Şahin, İbrahim Şahin, Zeynep Uysal, Gaye Belkız Yeter Şahin, Sabanur Yılmaz ve Gül Mete Yuva’nın makalelerinden oluşuyor.
EDEBİYATÇI KİMLİĞİ VE CUMHURİYET İDEOLOJİSİ
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (27 Mart 1889 - 13 Aralık 1974), geç dönem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan düşünce ve siyaset tarihimizin, edebiyat dünyasındaki önemli simalarından.
Onun, Osmanlı’nın son dönemlerinde oluşmaya başlayan edebiyatçı kimliği ve aydın kişiliği, başlangıçta mistik ve mitolojik bir tasavvurla karılırken ilerleyen yıllarda giderek kabuğunu kırıp, yeni kurulan Cumhuriyet ile ulus devlet inşasına katkı sunan ideolojik ve siyasi bir amaca doğru evrilir.
Bu da her şeyden çok Yakup Kadri’nin edebiyatçı ve siyasetçi kimliğinin birlikte anılmasını beraberinde getirir ki bunda Mustafa Kemal ve çevresi ile olan ilişkileri olmak üzere milletvekilliği yapması, gazete yazarlığı, diplomatlığı ve dahil olduğu aydın çevrenin (Kadro) önemli bir rolü vardır.
İKİ DEVLETİN HAKİMİYETİNE TANIKLIK ETTİ!
Karaosmanoğlu’nun farklı türlerden edebi eserleri, sahip olduğu “huzursuz” kişilik yapısı kadar birbirini takip eden iki devletin hakimiyet sürelerince tanıklık ettiği siyasi olay ve atmosferin de fazlasıyla etkisindedir.
Yalçın Çakmak ve Özge Dikmen’in derlediği, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan, yazarın edebiyat ve düşünce dünyasına odaklanan 25 yazarlı Huzursuz Bir Ruhun Panoraması, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu kişiliğine özgü “huzursuzluk hali”yle farklı alanlardaki verimi üzerinden inceliyor.
Bundan hareketle, kitabın adıyla, aile arşivinden alınarak kitabın kapağına taşınan Karaosmanoğlu’nun fotoğrafı arasındaki “verimli tezatla” da yazarın bu huzursuz ruh haline örtük ve de yerinde bir göndermede bulunuluyor.
Eser, Yakup Kadri ile olan “akrabalığı” dolayısıyla Murat Belge’nin önsözüyle başlıyor. Belge’nin önsözünü bağladığı son sözleriyse Yakup Kadri’nin yaşamına ilişkin “panoramik” bir sunuşla kitabın perdesini aralıyor:
“Edebiyatının da yaşıtları, çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında bir farklılık gösterdiğini söyleyebilirim. Tam istediği gibi yazabilseydi ne olurdu? Edebiyat açısından daha mutlu sonuçlar üretir miydi? Hep O Şarkı bence bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
Ama ülkesinin kaderi onu Proust’un değil, Balzac’ın kaptanı olduğu takıma yönlendirdi ve burada Yakup Kadri dışarıdan gelen dürtüklemelerle zaman zaman dozu yükselen milliyetçiliği denetleyebildiği zamanlarda düzeyli bir edebiyat adamı olmayı başardı.”
YAPITLARINDA TEMEL SORUN; GARP İLE BATILILAŞMA!
Batının, Yakup Kadri Karaosmanoğlu için yazı yaşamı boyunca temel bir sorun olduğunu dile getiren Tanıl Bora’ya göre yazarın siyasi makale, deneme, anı ve romanlarında da bir yandan hep “Garp” ile Türkiye’nin Batılılaşma deneyiminin sorunlarıyla boğuşulmaktadır.
Buradan hareketle de Bora, kitabın ilk makalesiyle “onun yazı macerası içinde bu sorunla cebelleşmesinin temel izleklerini ve uğraklarını” ortaya koymaya başlıyor.
PANORAMA ROMANI VE KEMALİST DEVRİME YÖNELİK KAYGILARI!
Yakup Kadri’nin başyapıtı 1952-53 yıllarında iki cilt halinde basılan 500 sayfalık, Türk devriminin 1920’lerden 1940’lara kadar uzanan gerçek tarihinin, Kemalist idealler açısından sert bir eleştirisini yaptığı Panorama romanıdır.
Mehmet Özden incelemesinde, yazarın Kemalist devrime yönelik endişe ve kaygılarının arka planı ile etik ve politik kodlarına ışık tutmayı amaçlıyor. Özden’in irdelediği bir diğer nokta da yazarın bu politik eleştirisinin kurmaca metnin poetik yapısına zarar verip vermediğidir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanları bütün canlı, diri uzuvlarını kaybetmiş (Thanatos) bir cemiyet karşısında münevverin erostan yana tercihini ve bu konudaki entelektüel mücadelesini ifşa ve ima eder. Onda hemen hemen her malzeme, insan ve eşya, dirimle ölüm arasında gider gelir.
Düşünmek, analiz etmek, ataletten kurtulmak ve varlığını sürdürmek isteyen ruhların, bedenlerini saran çelik zırhtan kurtulma gayretleri Karaosmanoğlu’nun edebi dilinde görülen zengin metaforların gerekçesidir.
Kısacası, Yakup Kadri’nin kelimeleri, tıpkı bazı kahramanları gibi dönüşmek / değişmek arzusuyla var olurlar. Bu açıdan İbrahim Şahin’in kaleme aldığı “Kiralık Konak yahut Erosun Fenomenolojisi”, özellikle Yakup Kadri’nin adı geçen romanının kahramanı Seniha’da ve romanın dilinde görülen, asıl dinamik tarafını oluşturan erosa ilişkin tespit ve analizleri içermektedir.
FRANSIZ EDEBİYATIYLA KURDUĞU İLİŞKİ
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, Fransız edebiyatıyla kurduğu ilişki, romanlarına yapıştırılmış kimi etiketleri yerinden oynatmak, yeni okuma alanları açmak için eşsiz bir penceredir. Gül Mete Yuva, Baudelaire’den Proust’a uzanan bu zengin kaynağın üzerinde duruyor.
Onun “bir dönemin yazarı” konumundan uzak endişelerine, edebi yaratıcılıktaki arayışlarına, bunların yapıtlarına yansımasına ışık tutuyor.
Murat Cankara ise yazısında edebiyatımızın kanonik metinlerinden olan, Yakup Kadri’nin Türk aydını ile köylüsü arasındaki kopukluğu anlattığı Yaban’ın yazıldığı tarihsel koşulları, romanın alımlanma tarihini ve metnin iç çelişkilerini kurcalayarak yeni bir yorum önerisinde bulunuyor.
TOPLUM, İNSAN, MİLLİ KİMLİK VE ULUS TASAVVURU!
Yakup Kadri’nin eserleri geleneği taşıyan değerlerin çözüldüğü, altüst olan yaşamların tüm açıklığıyla ortaya konulduğu, zihniyetlerin birbiriyle cenge tutuştuğu, kuşaklar arası çatışmalar ayyuka çıkarken, memnuniyetsizlik gerçeklikleriyle dolu bir günlük yaşam ile onu var eden kültürün hızla değiştiği toplumsal hallerin metinler aracılığıyla anlatılmaya çalışılmasıdır.
Yavuz Çobanoğlu tarafından kaleme alınan bölüm, basını hiç ara vermeksizin “milli amaçların” hizmetinde sayan yazarın, toplum ve insanı nasıl tasavvur ettiğini, milli kimlik etrafında nasıl bir ulus kuruluşu tasarladığını ve kadınların bu inşadaki rollerini tartışmaktadır.
Hakan Kaynar ise yazısında Yakup Kadri’nin en çok okunan eserlerinden Ankara’yı ezber bozucu bir şekilde tekrar ve tekrar okuyor. Yazarın zihniyet dünyasının bugünün dünyasıyla örtüştüğü noktalara da işaret ederken politik pozisyonu nedeniyle “modern” bilinen bir yazarın aslında nasıl da karşı olduğu sanılan bir düşünce dünyası içinde olduğunu göstermeye çalışıyor.
YAKUP KADRİ, ATAERKİL KÜLTÜR, VE KADINLARIMIZ
Aydın-Manisa çevresinin tanınmış Karaosmanoğlu ailesinden Yakup Kadri, çocukluğunu geçirdiği bu topraklardaki kadim ataerkil kültürü içselleştirerek yetişmiş bir erkektir.
Bunun yanında zor geçen çocukluğu ve hoyrat babasından uzaklaşarak annesi başta olmak üzere ailesindeki diğer kadınların yakınlığına sığınması, eve düşkünlüğü onda kadınlar üzerine düşünmek, yazmak ve kadınların ait olduğunu varsaydığı dünyaya ilişkin her ayrıntıya ilgi göstermek şeklinde dışa vurmuştur.
Funda Şenol Cantek’in yazısının da çıkış noktası olan, 1915’te Peyam-ı Edebi’ye yazıp 1923’te kitaplaştırdığı “Kadınlık ve Kadınlarımız” başlıklı yazı dizisinde Yakup Kadri, kadın meclislerindeki en görmüş geçirmiş kadının rolüne bürünerek, kadınları geleneksel aile yaşantısına, kutsal değerlere sahip çıkmaya, dinin, geleneğin ve ataerkil düzenin yasakları ve kurallarına göre yaşamaya davet etmektedir.
YENİ CUMHURİYET, CİHAN HARBİ VE MİLLİYETÇİLİĞE BAKIŞI!
Yakup Kadri’nin Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni Cumhuriyetin Cihan Harbi deneyimini kolektif ve tarihsel belleğinde emperyal ve yabancı bir geçmiş olarak reddettiğine ilişkin düşüncesinin en çarpıcı örnekleri Kiralık Konak, Sodom ve Gomore ve Yaban romanlarında görülür.
Seçkinci bir milliyetçi olarak Yakup Kadri, Cihan Harbi’ni cumhuriyetçi şimdinin her türlü “öteki”sini içeren geçmişi olarak resmeder. Bu bağlamda Erol Koroğlu “Mahzendeki Geçmiş: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Romanlarında Birinci Dünya Savaşı” başlıklı yazısında yazarın romanlarını milliyetçiliğin geçmişe ve tarihe bakışı çevresinde inceliyor.
Diğer yandan, Kiralık Konak ve Sodom ve Gomore romanlarını mekân ve milliyetçilik ekseninde inceleyen Zeynep Uysal ise Yakup Kadri’nin “milli ideal” uğruna bireysel gelişimlerini sekteye uğrattığı karakterlerinin evden ve şehirden koparak mekânsızlığa sürüklenişlerini tartışıyor.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bazı hikâyelerinin malzemesini toplumun yaşadığı bu siyasi ve sosyal olaylarla ilgili gözlemlerine dayandırmaktadır. Yaşanmış ve yaşanmakta olan tarihi gerçekliklerle okuyucunun karşısına çıktığı görülen yazarın bu gerçekliği yansıtırken gözlemlerine olabildiğince sadık kalmaya çalıştığını söylemek olanaklı.
Özge Dikmen, Yakup Kadri’nin Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında Türk halkının yaşadıklarını konu edindiği hikâyelerini incelediği yazısında, yazarın hikâyelerinde kahramanlarının çoğunu Türklerin oluşturduğu halkın çektiği acılara ve uğradığı zulümlere değinirken, azınlıklara yaşanılan sürecin siyasi ve sosyal durumuna göre roller biçtiğini ve olumsuz bir bakış açısı ile değerlendirdiğini örnekleriyle ifade etmeye çalışıyor.
Peki ya Yakup Kadri’nin çocukluğu ve gençliği? Bu evreler, kendisine rol modeli olabilecek bir kahraman arayışıyla geçmiştir. İdeal kahraman arayışı ile “Milletin Babası” olan Atatürk’e duyduğu hayranlık arasında dolaylı bir ilişki var mıydı?
Yakup Kadri’nin, Atatürk’ün kendisine karşı gösterdiği himaye ve ihtimamdan İnönü döneminde yoksun kalması, İnönü’ye karşı duyduğu hayal kırıklığının arkasındaki kişisel ve psikolojik etkenlerden biri miydi; yoksa bunun altında, bazı ideolojik ve politik etkenler de belirli bir rol oynamış mıydı?
Demo Ahmet Aslan, “‘Büyük Adam’ ve ‘Küçük Politika’: Yakup Kadri’de Atatürk ve İnönü Ayrımı” başlıklı makalesinde bu soruların dengeli bir yanıtını aramaya çalışmaktadır.
Yakup Kadri Cumhuriyet Türkiyesi’nin inşa sürecinde pozitivist bilim anlayışına yakın bir duruş sergilemiş ve eserlerinde hayalini kurduğu ideal toplumun resmini çizmiştir. O ilerlemenin metafizik içermeyen, yalnızca maddi dünyanın gerçeklerine dayanan pozitivist anlayışla gerçekleşeceğine inanmaktadır.
Buradan hareketle Can Şahin kaleme aldığı makalede Yakup Kadri’nin Nur Baba, Yaban, Ankara ve Panorama romanlarında yer alan pozitivist söylemi tespit etmeye çalışmıştır.
KADRO YILLARI...
Peki ya yazarın Kadro yılları? Burada da Emre Bayın, Yakup Kadri’nin Kadro yazılarından hareketle “İçeri Edebiyatı’nı Yaratmak” başlıklı makalesiyle, hem Kadro dergisinin hikâyesini anlatmakta hem de Yakup Kadri’nin dergi için kaleme aldığı yazıları incelemektedir.
Yakup Kadri’nin yapıtlarında birey-mekân etkileşimi belirgindir. Romanlardaki kişilerin iç ve dış mekânlardaki temsilleri toplumsal olana ilişkin bilgi verir. Bireyleri çeşitli açılardan dönüştüren mekânlar, toplumsal cinsiyet rollerinin de yeniden üretildiği alanlardır.
Buradan hareketle Başak Acınan, Yakup Kadri’nin romanlarından seçilen kadınların ev içi ve dışı alanla kurdukları ilişki ve mekânın bu ilişkilerdeki rolünü yazarın eserlerinden örneklerle irdelemektedir.
HİKÂYECİLİĞİ...
Yakup Kadri yazını dendiğinde akla öncelikle romanları gelse de yazarın hikâyeciliği de oldukça dikkate değerdir.
Yakup Kadri’nin hikâyelerini can sıkıntısı kavramı üzerinden inceleyen Burcu Şahin, sıkıntı kavramının dünya, sonluluk, zaman ve hakikat üzerine düşünmeyi beraberinde getirdiğini, ancak Yakup Kadri’nin metinlerinde bu kavramın, toplumsal cinsiyet rollerini vurgulamaktan öteye taşınmadığını belirtmektedir.
Yazarın, can sıkıntısını cinsiyetler üzerinden kurgularken bunu romanlarında ve hikâyelerinde bir yer değiştirme ile yaptığı, bu yolla can sıkıntısı merkezinde romanlarındaki kadınlarla hikâyelerindeki erkeklerin tavırlarının benzerlik gösterdiği anlatılmaktadır. Yakup Kadri’nin ulus inşa sürecinde can sıkıntısı kavramına da otoriter modernleşmenin içinden baktığı görülecektir.
YABAN VE DON KİŞOT!
Derlemedeki ilgi çekici bir diğer makale de Karaosmanoğlu’nun Yaban romanını Cervantes’in Don Kişot’u etrafında yorumlayan Deniz Depe’ye ait.
Türk edebiyatında önceleri bir çocuk kitabı olarak görülen ve ciddiye alınmayan Don Kişot’un Milli Mücadele yıllarıyla beraber maceraperest bir kahramana dönüşme süreci ve bu yılların romancılarının kendilerini nasıl Don Kişot ile özdeşleştirdiğini odağa alan Depe, böylece Türk aydınının kendi ile bir hesaplaşması olan Yaban’ın kahramanları da bu çerçeve içinde analiz ediyor.
TİYATRO OYUNLARINDA KADIN, KRİZ VE ÖLÜM TEMALARI!
Esra Dicle ise roman, hikâye, mensur şiir, anı gibi türlerin yanı sıra tiyatro alanında da eserler veren Yakup Kadri’nin oyunlarını “kadın, kriz ve ölüm” odağında inceliyor.
Oyunlarda erkek karakterlerin kriz ve ölüm deneyimini bireysel ve toplumsal boyutlarıyla ele alan makalesinde, bu konulara eklemlenmiş bir kadın sorununun da varlığına, karakterlerin krizin sebebi veya aşılmasının engeli olarak konumlandırıldığına işaret ediyor Dicle.
Son olarak Hasan Cuşa, kaleme aldığı araştırma yazısında genel olarak devletin ekonomiyi kontrol altına alması, özel de ise iktidar güçlerinin sanata yön vermesi şeklinde tanımlanan dirijist anlayışın sunduğu perspektiften hareketle Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Milli Mücadele konulu hikâyelerini inceliyor, Karaosmanolu’nun temel paradigmalarını serimlemeye çalışıyor.