‘Dikmen Gürün’e yazılar’

Ülkemizin önemli kalemleri, aydınları, akademisyenleri, tiyatrocuları, sanatçıları, tiyatro sanatına adanmış yoldaşlarının kaleme aldığı yazılardan oluşan Dikmen Gürün’e Yazılar kitabı salt saygı duruşundan ibaret değil. Her bir isim detaylı inceleme yazılarıyla yer aldıkları kitabın toplamını kaynak niteliğinde, yetkin bir Türk ve Dünya tiyatro tarihi incelemesine de dönüştürüyor. Ömrünü tiyatro sanatına adamış Dikmen Gürün’le hoca, aydın, yazar, eleştirmen, sanatçı yönlerini ve devcil tiyatro tarihini hem kişisel hem sanatsal bir çerçevede mümkün olduğunca ıskalamadan konuşmaya gayret ettik.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

- Tiyatro tarihinin son elli yılında yetkin çalışmalarıyla ve yoğun emeğiyle bu soylu sanatla özdeşleşmiş az sayıda isimden biri olarak hakkınızda kaleme alınmış değerlendirme ve incelemelerin sunulduğu bu kitabın ortaya koyduğu toplamı, akademik ve sanatsal bakışı değerlendirmenizi rica edelim ilk olarak?

Dikmen Gürün’e Yazılar kitabının keyifli serüveni, 1993-2008 yılları arasında önce öğretim üyesi, sonra da Bölüm Başkanı olarak görev yaptığım İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü hocalarının, ki hepsi de dün öğrencilerimdi, bugün meslektaşlarım, benim için bir armağan kitap hazırlama girişiminde bulunmalarıyla başladı.

Kitapta; tiyatro alanında yazılmış akademik makalelerin yanında, İKSV Tiyatro Festivali direktörü olarak 20 yıl boyunca yaptığım çalışmalardan hareketle sanatçıların, yazarların, en azından bir kısmının görüşlerine, yorumlarına da yer veriliyor. Eleştirmenliğime değiniliyor.

Yine de, Dikmen Gürün’e Yazılar her şeyden önce, tiyatro alanında bir kaynak kitap özelliği taşıyor. Tiyatroya dair farklı alanların birbiri içine geçmesi kitabın ayrıcalığı ve zenginliği bence. Tasarımı Bülent Erkmen yaptı. Kitabın adını da o koydu. İKSV ve sevgili Görgün Taner, Tiyatro Festivali, ENKA SANAT ve de Doğan Yayıncılık bu değerli eseri maddi ve manevi destekleriyle hayata geçirenler…

‘TİYATRO, SORGULAYAN VE SORGULATAN BİR YAPI’

- Tiyatro sanatının yarattığı farkı, farkındalığı açmak adına sorarsam; bu devcil birikimin ve iz sürümünün düşün dünyasına ve insanlığa en önemli katkısını değerlendirir misiniz?

Ve neden “her şeye rağmen iyi ki tiyatro var” dediğinizi...

Evet, “her şeye rağmen iyi ki tiyatro var.” Çünkü, sorgulayan ve sorgulatan bir yapı tiyatro. Hayatların düşünsel ve duygusal boyutunu her dönemde beslemiş. Aristophanes, “Söz insan düşüncesinin kanadıdır/ İnsanı sözdür yücelere çıkaran/ Ben de sana akıllıca söz etmekle/ Kanat takmış oluyorum kafana” derken kuşkusuz tiyatronun dinamik yapısına, eleştirel özüne vurgu yapar…

Voltaire düşüncelerini özgürce söylediği için kapatıldığı Bastille’de yazdığı “Hernande”de yine düşünce özgürlüğünü savunur… Edward Bond “Adalet tiyatronun ana temasıdır” der...

SORUNLAR YUMAĞI İÇİNDE OLSAK DA...

Bugün, dünyanın önde gelen demokrasileri bu gerçekleri özümsemiş, ilim ve bilim evliliğini sindirmiş ülkeler. Buradan yola çıkarak günümüz Türkiye’sine baktığımızda gördüğümüz resim ciddi sorgulamalara yönlendiriyor bizi. Biz bu evliliği gerçekleştirebildik mi? 2000’lerde bu konuda neler söyleyebiliriz?

Gerçek olan bir şey varsa o da bir sorunlar yumağı içinde olduğumuzdur. Buna rağmen, yine de zihinlerimizin bir köşesine serpiştirdiğimiz umut ışıkları var. Olmak zorunda… Ve böyle dönemlerde tiyatro düşüncelerimizi, ruhlarımızı zenginleştiriyor. Onun için de, her şeye karşın perdeler açılıyor. Dinamik bir seyirci kuşağı ile sağlam bir etkileşim yaşanıyor.

Ama, aynı zamanda zorlanıyor da tiyatrolarımız. Sansürden devlet desteğine, mekân sorununa kadar uzanan bir zincirin halkalarını oluşturuyor siyasi iktidarın baskıcı kültür sanat politikaları. Ne var ki, tiyatro her dönemde özgürlükler adına, umutlar adına ortaya koyduğu çalışmalarla, sanatın gümrük denetçilerine rağmen, enerjisini hiç yitirmiyor. Yitirmeyecek. İşte bunun için, “iyi ki tiyatro var.”

ANTİK YUNANDAN GÜNÜMÜZE TİYATRO

- Uzun yıllara varan çalışmalarınız doğrultusunda dünya tarihinde, tanrısallık ve dünyevilik çelişkisini, gerginliğini ortaya koyan tragedyalarına önemle eğildiniz Antik Yunan gibi başlıca hangi dönemleri ve isimleri makas değiştirici olarak görürsünüz?

Antik Yunan’dan başlayarak her dönem ortak bir zenginlik içerir tiyatronun güçlü söylemi açısından. Antigone sistemi ve adaleti sorgular. Prometheus özgür düşüncenin simgesidir. Shakespeare oyunlarında, insan karakterinin kuytu köşelerinde filizlenen düşünce yoğunluğu ile aklın özgürleşmesi vurgulanır.

Çehov, kahramanlarına özgü insan hallerini irdelerken topluma dair kültürel verileri ortaya koyar. Öte yandan, Lessing’in “idrak yeteneği” kavramı tiyatronun bilgi ve düşünce süreci olarak eleştiri dünyasındaki yerini bir kez daha belirler…

Hiç durmadan yol alıyor tiyatro dün olduğu gibi bugün de. Tiyatro ve tiyatroya dair her şey ufkumuzu genişletiyor. Bu örnekler çoğaltılabilir. Boşuna dememiş Oscar Wilde “sahne sanatın yaşama döndüğü alandır” diye.

Hep söylediğim gibi, tiyatronun çok katmanlı yapısı onu hayata dair tartışmaların yaşandığı bir sanat olarak yüceltiyor. Tiyatro, her dönemde özgürlükler adına, sevgiler, acılar ve umutlar adına ortaya koyduğu eserlerle, hele de bizim gibi toplumsal baskının giderek tırmandığı sözde demokrasilerde (!) bir yaratıcılık, bilgilenme, aydınlanma ve düşünme süreci olarak yaşamlarımızın ayrılmaz bir parçası olmak durumunda. Toplumların tiyatro yoluyla bilinçlenmesi hiç kuşkusuz dönemlerin birbirine eklemlenen yaşam soluğu…

‘OYUNCULUK KISA AMA KEYİFLİ BİR DENEYİMİMDİ’

- Bu arada sevgili Genco Erkal’ın yazdıklarından hareketle mutlaka sormak isterim zira sizi saygıdeğer bir eleştirmen, akademisyen, tiyatro festivali direktörü olarak elbette tanıyoruz ama oyunculuğunuz dile gelmedi pek.

Oyuncu olarak ilk kez Dostlar Tiyatrosu’nda sahneye çıkıyorsunuz değil mi? Oyuncu Dikmen Gürün’ü de nasıl sormayız?

Oyunculuk ya da oyuncu olma hevesi hayatıma Amerika’da okurken girdi ve hızla da çıktı. Üniversite tiyatrosunda “Medea”da başrol oynamıştım. İyi de eleştiriler aldım yerel basında… Bir iki oyunda daha fena bir performans sergilemedim.

Buraya döndüğümde de önce Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda oynadım. Sonra Gen-Ar’a geçtim. Orada da çok güzel bir ekiple iki oyunda rol aldım. Ve Dostlar’a girdim. “Analık Davası”nda küçük bir rolüm vardı. Ama tiyatrolar arasında dolaşırken sebat isteyen bu meslekle sıkı bir bağım olmadığını da anladım. Benim alanım kuramdı. Bir gün içinde kararımı verdim yüksek lisans için Amerika’ya geri döndüm. Kısa ama keyifli bir deneyimdi.

Dikmen Gürün’e Yazılar / Kolektif / Doğan Kitap / 590 s. / 2020.