“Ellen Wilkinson, Bir Sosyalist ve Feministin Hayatı”

Ellen Wilkinson, Bir Sosyalist ve Feministin Hayatı (Çeviren: Cemre Ömürsuyu Seyis / Hep Kitap) Laura Beers’ın uzun yıllar süren araştırmaları sonucu yayımlanan bir kitap. Ellen Wilkinson’ın dikkat çekici ve aynı zamanda ilham verici yaşamı gerek Britanya gerekse dünya tarihindeki birçok sorunu gözler önüne sererken, Ellen’ın Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Halk Birliği’nden Barış ve Özgürlük için Uluslararası Kadınlar Birliğine, Emperyalizm Karşıtı Birlik’ten Hindistan Birliği’ne kadar içinde bulunduğu tüm önemli kuruluşların çalışmalarını da içeriyor.

Sacide Alkar Doster

 

Her ne kadar kurumların ne derece önemli olduğu öznel bir yargı gibi okunsa da o yılların siyasi iklimi ve toplumsal beklentileri göz önüne alındığında Ellen Wilkinson'ın dünya tarihine kalıcı bir iz bıraktığı söylenebilir. Ölümünden yıllar sonra bile Jarrow Yürüyüşü’ndeki liderliğiyle hatırlanır. 1936 yılında iki yüz işsiz tersane ve çelik işçisinin, hükümete taleplerini iletmek için Tyneside’dan Londra’ya yaptığı yürüyüş büyük yankı uyandırmış ve Ellen bu yürüyüşün tanıtımında tüm enerjisiyle varlık göstermiştir.

“Bu kitap, Ellen Wilkinson’ın toplumsal adalet anlayışının 20. yüzyılın ilk yarısında ne ifade ettiğine dair kendi anlayışını nasıl geliştirdiğinin ve hayatını toplumsal açıdan daha adil bir dünyaya erişmeye nasıl adadığının betimlemesidir. Avrupa faşizminin yenilmesi, sömürgeciliğin resmî sonu ve Batı dünyasında devletin yoksullara yardım programlarının başlaması, Ellen’ın savaştığı birçok kötülüğün sonunu getirdi.”

Ellen’ın ilk gençliğinde ve siyasete atıldığı yıllarda kat ettiği yol, çocukluğunda ona sunulan özgüven ve özgür bakışın etkilerini taşır. Yoksul, dört bir yanı yıkık dökük kulübelerle çevrili bir mahallede yaşayan Wilkinson ailesi, alt orta sınıfın biraz üzerinde sayılabilecek bir konumdadır. Çevrelerindeki birçok aileye göre iyi durumda oldukları söylenebilir. Baba Richard Wilkinson sigorta memuru olarak sürekli bir işte çalışır ve aynı zamanda kilisede vaizlik yapar. Richard, Metodist Kilise okulunda aldığı eğitimle çocuklarına ahlak, dürüstlük ve saygıyı yaşamın önceliği saymalarını öğretir.

Babası için kilisenin ne anlama geldiği hakkında Ellen şöyle der: “Babam için… Şapel çok fazla şey ifade ediyordu. Okumayı orada öğrenmişti, orada ona kitaplar veriyorlardı. Eğitimle tek bağı oydu, vaiz kürsüsü onun tek ifade aracıydı. Gururlu ve duyarlı bir adam için Tanrı’nın Baba, insanların Kardeş olduğu öğretisi- gelecek neslin sosyalist harekette bulacağı- eşitlik aracıydı.”

Richard Wilkinson, uysal bir çocuk olmamasına, ki işçi sınıfı çocuklarına “alçakgönüllü edep”i küçük yaşlardan itibaren aşılardı, Ellen’ın merakını, düşündüğünü açıkça söylemesini ve itirazlarını hoşgörüyle karşılamış, kişiliğinin özgürce gelişmesine olanak sunmuş.

Babasının vaiz olması ve evlerinde her daim süregelen uzun vaazlar çocukken Ellen’ı sıkmış olsa da hitabet yeteneğini babasından ve taklit ettiği uzun vaazlardan aldığı düşünülebilir. Richard Wilkinson, Ellen’ın entelektüel gelişimi için de ona pek çok imkân sunmuş ve Metodist Kilisesi’ne bağlı bir vaiz olarak kızı ile birlikte Darvin ve evrim üzerine ders alma cesaretini göstermiş.

Ellen, 1913 yılında Kadınlara Oy Hakkı Ulusal Toplulukları Birliği için örgütleyici olana kadar, kadınları kamusal alanın dışına iten geleneksel bakışın farkına varır. Her ne kadar eski kafalı öğretmenlerin küçümsemeleriyle karşılaşmış olsa da ergenlik döneminde onu destekleyen ebeveynleri, cinsiyetçi çifte standartı görünmez kılmış. Ellen, Komünist Parti’nin işçi kadınlara uyguladığı politika karşısında öfkesini saklamaz.

Komünist Parti’nin kadın örgütlerine karşı geliştirdiği mesafeli duruş, her fırsatta kadın hareketinin sınıf mücadelesini gölgeleyeceği endişesiyle yapılan açıklamalar, Ellen için kabul edilebilir bir tutum değil. 1924 yılında Komünist Parti’den ayrılmasının bir sebebi de partinin feminist politika karşısındaki olumsuz tutumu olur.

Ellen’ın kadın işçiler için yaptığı en önemli çalışmalardan biri, 1921 yılında hükümetin reddettiği “Anneliği Koruma Sözleşmesi”ni protesto esen bir önerge hazırlamasıdır.

“Bu önerge, bir kadına işinden, lohusalığından başlayarak en az altı hafta izin verilmesini ve bu süreçte ona, ‘kendinin ve çocuğunun tam kapsamlı ve sağlıklı bakımı için yeterli yardımın ödenmesini şart koşuyordu.’ Sözleşme, Washington Sözleşmeleri olarak bilinen, o da bir kadına, çocuğunu emzirmesi için günde iki kez yarım saat izin verilmesi gerektiğini ve hamilelik sebebiyle işten çıkarılmayacağını öngören daha geniş bir dizi işgücü piyasası düzenlemesinin bir parçasını oluşturuyordu.”

Ancak sözleşme meclisteki onca baskıya rağmen, 1927 yılında Weimar Cumhuriyeti bu sözleşmeyi imzalayana kadar Britanya’da onaylanmaz. Ellen’ın mücadele ettiği bir başka sorun ise yirmi ile otuz yaş arasındaki kadınların seçme hakkının elinden alınmasıdır. Ellen’a göre bu sadece seçme meselesi değil birçok haktan mahrum kalmak anlamına gelir.

Çalışan Britanyalı kadınlar, kendilerini ilgilendiren yasalar karşısında görmezden gelinir ve geri plana itilirler. Örneğin çalışırken yatırılan işsizlik sigortasının karşılığını işten çıkarılan bir kadın işçi alamazken aynı konumdaki erkek işçi bu haktan faydalanabiliyordur.

1948 Britanya Uyruk Kanunu’na kadar çözülmeyen öteki sorun ise Britanyalı kadınların yabancı biriyle evlenmeleri halinde vatandaşlıktan çıkarılmalarıdır. Öyle ki kocalarının ülkesi bu kadınları vatandaşlığa kabul etmezse uyruksuz kalmaya mecbur bırakılırlar.

Ellen hızlı siyasi kariyeri, renkli, özgün hayatı ve cesaretine sarılırken yorgun bedeninin sinyallerini görmezden gelir. Uzun seyahatler ve parlamentoda geçirdiği uykusuz geceler yavaş yavaş gelen sonunu hazırlar ve 6 Şubat 1947’de bronşit krizine bağlı kalp yetmezliğinden öldüğünde, samimi ve ateşli konuşmalarıyla bakır kırmızısı saçlı bir feminist ikon olarak hafızalara kazınmıştır bile.

Ellen Wilkinson, Bir Sosyalist ve Feministin Hayatı / Laura Beers / Çeviren: Cemre Ömürsuyu Seyis / Hep Kitap / 2019 / 584 s.