Çocukluk aşılmaz, yaşanır!

Behiç Ak, Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan yeni romanı Havada Asılı Kalan Top’ta, mizahla yoğurduğu katmanlı kurgusuyla yine konuşulmayan şeylerin evreninde dolanıyor. Unutmaya şartlanmış, alışkanlıklarına bağımlı bir kasaba halkının üzerindeki gizem bulutunu, çocukların merakıyla ve yaratıcılıkla dağıtan kitap, umut ve cesaret veriyor. Çocuk oyunlarının bir tür tiyatro olduğunu, 23 Nisan’ın anlamını, doğal afetlerin toplumsal etkilerini, alışkanlıkların ürkütücü gücünü, anadilin sözcük üretme neşesini ve yetişkinlerin içinde gömülü kalan çocukluğu düşündüren roman, çocukluğa güzelleme niteliğinde.

Ayşe Yazar

Behiç Ak, salgın günlerinde gecikmiş bir mutluluk hikâyesiyle selâmladı okuyucuları: Havada Asılı Kalan Top (Günışığı Kitaplığı).

Kaymakam Hulki Bey’in ilçeye gelişiyle ilçe halkı o güne kadar alıştıkları tuhaflıkların farkına varır. Tıkırdayan masalar, düğmeleri yanlış iliklenen hırkalar, bir ucu diğerinden uzun kalan bıyıklar, etek altından sarkan jüponlar...

Sualtına sevdalı matematik dehası, mühendis olup manavlık yapan bir babanın oğlu, depremde yok olan Heykeller Parkı’nın fotoğraflarını çekip şehrin hafızasını adeta geri getirecek olan Serkan, yeni atanan bu kaymakamı merak eder.

Kaymakam, kasaba halkının özensiz yaşam alışkanlıklarını eleştirince yetişkinler suspus olurken, çocuklar sözcük üretme ustası arkadaşları Zekiye’ye başvurmuş ve nedenlerin peşine düşmüşlerdir bile.

Derken depremde sulara gömülmüş heykelli park, “şom ağızlı” yaftasıyla küstürülen Bal ve aile tarihçeleri ortaya çıkmaya başlar. 23 Nisan günü, görevliler makamlarını çocuklara bıraktığında, işler hepten karışır. Bir futbol maçında düğümlenen geçmişin sırları kasabayı değiştirecek gibidir…

YETİŞKİNLERİN SORAMADIĞINI ÇOCUKLAR SORUYOR!

Romanda yetişkinlerin soramadığı soruları çocuklar soruyor. Oyuncak Partisi oyunundaki oyuncakların peşine düşen çocuklar farklılıklarıyla, uyumsuzluklarıyla birlikte iş yapmanın ve keşfetmenin hazzını yaşıyorlar.

Aynı zamanda “Çevremizde olan biteni beğenmeyeceğimiz bir döneme mi giriyoruz acaba? Büyümek denen şey bu mu yoksa?” gibi soruları kendilerine yönelterek, felsefi sorgulamalarla dolu temkinli bir içsel yolculuğa çıkıyorlar.

Vitrinlerdeki ipuçları sayesinde heykellere ve topun havada asılı kaldığı geceye ulaşan çocuklar, eskiden olan ama artık olmayan mekânları araştırırken ilçede yaşanan büyük depreme ulaşıyorlar.

Bal’ın lakabındaki ironi, Rafet Bey’in topun şekli üzerine söyledikleri, Zekiye’nin ürettiği sözcükler ve Bal’ın şutuna yüklenen anlam yani asılı kalan çocukluğa ve mutluluğa gelen golü, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000) filmindeki bir repliği hatırlatıyor: “Hayat futbola fena halde benzer.”

Kitapta Serkan’ın annesinin anlattığı Şom Ağızlı Çocuk Masalı’ndaki insan manzaraları, bu topraklardaki zihniyeti yansıtıyor adeta: “Ah oğul! Uzun dilli oğul!/ Gerektiğinde suskun,/ Gerekmediğinde dilbaz oğul…”

ÖZGÜN DİL VE MİZAH!

Behiç Ak romanını oluştururken sadece olay örgüsü ve karakterleri oluşturmuyor; onları somutlaştırıp, özgün bir dil de yaratıyor. Serkan, deniz tutkusunun izlerini taşıyan bir dil kullanıyor örneğin:

“Neden bilmiyorum ama, sanki dönüm noktasındayız hayatın. Derinden bir dip dalgası geliyor gibi. Her şey aniden değişebilir.”

Havada Asılı Kalan Top, Behiç Ak mizahının parlak anlarına da tanıklık ettiğimiz dolu dolu bir roman.