Ergen edebiyatının gerekliliği... Necdet Neydim’in yazısı...

Türkiye’deki ergen ve genç edebiyatına baktığımızda özgün ve kapsamlı bir yelpazenin oluşmadığını görürüz. Bunun en temel nedeni eğitim sistemindeki olgunlaşma evreleridir ve bu evreler klasik modernitenin Batı’daki 18 ve 19’uncu yüzyılda baskın olan görüşünün eşdeğerli bir temsilidir.

Necdet Neydim / Cumhuriyet Kitap Eki

Eğitim sistemindeki olgunlaşma evrelerinin klasik modernitenin Batı’daki 18 ve 19’uncu yüzyılda baskın olan görüşünün eşdeğerli bir temsili olması görüşüne göre çocukluk dönemi 14 yaşla birlikte sona erer ve çocuk okuma kültürünü almış, bir meslek edinmiş olarak yetişkinler dünyasına katılır. Artık o da bir yetişkindir ve onun taşıdığı tüm sorumlulukları üstlenir.

Bir başka deyişle ergenliğe geçmek yetişkinliğe geçmek demektir. Kızların regl olması, erkeklerin doğurganlık (dölleme) yeteneğine sahip oluşu onun feodal toplumda olduğu gibi yetişkin sayılmasına ve o dünyanın içinde yaşama ve üretim ilişkilerine katılma hakkı ya da zorunluluğu getirir.

Bu aslında biyolojik olgunlaşmadır. Oysa modernite insan yavrusunun gelişimini farklı evrelere ayırmış ve onun özellikle okuma kültürünü edinmesi ve meslek sahibi olması için zorlamıştır, çünkü yeni toplum yapısı bunu gerekli kılmaktadır.

Klasik modernitenin çocukluğu 14 yaşında bitirmesi (buna en güzel örnek Pinokyo’dur) ilk başta edebiyatın, bu ergenlik hallerini görmezden gelmesine neden olmuş ve edebiyat alanında bu dönem çok dokunulan bir konu olmamıştır.

GOETHE VE ‘GENÇ WERTHER’İN ACILARI’...

İlk dokunma cesaretini gösteren Goethe olmuştur. Romantik dönemin önemli temsilcisi olan Goethe, Genç Werther’in Acıları romanıyla bu dönemin ilk tanıklığını yapmış ama büyük tepkiler almıştır.

Werther, evli bir kadına umutsuzcasına aşık olmuş; dönemin ahlaki değerleri ve toplumsal tepkinin dayanılmaz yoğunluğu nedeniyle aşkından vazgeçmek zorunda bırakılmış ama o, aşkına duyduğu sadakat ve tutku nedeniyle bu sürece dayanamamış ve ihtihar etmiştir.

Roman, döneminde çok büyük ilgi toplamış hatta Werther’in kıyafeti bile moda ikonu haline gelmiştir. Ancak romanın yayımlandığı dönemde okurlardan bazılarının öykünmeci intihara kalkışması tepkileri romana yönlendirmiş ve kitap uzun bir süre yasaklanmıştır.

Benzer olayları 1950’lerde Amerika’da yayımlanan Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar romanı da yaşamıştır. Salinger’in kitabı katı bir muhafazakar dönem yaşayan Amerika’da eğitim sistemini ve aile yapısını eleştirdiği ve ilk kez ergenden yana tavır alması nedeniyle eğitim sistemi ve muhafazakâr çevrelerde tepki toplamış ve kitap yasaklanmıştır.

İşin ilginç yanı şudur: Her iki kitap bugün klasiklerin arasında sayılmaktadır. Werther’in Alman edebiyatındaki yeri hatta dünya edebiyatındaki yeri tartışılamaz bile. Bu, Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar için de geçerlidir.

Yüz milyonun üzerinde (tüm dünyada) satan kitap Amerikan Edebiyatı’nda klasiklerin arasına girmiş dahası okullara girmesi yasak olan kitap artık okullarda okunmadığında ilginçlik yaratır olmuştur. Amerika’da okunmayan okul yok denecek kadar azdır.

PARMAN’DAN ‘ERGENLİK YA DA MERHABA HÜZÜN’

Talat Parman, Ergenlik ya da Merhaba Hüzün kitabında ergenlik dönemini çarpıcı kılan en önemli özelliklerinden birinin hüzün olduğunu söyler. Hüzün vardır, çünkü giden çocukluktur ve ergen bunun yasını tutar.

Ergen, biyolojik değişimlerin yanı sıra ruhsal değişimleri de birlikte yaşar. Bireyleşme, toplumsallaşma, eşini arama, sevgi arayışları hep bu dönemde onda korkular yaratan ama yine de arayışlarından vazgeçmediği, özellikle kendini keşfetme çabasının öne çıktığı arayışlar yaşadığı dönemdir.

Sözünü ettiğimiz ergeni, ya da genci anlatan yerli bir edebiyattan söz edebilir miyiz kuşkuluyum. Yukarıda vurguladığım, eğitim sisteminin 14 yaşından sonra çocuğu olgun bir varlık olarak ele alması, var olan en temel sorunlardandır.

Bunu muhafazakârlar gibi aynı şekilde modernistlerin de uygulaması ilginç bir tanıklıktır. Eğitim sitemine baktığınızda göreceksiniz ki eğitimin ikinci döneminde okunması önerilen kitapların hemen tamamı yetişkin edebiyatından seçilmektedir.

Ergen ve genç edebiyatını eğitim sistemine sokmak zordur, çünkü o kitapları öğrencileriyle sağlıklı bir tartışmayla ele alacak donanımda öğretmen yetiştirilememektedir. Yetişkin edebiyatına sığınmak bundan kaçabilmenin en kolay yoludur.

Oysa toplumsal gerçekliğe bakıldığında toplumun önemli bir kısmını ergenler oluşturmaktadır ve bu sayı gittikçe çoğalmaktadır. Edebiyat, bu kitleyi iyi gözlemek, anlamak ve onu toplumun sağlıklı bir biçimde tartışabileceği tanıklıkla aktarmak zorundadır.

Edebiyat sadece bir okuma kültürü edinme çerçevesine sığmayacak kadar büyük bir alandır. Edebiyat hayattır ve o yaşamı yazar bize, kendi gözlemleriyle, kendi kurgusuyla, kendi söylem ve biçemiyle anlatır. Bu, aynı zamanda bir tanıklık, sorgulama ve tartışma demektir.

Okul, edebiyatın en sağlıklı tartışılacağı bir alan haline gelmeli ve ergen, genç insan hem kendisini, hem yaşamı, hem de geleceği sağlıklı biçimde tartışma kültürünü edinmeli ve bu süreçte kendi kimliğini oluşturmanın yollarını da kendisi için yaratabilmelidir.

Bu konuda nitelikli eserler veren ve verecek olan yazarlarımız vardır ve çeviri edebiyat da bunun destekçisi olacaktır.

Genç Werther’in Acıları / Johann Wolfgang Goethe / Çev.: Nihat Ülner / Can Yay.

Çavdar Tarlasında Çocuklar / J.D. Salinger / Çev.: Coşkun Yerli / YKY.

Ergenlik ya da Merhaba Hüzün / Talat Parman / YKY.