Siyasal polisiye… M. Sadık Aslankara’nın yazısı...
Devlet dediğimiz ne, bir tür “polisiye teşkilat” örgütlenmesi değil mi? Bu nedenle “Hamlet”, “Gülün Adı” gibi yapıtlar erkle ilişki odağında bunu yansılayan edebiyatın da dorukları. Bizdeyse polisiyenin artık alabildiğine siyasallaştığı, toplumun, olup biteni bu yolla öğrendiği söylenebilir pekâlâ.
M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Ekiİnsanların, çocuklarla kadınların kırılıp sapır sapır yerlere saçıldığı, her gün buna yenilerinin eklendiği bir ülkede yaşıyoruz. Devletin, suçu başkalarına atma lüksü olabilir mi? Kuşlar konacak bir alan bulamıyorsa kendilerine, bunun suçu da devletin elbette, eylemleriyle devleti yöneten, yönlendiren siyasal erkin.
Yaşadığımız yurtta, toplumda mutluluğun, refahın önünü kesen her eylem edebiyatımızda siyasal anlatı olarak önümüze gelirken aşağıda birkaç satırla yer açacağım üç yapıt, bu tutumun yalnız bizim dilimizde değil öteki dillerde de yazınsal anlatıların aslında birer siyasal yapılandırma, biçimlendirme olduğunu sezdirmekle kalmıyor, enikonu olguyu da gözler önüne seriyor.
ABDULLAH AREN ÇELİK: ‘KANDAN ADAM’
Abdullah Aren Çelik, Kandan Adam (Everest, ikinci basım, 2019) adlı romanında, istihbarattan cinayet komiserliğine, Ankara’dan Diyarbakır’a uzanan geçmişiyle emniyet görevlisi temel karakteri Ahmet Boz aracılığıyla doğrudan polisiye olarak giriyor yapıta.
Ne ki kentteki ilk günlerinde “bir cesedin izini sürerken” “cinayeti soruşturma görevi kendisine verilmiş ve kısa bir süre sonra da davadan el çektirilmişti(r)”. Sonuçta “dava bütün hayatını değiştirmiş, dahası” “[p]ırpırları sökülüp arşive” gönderilmiştir.
Arşive giderken “cinayetin arkasındaki derinliği yeni fark etmiş, olayın İçişleri Bakanlığı’na kadar uzanan bir mesele olduğunu da o zaman anlamıştı(r).” (17, 18)
“Ya devletin milli menfaatleri zedelenmiş ya da davanın ucu kodaman birine gidip dayanmıştı(r)” çünkü. (29) Kaldı ki çoğu “siyasi” “birçok cinayetin sümen altı edildiğine (de) tanık olmuştu(r)” o. (57)
Aradan geçen on yıl sonra, arşivde, “aynı yerden çıkarılan bir cesedin” (17) dosyası yine Ahmet Boz’un önüne gelmiştir:
“Şaşır(ır). Zira isminin altında, ‘Bu davayı çöz, hayatını geri al!’ diyen bir not vardı(r).” (28) Ahmet Boz içe dönük, kendini dinleyen, kuşkucu kapalı biridir, kararlıdır ama. “Davayı gizli yürütecek ve yıllar önce kaybettiği itibarını geri kazanacaktı(r).” (30)
Bu, aynı zamanda bozulan evliliğini kurtarmanın da yolu olacaktır kendisi için. Oysa bu evlilikte eşi Gülhan, “teselliyi kendi içinde arayan umutsuz bir kadına dönüşmüştü(r)” çoktan. (35)
Ahmet Boz, “Gülhan’la aralarında onarılamayacak bir kopuşun meydana geldiğini” (54) görmüştür. Rastlantıyla eline geçen, “kime yazıldığı belli (olmayan)” (44) isimsiz “bir aşk mektubu” (42) aralarındaki uçurumu daha da derinleştirir.
Ahmet Boz, mektupla birlikte bir büyük şüpheyle kıvranmaya koyulur: “Kıskançlık, öfke, umutsuzluk, intikam, korku, yalnızlık benzeri duygular” (69) peşini bırakmaz.
Roman bu aşamada, okur önünde farklı katmanlar açarak gelişimini sürdürüyor. Nitekim Abdullah Aren, Ahmet Boz’la Gülhan arasındaki derin yarılmayı işlerken bir yandan cinayeti, ama bu cinayet eşliğinde bir kent monografisini, yanı sıra bir tarihsel dökümü, roman kurgusu içinde heyecanlı akış serüveniyle neredeyse okurun önüne boca ediyor.
Yazar, böylelikle dramatik aksı dağıtmadan alegorik bir kent tarihiyle birlikte kurduğu anlatısında görece belgeselleştirdiği monografiyi aynı zamanda bir Othello sendromuyla harmanlarken bunları kucaklayan nebulayı sürprizli sona taşıyor. Sessizlikle geçiştirilemeyecek bir yapıt Kandan Adam.
IMRE KERTESZ: ‘POLİSİYE BİR ÖYKÜ’
Imre Kertész, Polisiye Bir Öykü (Çev. Ersel Kayaoğlu, Can, dördüncü basım, 2021) adlı yapıtının “Almanca baskıya önsöz”ünde, “27 yıl sonra”, “İktidarı illegal biçimde ele geçirmiş bir diktatörlükte, gayretkeş sansürcülerin gözünün önünde, illegal biçimde iktidara yükselmiş bir gücün yöntemlerinin konu edildiği bir öykü nasıl yayımlanabilirdi?” deyip ekliyor:
“Sonunda, öyküdeki olayın korkunçluğundan hiçbir şey eksiltmemeye; ama olayın geçtiği yeri, hayal ürünü bir Güney Amerika ülkesine kaydırmaya karar verdim.”
Yazar, söylediği üzere “yalın” bir öykü paylaşıyor, “[k]aderi (kendileri) tarafı(n)dan kararlaştırılmış” (28, 22), kişilerin “teşkilat”ça nasıl çizgiselleştirip kuklalaştırıldığını. “Kaydedilmiş kişi er ya da geç şüpheli kişiye dönüşecekti(r), buna hiç kuşku yoktu(r).”
Bu durum “sicili(n)e kaydedil(en)” kişi için bir “kara yazgı”dır. (33) Böylelikle biz, hiçbir suçu, günahı olmadan da insanların hayatının nasıl karartıldığını okuruz Imre Kertész’nin bu yalın öyküsünde.
Heinrich Böll’ün Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru, Erdal Öz’ün Yaralısın adlı romanları da anımsanabilir. Hele günümüzde, mutlaka okunmalı Polisiye Bir Öykü.
EYLEM ATA GÜLEÇ: ‘UZAK DEĞİL’
Eylem Ata Güleç, Abdullah Aren gibi Diyarbakır’a düşürüyor yolumuzu: Uzak Değil (YKY, 2021) adlı öykü kitabında. Toplumda derin bir kuşkunun, hatta hiçlik duygusunun yayılıp sonuçta “her şeyden güçlü” (10) devlet tarafından organize edilen bir yılgınlaştırma politikasının insanlar üzerinde egemen kılınmaya çalışılmasını okuyoruz Eylem Ata’nın kaleminden.
Böyle bir evrende “[y]aşamış sayılmay(an)” (20) bu insanların yalın öyküleri: “Hava karardığında keskin nişancılar için kadın, çocuk, hayvan fark etmiyordu(r) çünkü.” (19) “Kürt olduğu için” mi? (33)
Okunması gereken içli, iç yakıcı öyküler: Uzak Değil.
www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.