Bir Akira Kurosawa portresi...
Birçok yönetmene esin olmasına, birçok sinema otoritesi tarafından tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden biri olarak görülmesine, dünya çapında bir ikon statüsüne erişmiş olmasına karşın Akira Kurosawa’nın hayat hikâyesi hâlâ bilinmezliğini korur. Bu açıdan bir tür Raşomon etkisiyle hayatın sanatı taklit ettiği söylenebilir. Paul Anderer’in, Kurosawa’nın Raşomon’u (Çeviren: Selçuk Işık / Can Yayınları) önce genç bir sosyalist ve bir ressam olarak usta yönetmen Akira Kurosawa’nın portresini, şiddetli çatışmalar yaşayan, sıra dışı bir duyarlığa sahip ağabeyi Heigo’nun hayatındaki rolünü, son olarak da köklü kültürel değişimlerin yaşandığı yirminci yüzyıl Japonya’sının yükseliş ve çöküş öyküsünü anlatıyor…
Cumhuriyet Kitap Eki“Bir sanatçıyı işaret etmek için ‘dev’ tabiri çok sık kullanılır oldu. Ancak istisnai olarak Akira Kurosawa’nın durumunda bu tabir kesinlikle yerine oturuyor.”
Martin Scorsese
Dünya çapında bir ikon statüsüne erişmiş olmasına karşın Akira Kurosawa’nın hayat hikâyesi hâlâ bilinmezliğini korur. Bu açıdan bir tür Raşomon etkisiyle hayatın sanatı taklit ettiği söylenebilir.
Bu kitap önce genç bir sosyalist ve bir ressam olarak Kurosawa portresini, ardından şiddetli çatışmalar yaşayan, sıra dışı bir duyarlığa sahip ağabeyi Heigo’nun hayatındaki rolünü, son olarak da köklü kültürel değişimlerin yaşandığı yirminci yüzyıl Japonya’sının yükseliş ve çöküş öyküsünü anlatıyor…
Zira Kurosawa’nın ikonik filmi Raşomon, dünya sinemasında bir dönüm noktasını imlemekle birlikte, çarpıcı bir aile dramını ve döneme has kültürel ve sosyal çatışmaları da yansıtmaktadır.
Kurosawa’nın gerçek yüzünü keşfetmek için Paul Anderer savaş sonrası yıkıntılar içindeki bir ülkeyi ve bir ailenin yaşadığı trajediyi gözler önüne seriyor.
Bu yolla trajik ölümünden önce renkli ve isyankâr bir hayat süren ve sessiz film endüstrisinin yıldızlarından biri olan Kurosawa’nın ağabeyi Heigo’nun izini sürüyor.
Böylece Kurosawa’nın gelişim dönemini gözler önüne seren Anderer, büyük yönetmenin etrafındaki sis perdesini aralıyor.
Kurosawa’nın Raşomon’u, sinema sanatının başyapıtına, onun büyük yönetmenine ve etrafındaki ilgi çekici ve renkli dünyaya yepyeni bir bakış açısı getiriyor.
PAUL ANDERER: Michigan, Chicago ve Yale üniversitelerinde eğitim gördü. 1980 yılında öğretim üyesi olarak katıldığı Columbia Üniversitesi’nde bugün Mack Beşeri Bilimler profesörü olarak Japon edebiyatı ve sineması üzerine dersler vermeye devam ediyor. Tokyo ve şehir kültürü hakkında da yazılar yazan Anderer halen New York’ta yaşıyor.
İMPARATOR!
İmparator lakaplı yönetmen, yapımcı, senarist Akira Kurosawa; sinema dünyasında birçok tekniği ilk kez kullanarak öncü olmuş, filmlerinde birden fazla kamera kullanmış, Seven Samurai, Ran, Dreams, Rashomon, Yojimbo ve Dersu Uzala gibi başyapıtlara imza atmıştır.
Amerikan film endüstrisince senaryoları ve filmleri en çok taklit eden yönetmen olan Kurosawa; iki büyük dünya savaşını görmüş, atom bombası felaketini yaşamış, gittikçe kararan bir dünyada, kendine bile yabancılaşan insan için duyarlılıkların ölmeyeceğine inanmış ve filmlerinde bu umudun ışığını yükseltmiştir.
Akira Kurosawa, 23 Mart 1910‘da Isamu ve Shima Kurosawa‘nın sekiz çocuğundan biri olarak Tokyo, Japonya‘da dünyaya geldi. 3 erkek, 4 kız kardeşi olan Kurosawa’nın babası askeri okulda müdürdü ve samuray savaşları üzerine araştırmalar yapıyordu.
Öğrenciyken çizim konusundaki yetenekleri yüzünden yüreklendirilen Kurosawa, bu yeteneğinden ötürü ileride her filminin senaryo aşamasında “story-board”unu çizecekti.
Kurosawa, 1923‘teki Büyük Kanto depreminden oldukça etkilenmişti. Ülkesi Japonya’nın katı toplumsal yapısı ve otoriter kuralları, Kurosawa’nın ailesine de yansımıştı ve Akira, Samuray kültüründen gelen babasının baskıcı tutumuna uyum göstermekte zorluk çekmişti.
Kurosawa’nın kardeşi Heigo Kurosawa, Japonca’da benşi olarak adlandırılan ve sessiz filmlerde anlatıcılık yapan kişi anlamına gelen işle uğraşıyordu. Heigo’nun önerileri doğrultusunda birçok sinema klasiğini izleme fırsatı bulan Kurosawa resimle de yakından ilgileniyordu.
Ağabeyi Heigo’nun intiharı, bu olaydan birkaç ay sonra da en büyük erkek kardeşini kaybetmesi Kurosawa’yı erken yaşlarda büyük travmalarla tanıştırmıştı.
Kurosawa’nın kelimelerle de güçlü bir ilişkisi vardı ve radikal bir üslupla yazdığı yazılar birkaç dergide yayınlandı. Kendisini o dönem komünist olarak tanımlamıyordu ama daha sonra yapacağı açıklamalarda bunu dile getirecekti.
Sinemaya olan tutkusu nedeniyle 1936‘da film endüstrisine adım atan Akira Kurosawa, Japonya’nın önde gelen stüdyolarından PLC‘de yardımcı yönetmenlik yapıyordu. Kajiro Yamamoto’nun yanında yetişen Kurosawa, yönetmenle 1941‘de Uma adlı filme imza attı.
Bir sonraki yıl Tsubasa no gaika ve Seishun no kiryu filmlerinde de yardımcı yönetmen olarak çalışan Kurosawa, ilk uzun metrajlı filmi Sugata Sanshiro için 1943‘te kamera arkasına geçti. Bu film sansüre uğradı.
Japon hükümetinin kontrolünde çektiği filmlerde milliyetçi temalara rastlanıyordu. Örneğin, The Most Beautiful isimli filmi propaganda niteliği taşıyordu ve askeri bir fabrikada çalışan kadınlarla ilgiliydi.
Judo Saga 2 anti-Amerikan eğilimler taşıyordu ve yönetmenin ilk post modern savaş filmi olan No Regrets for Our Youth‘ta eski Japon rejimini eleştiriyordu.
RASHOMON… EVRENSEL BİR KÜLT!
Çağdaş Japonya ile ilgili olarak Drunken Angel ve Stray Dog gibi filmleri yöneten rejisör, adının tüm dünyada duyulmasını sağlayacak olan ve ona Venedik Film Festivali‘nde Altın Aslan ödülü kazandıran Rashomon’u 1950’de çekti.
Rashomon, 1952‘de Oscar adayı olduğunda batılı seyircinin dikkati Japon sinemasına çekilmişti ve bu ciddi bir başarıydı.
Bir haydutun ormanda bir samurayı öldürüp karısına tecavüz etmesi sonrası, haydutun, samurayın, tecavüze uğrayan kadının ve tüm bunları izleyen oduncunun olayı farklı açılardan anlattıkları film, gerçeğin göreceli bir kavram olması temasını işliyordu.
Kurosawa’nın filmde kullandığı yeni çekim ve anlatım teknikleri yönetmenin gücünün anlaşılmasını sağladı.
1945‘de Yôko Yaguchi‘yle hayatını birleştiren yönetmenin Hisao Kurosawa ve Kazuko Kurosawa isimlerinde iki çocuğu oldu.
ÖLÜMSÜZ SEVEN SAMURAI!
Kurosawa Dostoyevsky‘nin Budala adlı romanını beyaz perdeye uyarladığı Hakuchi‘den sonra İkiru (1952) ve 1954‘te ona yeniden Oscar adaylığı getiren filmi Shichinin no samurai‘i (Seven Samurai) çekti.
Japon sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilen yapımda Kurosawa, eşkiyaların saldırısı altındaki bir köyü korumakla görevli yedi samurayın hikayesini anlatıyordu.
Filmden sonra yönetmen John Sturges; Yul Brynner, Eli Wallach ve Charles Bronson‘lı oyuncu kadrosuyla dikkat çeken ve Kurosawa’nın senaryosuna birçok açıdan çok benzeyen The Magnificent Seven‘ı çekti.
William Shakespeare‘in “Macbeth” adlı eserinden sinemaya uyarladığı Kumonosu Jô (1957), Gorki uyarlaması Donzoko (1957) ve daha sonra Star Wars filmine esin kaynağı olacak Kakuşi Toride No San Akunin‘i (1958) çeken yönetmen, yine Hollywood‘a olağanüstü bir fikir veren (Bir Avuç Dolar İçin) Yojimbo için 1961‘de kamera arkasındaydı.
OSCAR ÖDÜLLÜ BAŞYAPITI DERSU UZALA
Tora Tora Tora adlı filmiyle 60’ların sonunda Hollywood’a giden Kurosawa, yapım tamamlanmadan ülkesine döndü ve Rus bir subayla Moğol bir avcı arasında geçen bir dostluk öyküsünü anlattığı Dersu Uzala‘yı çekti. Film Kurosawa’ya 1976’da En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazandırdı.
1980 yılında filmleri Francis Ford Coppola ve George Lucas tarafından büyük bir hayranlıkla izlenen Kurosawa iki yönetmenin yardımlarıyla epik bir samuray filmi olan Kagemusha‘yı (1980) yönetti ve bu filmiyle Cannes Film Festivali’nde büyük ödülün sahibi oldu.
Filmografisinde büyük önemi olan Ran (1985), Dreams (1990) ve Madadayo (1993) filmlerini çektikten sonra Kurosawa’nın başarılarla dolu hayatı 6 Eylül 1998‘de Tokyo’da sona erdi.
Birçok yönetmene ilham kaynağı olmuş olan Kurosawa, birçok sinema otoritesi tarafından tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden biri olarak görülmüştür.
Kurosawa’nın Raşomon’u / Paul Anderer / Çeviren: Selçuk Işık / Can Yayınları / 312 s.