Çanakkale; hep yeniden... M. Sadık Aslankara’nın yazısı...
Hepimiz masal, hikâye, söylen bin bir anlatıdan beslenip bunları kendimizi gerçekleştirmenin de dayanağı yapıyoruz aynı zamanda. Çağdan çağa anlatılanlar değişiyor belki ama ana omurga duruyor yine. İşte Çanakkalemiz, Kurtuluş Savaşımız böyle böyle yeniden yaratılıyor hep.
M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki
ADNAN ÖZVERİ: ‘BİR BAŞKA ÇANAKKALE’
Binlerce yıldır Truva nasıl unutulmuyorsa doğal ki Çanakkale de anımsanacaktır sürekli. Eğer bu savaşlar, günümüzde yaşansaydı, anı, günlük, mektup, hikâye vb. türünde birinci elden on binlerce metin dolaşırdı herhalde elden ele. Bunun yerine sözlü anlatı, tarihsel belge türü verilere dayalı kurmacalar geliyor önümüze daha çok, bu da iyi.
Bu yaklaşım çerçevesinde Adnan Özveri, “halk romancılığı” kalıbında her kesimin hoşnutlukla okuyabileceği, alt başlığı “Zonguldaklı Madencilerin ve İki Keskin Nişancının Romanı” olan Bir Başka Çanakkale (NotaBene, 2021) romanıyla geliyor.
Anlatıda, Zonguldak maden ocaklarında lağımcılık yapan Satılmış’la dağlarda eşkıyalık yapan Tahsin temel karakter olarak alınıyor. Bu arada komutanlık, İngilizlerin kayıplar verdirmesi nedeniyle Çanakkale’de usta lağımcı ve keskin nişancı arayışındadır. Sonuçta bu iş için Satılmış-Tahsin ikilisi seçilir.
“[B]iri, yerin altından düşman siperlerine ulaşabileceği en uygun yeri ararken, diğeri, düşmana görünmeden onu avlayabileceği gizlenecek kuytu bir kaya ya da çalı dibi bakın(an)” (41) ikili böylece tanışıp dostluk kurar. Ölüm onları art arda alana dek ilişkileri sürecektir.
Anlatıcı konumu sergileyen Yüzbaşı Ahmet Fikri, “evrakı metruke”sinde, “Harbin sadece düşmanla boğuşmak demek olmadığını, bilmediğimiz, görmediğimiz çok daha başka yüzleri olduğunu ben Çanakkale cephesinde öğrendim,” (62) diye yazar.
Adnan, maden işçiliğine, emek sömürüsüne dönük bir belgesel kurmaca koyarken ortaya, bunu bu yoğunlukla Çanakkale savaşlarına da kaydırıyor.
Özgün konusu, yoğun emeğe dayalı evrensel anlatısıyla öne çıkan yapıt, bunları geçmeli bütünleme olanağına karşın romanın üçte birini oluşturan girişle bitişte salt Çanakkale’yi, ortadaki üçte ikilik bölümde salt Zonguldak’ı işleyip bunları birbirinden ayrılınca enikonu bir aks yarılması yaşanıyor diyebilirim. Yine de okunmayı hak eden bir “emek” romanı, hadi, tam sırası.
KADİM KOÇ: ‘ANKARA’NIN KÖRDÜĞÜMÜ SAKARYA’
Kurtuluş Savaşı da Çanakkale benzeri farklı kalemlerle anlatılıyor. Kadim Koç’un, “Mustafa Kemal Paşa’nın Dehası” alt başlığıyla yayımladığı Ankara’nın Kördüğümü Sakarya (Bilgi, 2021) bu tür yapıtlardan.
Kadim, roman gibi de okunabilen, sağlam temelli, geniş ölçekte arşiv-yöre taramasıyla kaynakçaya, zengin verilere dayalı yapıtında, Turgut Özakman’ın ulusal tarihe dönük kışkırtıcı anlatısıyla görece bir örtüşme çağrıştırıyor.
Yazar, Karagöz dergisinin o günlerde yayımladığı hicvi alıntılarken kitabın başlığına taşıyor hoş göndermeyi:
“Gordion’da kördüğüm mü oldunuz” (s.196; 31.8.1921) Nitekim “Beylikköprü muharebelerinde bulunmuş olan Yunan askeri Nikos Vasilikos, izlenimlerini günlüğüne son derece açık bir dille ve günü gününe kaydetmiştir. / ‘14 Ağustos 1921:… Kaderi belirleyecek harekât başlıyor. Gerçek ıstıraplar göreceğimize dair bir korku var içimizde.’” (192, 193) Unutulmuş bir tarih Ankara’nın Kördüğümü Sakarya; okunmalı.
RECEP KARAAHMETLİ: ‘BİR AYKIRI ADAM-HATAY’IN KARAYILANI’
Yerele inildiğinde evrensel değer taşıyan hayatlarla karşı karşıya kalınıyor yine. 1927-38 yıllarında Hatay’ın kurtuluşunda çetecilik yapan bir delikanlının, “Hatay’ın Karayılanı” ulusal kahraman Mevlüt Karaahmetli’nin (1904-1971), oğlu Recep Karaahmetli tarafından kaleme alınmış yaşamöyküsü romanı Bir Aykırı Adam (Bilgi, 2021) işte böyle kitaplardan.
Bir çırpıda hikâye edilivermiş, ya da bir masal atasının anlatısından aktarılmış izlenimi bırakan, insanı saran yalınlığı, duruluğu kadar, halk katmanlarından bir aykırı karakterin mitsel kişiliğiyle adeta yeniden yapılandırıldığı izlenimi bırakan dikleniş hikâyesi olarak alınabilir yapıt.
Dilden söylene, masaldan hikâyeye folklorik, etnografik açılımı, sıcak anlatımıyla yüksek gerçektenlik duygusu yayıyor Bir Aykırı Adam. Yapıt, bir yanıyla size de seslenecektir, kuşkum yok.
ÖYKÜDENLİK...
LEYLÂ SERPİL: ‘KAR KOKUSU’
Leylâ Serpil, on beş yıl önceki ilk öykü kitabından sonra arada iki roman sunmakla birlikte yeni öyküler toplamı Kar Kokusu’nu (İzan, 2021) yenice yayımlamış oldu.
Öyküleriyle romanları üzerine daha önce yazdığım Leylâ’nın, özellikle anlatısındaki dille, sözcüklerinden yansıyan seçicilik-çeşitlilikle, bunları kullanma hüneriyle dikkati çektiği söylenebilir bana göre.
Bu açıdan yalnız iyi bir anlatıcı değil o, kendi deyişiyle “ileri yaşlarda yazmaya soyunsa da” yazarlığını eksiksiz yerine getirdiğini gösteren bir imza.
Serpil, geleneksel tutumla da olsa, enikonu dinamizm temelinde girişmeli bir anlatı dili kuruyor öykülerinde, ille de anlatımcı olmak gibi bir eğilimden de uzak duruyor ayrıca, bu çerçevede okuru, anlamsal yoğunluklu öykülerle de buluşturabiliyor.
İlişkilerdeki insani boyutu ele alır, geçmiş güzelliğe dönük özlemi vurgularken bu arada yaşanan hüsranı da su yüzüne çıkarmayı biliyor.
Kimi nahif yanları toplumsal olayların ulusal boyuttaki yansımalarından sızan görüntülerle de çakıştıran Leylâ, bunları yaşamın içinden bize bakan olgular bağlamında düşünmemizi, erdem temelinde bir kavramsal bakışla bütünlememizi sağlamaya çabalıyor adeta Kar Kokusu’nda.
www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.