İngilizlerin Gözünde Türkiye (1776-1923)
Türkiye’nin merkezinde olduğu birçok uluslararası konunun yeniden gündem olduğu bugünlerde, David. S. Katz’ın İngilizlerin Gözünde Türkiye: 1776-1923 (Çeviren: Nurettin Elhüseyni / Yapı Kredi Yayınları) çalışması raflarda yerini aldı. Yapı Kredi Yayınları etiketiyle okurla buluşan kitap hem içeriği hem de derleniş biçimiyle, farklı bir bakış sunmakta. Yazar bu çalışmasıyla, tarihçi Gibbon ile beraber, İngiliz politikasının şekillenmesinde pay sahibi olan önemli kişilerden şair Lord Byron, Başbakan Benjamin Disraeli, romancı John Buchan ve yine tarihçi Arnold Toynbee’nin hayat hikayelerini okuyucuya sunuyor.
Çağdaş BayraktarSaygın tarihçi David S. Katz, bu çalışmasını, “İngiltere’deki Yahudiler” ve “İngiltere’deki Hıristiyanlar” üçlemelerinden sonra “Müslümanlar” üzerine yazacağı üçlemenin ilk kitabı olarak değerlendiriyor.
Katz’ın bu alandaki araştırmalarını kitaba çevirmesindeki esas neden, Rönesans’tan, bilimin ayrı bir döneme dönüştüğü 19. Yüzyıl sonuna kadar olan zaman diliminde, “Türkiye’ye İngiliz bakışının şekillenişi” üzerine çok az şey yazılmış olması.
Ve bu yazılanların da Türkçeyi bilmeksizin ve bunun sonucunda da içeriklerde yoğun ölçüde gerçeklikten kopuk çıkarımlar barındırması. Yine yazarın bu konudaki çalışmalarla ilgili altını çizdiği gerçek ise çalışmaların, İngiliz klasik eğitimine ve Yunan dostluğunu merkeze koyan yanlı anlatımı…
EDWARD GIBBON
BEŞ FARKLI KARAKTERİ KESİŞTİREN DOĞRU
İngilizlerin Gözünde Türkiye; Edward Gibbon’ın Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne ilişkin eserini ortaya koyuşundan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına kadar olan zaman dilimini kapsamakta.
Yazar bu çalışmasıyla, tarihçi Gibbon ile beraber, İngiliz politikasının şekillenmesinde pay sahibi olan önemli kişilerden şair Lord Byron, Başbakan Benjamin Disraeli, romancı John Buchan ve yine tarihçi Arnold Toynbee’nin hayat hikayelerini okuyucuya sunuyor.
Kitabı çarpıcı kılan gerçekliklerden biri de özellikle Toynbee olmak üzere karakterlerin Türk karşıtlığından Türk dostluğuna evrilen süreçleri, buna rağmen yazarların eserlerinin dönemlerden kaynaklı olarak kendi içinde zıtlık taşıyor olması.
LORD BYRON
ÖNGÖRÜLEMEYEN DÖNÜŞÜM
Destansı bir mücadeleyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin hikayesi tüm dünya basınının ilgisini çekmişti. Bu gazetelerden birisi olan Manchester Guardian, konuyla ilgili olarak 32 yaşında genç ama parlak bir gazeteci olan Toynbee’yi Türkiye’ye gönderdi.
İzmir’e 27 Ocak 1921’de gelen Toynbee, 16 Eylül 1921’de ülkesine döndü. Ancak Türkiye’de geçirdiği 9 ay onun, başta Türklere bakışı olmak üzere hayatını değiştirdi, hayatını yeniden biçimlendirdi. Öyle ki, ülkesine dönüş yolunda, sonradan 12 cilt halinde yayımlanacak olan “A Study of History” eserini yazma fikri aklına geldi. Bu seri kendisine dünya çapında ün kazandırdı ve Time dergisi kendisini kapağa taşıdı.
BENJAMIN DISRAELI
‘TÜRK DOST’UNA EVRİLME
Toynbee’nin hayatındaki sıradışı değişim ise Türkler konusundaki yaklaşımında oldu. 1. Dünya Savaşı döneminde İngiltere, Ermeni konusu üzerinden propaganda yaparak Türkleri barbar ve insanlık düşmanı göstermek istiyordu.
Bu sayede Almanya’yı da “azgın müttefikine sahip çıkmakla” suçlayarak Amerikalı Yahudileri etkilemek istiyordu. Çünkü Amerikalı Yahudiler, ABD’nin savaş dışında kalmasını sağlayacak etkiye sahiptiler, bu konuda ikna edilirlerse eğer…
İşte Toynbee, bu kapsamda görevlendirildi. Kısa sürede Ermeni meselesi uzmanına dönüştü. Ağır propaganda çalışmaları yaptı. Halen etkisini sürdüren Lord Bryce raporu, bu alandaki çalışmalarının en bilinenidir.
Devamında yaptığı araştırma ve yerinde gözlemler, Toynbee’nin düşünceleri değiştirmeye başladı. Öncelikle İngiltere’nin İslam dünyasına yaklaşımının İngiltere için de sakıncalı sonuçlar doğuracağını fark etti. Ancak bu konuda yönetenlerin stratejisini etkileyemedi. Özellikle de Lloyd George’u…
JOHN BUCHAN
KABUL ETTİRMESİ KOLAY OLMADI
“Türk dostluğu” çizgisine bu dönemde girmeye başlamıştı. Bu dönüşüm başlamıştı ama öncesindeki çalışmaları sebebiyle hâlâ Yunanlar için önemli bir figürdü. Katz’ın da dediği gibi, “Yunan hayırseverlerin hiç anlayamadığı şey ise Toynbee’nin kendini asla siyasal efendilerinin talebi üzerine eften püften akademik yazılar üretecek aşağılık bir araç gibi görmediğiydi.”
“Daha Büyük Savaş’ın bitişinden önce, kızışmasında bizzat payı olan vahşi ve insanlıktan çıkmış Türkler” imajıyla yetinmek yerine, “Yaşayan Türk erkekleri ve kadınlarını” tanımak için Türkçe öğrenmeye karar verdi. Ancak sicilinde halen “Türk düşmanlığı” olduğu için ilk başta sorun yaşadı.
Sonrasında kendini Türklere kanıtlamaya başlamasıyla beraber, kendisini Rumlarla Ermenilerin katliamından Türkleri korumak için Yalova’ya gidecek Hilal-i Ahmer gemisinde buldu. Esas yüzleşmeyi bu süreçte yaşadı.
Yalova’ya çıkar çıkmaz Yunan subayları azarladı, canlarını kurtarmak isteyen Türklerin listesini çıkardı ve dağılmış ailelerin birleştirilmesi görevini üstlendi. Böylece bu insanların hayatını kurtardı. Toynbee bu yaptıklarını ve yaşananları da gazetesine eksiksiz aktarıyordu.
ARNOLD TOYNBEE
Sürecin devamında Türkleri savunur tarzda yazması ve konuşması dışında, İngiliz Hükümeti ile Türkler arasında dürüst bir aracı rolü üstlenmeye bile kalkıştı. Ancak İngiltere gerçeklikten kopuk haldeydi. Türkiye’nin barış çağrısını fark edemedikleri gibi Toynbee’nin yaklaşımını da doğru algılayamadılar.
Kendisini “Britanya’daki Türk milliyetçi hareketine yakınlık duyan oldukça az sayıdaki kişilerden birisi” olarak tanımlayan Toynbee, bu tercihinin bedelini ödedi. Dışlandı, bir dönem işsiz kaldı. Ancak sonrasında düşüncelerinden ödün vermedi ve kendini kabul ettirdi. Hak ettiği saygınlığa ulaştı.
David S. Katz’ın bu çalışması, kendi yaklaşımı ve tercih ettiği karakterlerin “Britanya’daki önyargılı Türk algısını dengeleme” çabasıyla örtüşmekte ve aynı gerçekçi amaca katkı sunmaktadır.