Cumhuriyet seçkileri: Sabahattin Ali
Aydınlanmacı kuşağın ilk dönem yazarlarından olan Sabahattin Ali (25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948), kısacık yaşamına bıraktığı beş öykü kitabı, üç roman, bir şiir kitabı ve bir oyun ile Türk edebiyatını derinden etkilemiştir. En verimli çağında siyasi polisin tuzağına düşürülerek katledilmeseydi olasıdır ki daha nice eserler verecekti. Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan ve usta şair ve edebiyatçı Ataol Behramoğlu tarafından hazırlanan Sabahattin Ali öyküleri seçkisinde, ustanın toplumcu gerçekçi öykülerinin kırk yedisi (yaklaşık dörtte üçü) yer alıyor.
Okan ToygarDERİN İNSAN SEVGİSİ
Eserlerinde Anadolu insanının sorunlarını, sınıfsal çelişkileri ve adaletsizlikleri dile getiren aydınlanmacı kuşağın ilk dönem yazarlarından Sabahattin Ali (25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948), Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi anlayışın öncüsü olmuştur.
Öykü ve romanlarında derin bir insan sevgisi, ezilenlere ve yoksullara bir şefkat duygusu görülür. Anlatımı yalın, içten ve duru olup, dili aradan seksen yıl geçmiş olmasına karşın çağdaşı yazarların pek çoğuna göre daha anlaşılır ve sadedir.
“Hapishane şarkısı beş” (Aldırma gönül) başta olmak üzere pek çok şiiri bestelenmiş olmasına ve milyonlarca okuyucuya ulaşmış üç başarılı ve öncü roman¹ yazmış olmasına karşın Sabahattin Ali daha çok öykücü olarak bilinir.
Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk (1947) adlı beş öykü kitabında toplam altmış dört öyküsü vardır.
KONULARINA GÖRE SIRALANMIŞ 47 ÖYKÜ
Kısa süre önce Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan Sabahattin Ali öyküleri seçkisine bu öykülerin kırk yedisi (yaklaşık dörtte üçü) alınmış.
Seçkiyi hazırlayan usta şair Ataol Behramoğlu, “Sabahattin Ali, çok erken yaşlardan beri severek okuduğum, yaşamı ve yapıtları üzerine çok düşündüğüm ve dünya görüşünü paylaştığım bir yazardır” diyor.
Bu seçkide ilginç olan öykülerin kronolojik sıra ya da yer aldığı kitaplara göre değil konularına göre sınıflandırılmış olması. Behramoğlu’nun Önsöz’de belirttiği gibi çok yönlü bir sanatçı olan ve pek çok konuda öyküler yazmış olan Sabahattin Ali’nin okura doğru bir kavrayışla ulaşmasını sağlamada konuları çözümlemek önem taşımaktadır.
BEHRAMOĞLU’NDAN BEŞ KISIMDA SABAHATTİN ALİ
Behramoğlu, kırk yedi öyküyü beş kısıma ayırarak sunmuş okuyucuya. Birinci kısımda köy yoksulluğunun yanı sıra yeni yükselen burjuvazinin köylüye karşı acımasızlığını anlatan öyküler bulunuyor.
İkinci kısımda toplumun “düşük” saydığı hayat kadınlarının ana kahraman olduğu öyküler yer alırken, üçüncü kısımda kent yoksulluğu ve hapishane öyküleri, dördüncü kısımda aşk ve son kısımda aydın aymazlığı konularını irdeleyen öyküler var.
Önsöz’de bahsedilmiş olsa da, “İçindekiler” bölümünde öykü gruplarının üzerine “Birinci Kısım, İkinci Kısım” gibi ifadeler yerine, o grubun hangi konudaki öyküleri içerdiğini açıklayan bir başlık konulsa daha iyi olurdu.
Asım Bezirci’nin Sabahattin Ali’nin yaşamı, öyküleri ve romanları üzerine yaptığı kapsamlı incelemede de benzer sınıflamanın olduğunu görüyoruz.²
Ancak bu sınıflamada işçiler ve hastaneler / doktorlar olarak iki farklı grubun olduğu, kent yoksulluğunun ayrı bir başlık altında incelenmediğini görmekteyiz. Çokça hapishane şiiri yazmış olan Sabahattin Ali’nin aynı konuda şaşırtıcı derecede az öyküsü bulunmaktadır.
SOSYAL ADALETSİZLİK VE İŞÇİ SAĞLIĞI!
Yine işçileri konu alan öyküleri de çok değildir. Behramoğlu’nun kent yoksulluğu kısmına aldığı Mehtaplı Bir Gece öyküsünde, sosyal adaletsizlik, fabrikaların sağlıksız ortamı ve işçi sağlığı konusu ele alınır.
Bu öyküde işsiz, aç ve hasta olan bir delikanlının, gece müşteri arayan bir fahişe tarafından iyileştirilmeye çalışıldığını görürüz. Sabahattin Ali, kimsenin sahip çıkmadığı bir işçiye, bir sokak kadınının nasıl insanca davrandığını anlatır bu öyküde.
HASTANELER VE DOKTORLAR
“Dekolman”, “Böbrek”, “Cankurtaran”, “Sulfata” ve “Hakkımızı Yedirmeyiz” öyküleri doktorlar ve hastaneler üzerinedir. Sabahattin Ali biraz da çağının ilerisinde olarak sağlıkta özelleştirmenin doğuracağı olumsuz sonuçları önceden görmüş ve bunu öykülerine yansıtmıştır.
Örneğin, “Sulfata”daki Aliye, “Cankurtaran”daki Asiye ve “Böbrek”teki Avni Akbulut kısmen köylülerin kimsesizliğinin, çaresizliğinin birer örnekleri gibi görünseler de asıl “paran kadar sağlık” politikasının kurbanları olarak ele alınmalıdırlar.
Bu nedenle, özellikle bu üç öykünün Behramoğlu’nun yaptığı seçkide aydın aymazlığı ve köy öyküleri altında değil ayrı bir başlık altında incelenmesi Sabahattin Ali’nin bu konudaki düşüncesinin altının çizilmesi bakımından daha yerinde olurdu.
TOPRAKSIZ, ÇARESİZ, MUTSUZ KÖYLÜLERİN ÖYKÜLERİ!
Seçkide on beş öykü ile en geniş bölümü oluşturan köy ve köylüler kısmında “Kazla”, “Kağnı”, “Ses”, “Ayran” ve “Kamyon” gibi Sabahattin Ali’nin çok bilinen öyküleri yer alıyor.
Yazar bu öykülerde köylülerin devletle ve birbirleriyle ilişkisi ve çatışmasını, onların yoksulluklarını anlatır daha çok. Köylüler kendi hallerinde yaşayan, gösterişsiz insanlardır. Topraksız, çaresiz ve mutsuzdurlar.
“Kağnı” öyküsünde ağanın oğlu tarafından öldürülen Sarı Mehmet’i jandarmanın zoruyla kağnıyla kasabaya taşımaya çalışan ananın çaresizliği; “Kazlar” öyküsünde hapisteki kocasının öldüğünden habersiz onu kurtarmak için hırsızlık yapmak zorunda kalan Dudu’nun yoksulluğu ve yalnızlığı okuyucuya adaletsizliği ve eşitsizliği sorgulatır.
ACITAN GERÇEKÇİLİK!
Sabahattin Ali bu yaraya, kararlılık ve “acıtan gerçekçilik”le parmak basan ve köylü ile yeni burjuva arasındaki uçurumu bu keskinlikle gösteren ilk yazardır.
Ataol Behramoğlu, “acıtan gerçekçilik” kavramının Sabahattin Ali öykülerini yıllar sonra yeniden okurken zihninde oluştuğunu belirtiyor Önsöz’de.
Bütün öykülerinde olmasa da, özellikle köy, köylü, yoksulluk ve kadın konularının işlendiği öykülerindeki sarsıcı, beklenmedik, trajik sonları kastediyor bununla.
Bu seçkide yer almaması bir eksiklik olan (duygusal öykülerin yer aldığı dördüncü kısma alınabilirdi) “Değirmen” öyküsünde, “Cankurtaran”da, “Köpek”de ve daha birçok öyküde Behramoğlu’nun işaret ettiği “acıtan gerçekçilik” kavramı ile karşı karşıya kalırız.
TOPLUMUN ‘DÜŞÜK’ SAYDIĞI KADINLARIN YAŞAMLARI!
Hayat kadınlığı ile ilgili öyküler seçkide ayrı bir grup olarak yer alıyor. “Komik-i Şehir”, “Gramofon Avrat”, “Hanende Melek” ve “Yeni Dünya” bu türden öyküler.
Sabahattin Ali bu öykülerde toplumun “düşük” saydığı kadınların yaşamlarını anlatırken asıl suçlu ve “düşük” olanın kapitalist düzen olduğunu vurgular.
“Komik-i Şehir”de toplumun kadını cinsel bir meta olarak görmesi sorgulanır. “Gramofon Avrat” öyküsünde, oturak âlemlerinin aranan kadını Gramofon Avrat, kendisini korumak için hapse düşen delikanlıyı besleyebilmek için vücudunu satmayı sürdürür.
Bu öykülerde, acımasız düzenin bozduğu, toplumun aşağıladığı, düşük gördüğü kadınlara Sabahattin Ali’nin acıdığı, onlara sevgi ile karışık saygı duyduğu görülür.
HAPİSHANE, KENT VE KENAR MAHALLE YOKSULLUĞU!
Üçüncü kısımda ele alınan öyküler kent yoksulluğu ve hapishane ile ilgi diyebiliriz. “Mehtaplı Bir Gece”, “Isıtmak İçin”, “Apartman”, “Bahtiyar Köpek”, “Bir Şaka”, “Çaydanlık” ve “Katil Osman” bunlardan bazıları.
Köy ve köylüler kadar olmasa da kent ve kenar mahalle yoksulluğu da Sabahattin Ali’nin ilgi alanındadır. Hapishane öykülerinden biri olan “Çaydanlık”, arkadaşlarının söylediğine göre, Sabahattin Ali’nin en sevdiği öykülerden biridir.²
Öyküde, hapishane revirinde yatan Süleyman Efendi ile köylü Satılmış’ın ilişkileri ele alınmıştır. Sabahattin Ali, aydının çürümüşlüğüne karşılık köylünün temizliğine, insancıllığına vurgu yapar bu öyküde.
Grafik: Mehmet S. Aman
AŞK! VE ‘HASANBOĞULDU’!
Üç romanının da ortak teması olan aşk, Sabahattin Ali’nin öykülerinde de sıkça ele aldığı konulardan biridir. “Değirmen”, “Kırlangıçlar”, “Hasanboğuldu”, “Arap Hayri”, “Köstence Güzellik Kraliçesi” ve “Komik-i Şehir” bunlar arasında sayılabilir. Bu öykülerden ilk ikisi Behramoğlu’nun seçkisinde yer almamaktadır.
Masalsı bir anlatımı olan “Hasanboğuldu”, Asım Bezirci’ye göre “Sabahattin Ali’nin aşk hikâyelerinin en güzelidir. Temiz bir dili, duyarlıklı bir deyişi, güçlü tasvirleri, ince çözümlemeleri vardır.”
AYDIN İHANETİ, ÇIKARCILIK VE SÖMÜRÜ!
Behramoğlu seçkinin son bölümünde, aydın ihaneti ya da aymazlığı, çıkarcılık ve sömürü gibi konuların işlendiği öyküleri bir araya getirmiş. “Fikir Arkadaşı”, “Düşman”, “Beyaz Bir Gemi”, “Dekolman” bunlardan bazıları.
“Fikir Arkadaşı”nda daha fazla para kazanabilmek için bir arkadaşını ihbar ederek onun hapse girmesine neden olan çıkarcı bir kişi anlatılır.
“Düşman”da polisçe aranan bir sanığın varlıklı bir arkadaşının evine sığınması hikâye edilir. Ev sahibi, arkadaşını içeri aldıktan sonra onun solcu olduğunu anlayınca polise haber verir ve yakalattırır.
NÂZIM HİKMET: “‘DÜŞMAN’, SABAHATTİN ALİ’NİN EN GÜZEL ÖYKÜSÜDÜR!”
Nâzım Hikmet, “Düşman” öyküsü için “Kanaatimce, ustalık bakımından Sabahattin Ali’nin en güzel hikâyesi budur” der.²
Bir göz hastalığının da ismi olan “Dekolman”da ise aydınların bilim hırsızlığı ve mesleki kıskançlık gibi özellikleri eleştirilirken, Yahudi bir doktor üzerinden ırkçılığa da karşı çıkılır.
Aydın sorunsalı üzerine bir hayli düşündüğü belli olan Sabahattin Ali, Türk aydınlarının arasında “yarı münevver” bir zümre olduğundan dem vurur ve bireyci, bencil, dönek ve ülkesinin gerçekliğinden kopuk olarak gördüğü bu tipleri “omurgasız aydın” olarak adlandırır, seksen yıl öncesinden günümüzü işaret edercesine…
SABAHATTİN ALİ: “SANAT GAYE DEĞİL VASITADIR. GAYE HAYATTIR!”
Sabahattin Ali, “Benim kanaatimce sanat; insana, insanı ve hayatı ve bunların mânâsını öğretmekle muvazzaftır (görevlidir). Ancak bu takdirde geniş bir kitlede daha çok insani olmak, daha iyi bir hayata varmak arzuları belirir... Sanat bütün teferruatıyla hayatı ihtiva etmeli, insanda yaşamak, insan gibi yaşamak, daha iyiye, daha yükseğe, daha temize doğru koşarak yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır. Hulasa sanat gaye değil vasıtadır. Gaye hayattır” diyor.3
Bundan yetmiş üç yıl önce, henüz kırk bir yaşında iken katledilen Sabahattin Ali’nin zamana direnebilmesinin nedeni onun sanat, insan ve hayat hakkındaki bu sözlerinde gizlidir.
Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan Ataol Behramoğlu seçkisinin, Sabahattin Ali’nin edebiyatımızı ve düşün dünyamızı zenginleştiren toplumcu gerçekçi öykülerinin daha fazla okuyucuyla buluşmasını sağlayarak halkımızda daha eşitlikçi, daha adil ve insanca bir düzende yaşama arzusunu arttıracağını umarım.
¹ Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna (1943)
² Bezirci A. Sabahattin Ali. Gözlem Yayınları. 1979.
3 A. Sabahattin. Markopaşa Yazıları ve Ötekiler. YKY. 2020. Sayfa 48- 49